Uluslararası diyaloglarda aslolan ülkelerin milli çıkarları ve ulusal güvenlikleridir. Dostluk, kardeşlik gibi ifadeler uluslararası arenada önemli değil, önemli olan ülkelerin kalıcılığını sağlayan bu temel dinamiklerin karşılıklı korunmasıdır.
Bu temel gerçekten yola çıkıldığında, Başbakanımızın "ABD bizim doğal müttefikimizdir", "Eğer AB bizi almazsa, Kopenhag kriterlerine 'Ankara Kriterleri' der, yolumuza devam ederiz" şeklindeki açıklamalar anlamını tamamen yitirmektedir.
Çünkü hiçbir zaman ülkeler "doğal" müttefik olmaz, müttefik ise de bu tek taraflı fayda şeklinde olmaz. Diğer taraftan bizi kendi coğrafyasında görmek istemeyenlerin bizi sömürmek için dayattığı siyasi ve ekonomik kriterleri niçin bu kadar uygulamakta ısrar ediyoruz veya edeceğimizi ifade ediyoruz?
Peki, doğrusu nedir?
ABD ve AB bizim milli çıkarlarımıza uygun hareket ediyorsa, bizden istedikleri bu çıkarlarımıza uygun ve ulusal güvenliğimizi tehdit etmiyorsa, onlarla kurduğumuz askeri, ekonomik ve siyasi birliktelikler bizi bir adım daha ileriye taşıyorsa o zaman yolumuza devam edebiliriz.
AB ve ABD ile diyaloglarımız gerçekten bu çerçevede mi? Tabii ki hayır.
Dost(!) ve müttefik(!) olan ABD en başta misakı milli, özellikle de güneydoğu sınırlarımızı netleştiren Lozan Barış anlaşmasına imza atmamıştır, artık bu coğrafyada komşumuz olmuştur ve sınırımıza yakın bölgelerde hava ve kara saldırıları yapmaktadır.
ABD, 11 askerimizin başına çuval geçirmiş ve Ebu Garib hapishanesinde Iraklı esirlere nasıl muamele ettiyse aynısını yapmıştır.
Kuzey Irak'ta, güneydoğumuzu da tehdit eden bir Kürt oluşumunu başından beri desteklemektedir. Burada kurulması planlanan Kürt devletinin alt yapısını bizzat hazırlamış ve de önündeki bütün engelleri de kaldırmaktadır.
Kürtlerin, Kerkük'ü ele geçirme ve haksız yerleşme planlarına göz yummaktadır ve de desteklemektedir.
Tel Afer'de, Musul'da bombalamalar ve saldırılar neticesinde garantörü olduğumuz birçok Türkmen kardeşimiz şehit olmuştur.
Kıbrıs mevzuunda sürekli dayatmalar getirmektedir.
Mevcut iktidarımızı BOP projesi kapsamında İslam ülkelerini ikna aracı olarak kullanmaktadır.
Hepsinden önemlisi, AKP hükümeti ABD'nin bir dediğini iki etmemesine rağmen, asker ve silahlarını sınırlarımızdan tezkereye gerek duymadan geçmesine müsaade etmesine rağmen ABD, Pentagon'un raporunda belirtildiği gibi Türkiye'yi "küresel tehdit" olarak görmektedir.
Yani sizin ne yaptığınızdan ziyade, onun sizi nasıl gördüğü önemli.
ABD'nin müdahaleleri sadece dış siyasetimize değil, iç meselelerimize de olmaktadır.
En son yaşadığımız "Patrikhane krizi" bunu açıkça ortaya koymuştur. Eyüp Kaymakamlığına bağlı olarak çalışan bir memur olan Bartholomeos'u "Yeni Roma ve Kostantinapolis'in ekümenik patriği" tanıma ve tanıtma gayretleri ortadadır. Diğer taraftan Kurtuluş mücadelesinde Yunan ordusuna yardım ve yataklık eden, moral ve motivasyon veren İzmir Metropoliti Hrisostomos, Kıbrıs'ta Türklerin katliamına ön ayak olan Makarios gibi papazları yetiştiren Heybeliada Ruhban Okulunun açılması yönündeki baskıları da manidardır.
ABD, seçimlere varıncaya kadar müdahale etmektedir ve BOP kapsamında Protestan misyonerlerini göndererek AKP'nin çıkardığı kanunlardan da istifadeyle gerek kiliseler açarak, gerekse bedava İnciller dağıttırarak gençlerimizi Hıristiyanlaştırma gayretindedir.
Son olarak çıkarılan "Gerçek Furkan" adlı sahte Kuran da Bizzat ABD tarafından CIA ajanlarına hazırlatılmıştır. 20 dilde nüshasının olması ve bunların içinde Türkçe'nin de olması hedefi ortaya koymaktadır.
Bu konuda misalleri arttırmak mümkündür.
Sizce bütün bu gelişmeleri değerlendirdiğimizde ABD ile ilişkilerimiz milli çıkarlarımız doğrultusunda mı?
İlişkilerimiz, çıkarlarımızı ve Ulusal güvenliğimizi tehdit eden bir çok hususu içermesine rağmen niçin farklı bir alternatifi aramıyoruz?
Hükümetimize sorsanız A planı da, B planı da C planı da var.
Eğer varsa ve de aynı yanlışlarda devam ediyorsak bu ne anlama geliyor?
Yarın AB ile olan ilişkilerimizi ele alacağız.
Bu temel gerçekten yola çıkıldığında, Başbakanımızın "ABD bizim doğal müttefikimizdir", "Eğer AB bizi almazsa, Kopenhag kriterlerine 'Ankara Kriterleri' der, yolumuza devam ederiz" şeklindeki açıklamalar anlamını tamamen yitirmektedir.
Çünkü hiçbir zaman ülkeler "doğal" müttefik olmaz, müttefik ise de bu tek taraflı fayda şeklinde olmaz. Diğer taraftan bizi kendi coğrafyasında görmek istemeyenlerin bizi sömürmek için dayattığı siyasi ve ekonomik kriterleri niçin bu kadar uygulamakta ısrar ediyoruz veya edeceğimizi ifade ediyoruz?
Peki, doğrusu nedir?
ABD ve AB bizim milli çıkarlarımıza uygun hareket ediyorsa, bizden istedikleri bu çıkarlarımıza uygun ve ulusal güvenliğimizi tehdit etmiyorsa, onlarla kurduğumuz askeri, ekonomik ve siyasi birliktelikler bizi bir adım daha ileriye taşıyorsa o zaman yolumuza devam edebiliriz.
AB ve ABD ile diyaloglarımız gerçekten bu çerçevede mi? Tabii ki hayır.
Dost(!) ve müttefik(!) olan ABD en başta misakı milli, özellikle de güneydoğu sınırlarımızı netleştiren Lozan Barış anlaşmasına imza atmamıştır, artık bu coğrafyada komşumuz olmuştur ve sınırımıza yakın bölgelerde hava ve kara saldırıları yapmaktadır.
ABD, 11 askerimizin başına çuval geçirmiş ve Ebu Garib hapishanesinde Iraklı esirlere nasıl muamele ettiyse aynısını yapmıştır.
Kuzey Irak'ta, güneydoğumuzu da tehdit eden bir Kürt oluşumunu başından beri desteklemektedir. Burada kurulması planlanan Kürt devletinin alt yapısını bizzat hazırlamış ve de önündeki bütün engelleri de kaldırmaktadır.
Kürtlerin, Kerkük'ü ele geçirme ve haksız yerleşme planlarına göz yummaktadır ve de desteklemektedir.
Tel Afer'de, Musul'da bombalamalar ve saldırılar neticesinde garantörü olduğumuz birçok Türkmen kardeşimiz şehit olmuştur.
Kıbrıs mevzuunda sürekli dayatmalar getirmektedir.
Mevcut iktidarımızı BOP projesi kapsamında İslam ülkelerini ikna aracı olarak kullanmaktadır.
Hepsinden önemlisi, AKP hükümeti ABD'nin bir dediğini iki etmemesine rağmen, asker ve silahlarını sınırlarımızdan tezkereye gerek duymadan geçmesine müsaade etmesine rağmen ABD, Pentagon'un raporunda belirtildiği gibi Türkiye'yi "küresel tehdit" olarak görmektedir.
Yani sizin ne yaptığınızdan ziyade, onun sizi nasıl gördüğü önemli.
ABD'nin müdahaleleri sadece dış siyasetimize değil, iç meselelerimize de olmaktadır.
En son yaşadığımız "Patrikhane krizi" bunu açıkça ortaya koymuştur. Eyüp Kaymakamlığına bağlı olarak çalışan bir memur olan Bartholomeos'u "Yeni Roma ve Kostantinapolis'in ekümenik patriği" tanıma ve tanıtma gayretleri ortadadır. Diğer taraftan Kurtuluş mücadelesinde Yunan ordusuna yardım ve yataklık eden, moral ve motivasyon veren İzmir Metropoliti Hrisostomos, Kıbrıs'ta Türklerin katliamına ön ayak olan Makarios gibi papazları yetiştiren Heybeliada Ruhban Okulunun açılması yönündeki baskıları da manidardır.
ABD, seçimlere varıncaya kadar müdahale etmektedir ve BOP kapsamında Protestan misyonerlerini göndererek AKP'nin çıkardığı kanunlardan da istifadeyle gerek kiliseler açarak, gerekse bedava İnciller dağıttırarak gençlerimizi Hıristiyanlaştırma gayretindedir.
Son olarak çıkarılan "Gerçek Furkan" adlı sahte Kuran da Bizzat ABD tarafından CIA ajanlarına hazırlatılmıştır. 20 dilde nüshasının olması ve bunların içinde Türkçe'nin de olması hedefi ortaya koymaktadır.
Bu konuda misalleri arttırmak mümkündür.
Sizce bütün bu gelişmeleri değerlendirdiğimizde ABD ile ilişkilerimiz milli çıkarlarımız doğrultusunda mı?
İlişkilerimiz, çıkarlarımızı ve Ulusal güvenliğimizi tehdit eden bir çok hususu içermesine rağmen niçin farklı bir alternatifi aramıyoruz?
Hükümetimize sorsanız A planı da, B planı da C planı da var.
Eğer varsa ve de aynı yanlışlarda devam ediyorsak bu ne anlama geliyor?
Yarın AB ile olan ilişkilerimizi ele alacağız.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Vatandaşın refahı için maaşa zam yapmamak! / 24.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024