Gazetemizin, ülkemiz üzerindeki en önemli tehlikelerden biri olan misyonerlik faaliyetleri ile ilgili hassasiyeti herkesçe bilinen bir gerçektir. Bu çerçevede pekçok makale, haber, araştırma ve yazı dizisi gazetemizde yayımlandı. Bugün size Tarih ve Düşünce dergisinin ağustos sayısında yer alan bir makaleyi sunuyoruz. Yüzümüzü Batıya döndüğümüz bu günlerde ABD'nin ülkemiz üzerindeki sinsi hesaplarının belgesi niteliğindeki Ömer Faruk Yılmaz imzalı bu yazıyı dikkatle okumanızı tavsiye ediyoruz: "Amerika Birleşik Devletleri, bir buçuk asırdan fazla bir zamandan beri Osmanlı ve ardından Türkiye Devleti toprakları üzerinde sistemli bir misyonerlik faaliyeti yürütmektedir. Amerika'da Kürtçe İncil bastırıp Anadolu'da dağıtmak gibi işleri de Amerikalı misyonerler titizlikle yürütmektedirler. Cumhuriyet'in kuruluşunda Türkiye topraklarında Amerika'ya bağlı 53 Kolej-lise hastane ve enstitünün bulunduğu göz önünde tutulursa bu faaliyetin derecesi anlaşılmış olur.
Misyonerlik faaliyeti raporu gibiMakalemize mevzu olan esas yazı Türkiye'deki Misyonerlik hakkında Ocak 1924'te THe Moslem World'da yayınlanan bir belgenin tercümesidir. Yazı bir misyonerlik teşkilatının yaptıkları, yapacakları veya yapmaları gerektiğine inandıkları faaliyetlerini anlatması bakımından tam bir "Misyonerlik faaliyeti raporu"dur. Belki bunu kendi ifadeleriyle ortaya koymuş olmaları bakımından da ayrı bir ehemmiyete sahiptir: "Yüz yıldır American Board'un temsilcileri Türklerin dini hayatlarına girmeye çalışıyorlar. Fakat alınan sonuç çok yetersizdir. Hırıstiyanlığı ortaya koyan bir kaç insan ya ülkeden çıkarıldı veya öldürüldü. Geçmişteki bu başarısızlığa rağmen, cesur misyonerler Türk halkının bir gün İncil'i kabul edeceğine inanıyorlar. Nesiller boyu özel koruma ve imtiyaz veren kapitülasyonlar kaldırılmıştı. Türk hukuk ve adaleti, söylenemeyecek vahşetlerle ülkeden çıkarılan yerli Hıristiyan halkı korumakta başarısız oldu. Yabancı misyonerler daha iyisini mi bekleyeceklerdi? Veya Türk'ün bu kinini umutsuzca kabul ederek, buradan nefretle ayrılarak diğer halklara yönelmesinin mi zamanıdır?
Ciddi Hırıstiyan liderlerinin itirazları üzerine, bir kaç aydan beri American Board Türkiye'deki misyonerklik faaliyetlerinin devamına karşı getirilen itirazlarla karşı karşıya kaldı. Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerinde çok tecrübeli olanlara danışıldı. Uzun ve kararlı toplantılar, okyanusun her iki tarfında yapıldı. Geleceğin ihtimalleri değerlendirildi ve doğuda gelişen yeni şartlar altında gelişmelere ve belirsizliklere girildi. Meselenin baştan sona incelenmesi American Board'un Ekim ayındaki yıllık toplantıda görüşülmesine karar verilmesine yol açtı. Buna göre Yakın Doğu'daki faaliyet politikası Uzak Doğu'dakine eşit ağırlıkta olacak ve inançla sürdülücekti.
Türkiye'den çekilmemiz yönündeki tavsiyelere rağmen American Board'un bu olumlu aksiyonu ve kararı almasına bazı önemli sebepler yol açmıştır. İlk planda, yüz yıllık çalışma gözden geçirildiğinde, İncil'in Türk halkına yeterli derecede tanıtılamadığı açıkça anlaşılmaktadır. Ermeniler ve Yunanlılar arasındaki muhteşem başarıdan tatmin olmuştuk. Türk gençliğinin çok azı okullarımıza geldi. Hala çok az Türk yetişkini Hıristiyanlık mesajımızı duyma fırsatını bulabildi. Türkler için yapılan yayınlar yeterli olmaktan çok uzaktır. İncil ve haçtan başka bu yayınların bir çoğu güncelliğini kaybetmiştir. Misyonerlerin çok azı, Türk halkına Hırıstiyan mesajını vermek için Müslümanlar'ın inanç ve ibadetlerini bilmekte veya dillerini konuşabilmektedir. Bu konuda geçmişteki başarısızlığımız bu göreve yeniden konsantre olmamızı gerekli kılmaktadır. Ayrıca American Board, diğer misyoner kuruluşlarının ortak rızasıyla kendisine verilen bir sahadan hemen çekilemez. Bu sahanın, yani Türkiye'nin Hırıstiyanlaştırılması için, birçok kilise cemaatlerinden münhasır imtiyazı olan American Board eğer buradan çekilirse inancını ihlal etmekten sorumlu olacaktır. Eğer burayı kendi haline bırakırsak diğer misyoner teşkilatlarının bu önemli görevi almamaları sebebiyle, sorumluluk daha da fazla olacaktır.
Diğer bir olay ise Türk halkının değişim ve ilerleme zamanını ortasında olmasıdır. Hükümetleri hala değişim içerisindedirler. Edebiyat sahasında ilerlemek için hırsla neşriyat yapıyorlar. Eğitimde yeni bir model ve lider(lik) arıyorlar. Hatta Columbia Üniversitesi Profesörü John Dewey'in eğitim sistemlerinin baştan sona reformunu yönetmek üzere davet edilmesi için teklif bile getirdiler. Eski adet ve geleneklere muazzam bir başkaldırı ile dinin devlet üzerindeki hakimiyetini kaldırdılar. Sultanı, tarihi tahtından indirdiler. Ve halifeliği şahsından ayırdılar. Ankara'daki temsilcileri vasıtasıyla bütün millete yeni politik ve dini değişimlerin yayılması için yeni kanallar açtılar. Bu değişimlerde, Türkiye'deki misyonerlerimiz, Türk halkının aklına ve kalbine yeni yaklaşımlarda bulunmak için bu durumu bulunmaz bir fırsat olarak görüyorlar. Daha şahsi ve sempatik yaklaşımlar, eski adet, gelenek ve müesseselerin yerini alabilir, ama mevcut fırsat ihmal edilmezse.
Sonuç olarak, American Board, misyonerlik faaliyetlerinin temel taşını gözardı edemez. Biz tüm bu insanları Hırıstiyan yapmak için seçildik. Hiçbir ırk veya halk bundan müstesna değildir. Hiç kimse, İncil'in mesajının Arab'ın, Çerkes'in, Kürd'ün ve Türk'ün ihtiyaçlarına cevap veremeceğini söyleyemez, eğer karşılaştığımız zorluklar ve güçlükler sebebiyle İncil'i insanlara anlatmaktan imtina edersek kendi mesajımızın doğrultusunu inkar etmiş oluruz" (Boston/Ernest W. Riggs).
Misyonerlik faaliyeti raporu gibiMakalemize mevzu olan esas yazı Türkiye'deki Misyonerlik hakkında Ocak 1924'te THe Moslem World'da yayınlanan bir belgenin tercümesidir. Yazı bir misyonerlik teşkilatının yaptıkları, yapacakları veya yapmaları gerektiğine inandıkları faaliyetlerini anlatması bakımından tam bir "Misyonerlik faaliyeti raporu"dur. Belki bunu kendi ifadeleriyle ortaya koymuş olmaları bakımından da ayrı bir ehemmiyete sahiptir: "Yüz yıldır American Board'un temsilcileri Türklerin dini hayatlarına girmeye çalışıyorlar. Fakat alınan sonuç çok yetersizdir. Hırıstiyanlığı ortaya koyan bir kaç insan ya ülkeden çıkarıldı veya öldürüldü. Geçmişteki bu başarısızlığa rağmen, cesur misyonerler Türk halkının bir gün İncil'i kabul edeceğine inanıyorlar. Nesiller boyu özel koruma ve imtiyaz veren kapitülasyonlar kaldırılmıştı. Türk hukuk ve adaleti, söylenemeyecek vahşetlerle ülkeden çıkarılan yerli Hıristiyan halkı korumakta başarısız oldu. Yabancı misyonerler daha iyisini mi bekleyeceklerdi? Veya Türk'ün bu kinini umutsuzca kabul ederek, buradan nefretle ayrılarak diğer halklara yönelmesinin mi zamanıdır?
Ciddi Hırıstiyan liderlerinin itirazları üzerine, bir kaç aydan beri American Board Türkiye'deki misyonerklik faaliyetlerinin devamına karşı getirilen itirazlarla karşı karşıya kaldı. Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerinde çok tecrübeli olanlara danışıldı. Uzun ve kararlı toplantılar, okyanusun her iki tarfında yapıldı. Geleceğin ihtimalleri değerlendirildi ve doğuda gelişen yeni şartlar altında gelişmelere ve belirsizliklere girildi. Meselenin baştan sona incelenmesi American Board'un Ekim ayındaki yıllık toplantıda görüşülmesine karar verilmesine yol açtı. Buna göre Yakın Doğu'daki faaliyet politikası Uzak Doğu'dakine eşit ağırlıkta olacak ve inançla sürdülücekti.
Türkiye'den çekilmemiz yönündeki tavsiyelere rağmen American Board'un bu olumlu aksiyonu ve kararı almasına bazı önemli sebepler yol açmıştır. İlk planda, yüz yıllık çalışma gözden geçirildiğinde, İncil'in Türk halkına yeterli derecede tanıtılamadığı açıkça anlaşılmaktadır. Ermeniler ve Yunanlılar arasındaki muhteşem başarıdan tatmin olmuştuk. Türk gençliğinin çok azı okullarımıza geldi. Hala çok az Türk yetişkini Hıristiyanlık mesajımızı duyma fırsatını bulabildi. Türkler için yapılan yayınlar yeterli olmaktan çok uzaktır. İncil ve haçtan başka bu yayınların bir çoğu güncelliğini kaybetmiştir. Misyonerlerin çok azı, Türk halkına Hırıstiyan mesajını vermek için Müslümanlar'ın inanç ve ibadetlerini bilmekte veya dillerini konuşabilmektedir. Bu konuda geçmişteki başarısızlığımız bu göreve yeniden konsantre olmamızı gerekli kılmaktadır. Ayrıca American Board, diğer misyoner kuruluşlarının ortak rızasıyla kendisine verilen bir sahadan hemen çekilemez. Bu sahanın, yani Türkiye'nin Hırıstiyanlaştırılması için, birçok kilise cemaatlerinden münhasır imtiyazı olan American Board eğer buradan çekilirse inancını ihlal etmekten sorumlu olacaktır. Eğer burayı kendi haline bırakırsak diğer misyoner teşkilatlarının bu önemli görevi almamaları sebebiyle, sorumluluk daha da fazla olacaktır.
Diğer bir olay ise Türk halkının değişim ve ilerleme zamanını ortasında olmasıdır. Hükümetleri hala değişim içerisindedirler. Edebiyat sahasında ilerlemek için hırsla neşriyat yapıyorlar. Eğitimde yeni bir model ve lider(lik) arıyorlar. Hatta Columbia Üniversitesi Profesörü John Dewey'in eğitim sistemlerinin baştan sona reformunu yönetmek üzere davet edilmesi için teklif bile getirdiler. Eski adet ve geleneklere muazzam bir başkaldırı ile dinin devlet üzerindeki hakimiyetini kaldırdılar. Sultanı, tarihi tahtından indirdiler. Ve halifeliği şahsından ayırdılar. Ankara'daki temsilcileri vasıtasıyla bütün millete yeni politik ve dini değişimlerin yayılması için yeni kanallar açtılar. Bu değişimlerde, Türkiye'deki misyonerlerimiz, Türk halkının aklına ve kalbine yeni yaklaşımlarda bulunmak için bu durumu bulunmaz bir fırsat olarak görüyorlar. Daha şahsi ve sempatik yaklaşımlar, eski adet, gelenek ve müesseselerin yerini alabilir, ama mevcut fırsat ihmal edilmezse.
Sonuç olarak, American Board, misyonerlik faaliyetlerinin temel taşını gözardı edemez. Biz tüm bu insanları Hırıstiyan yapmak için seçildik. Hiçbir ırk veya halk bundan müstesna değildir. Hiç kimse, İncil'in mesajının Arab'ın, Çerkes'in, Kürd'ün ve Türk'ün ihtiyaçlarına cevap veremeceğini söyleyemez, eğer karşılaştığımız zorluklar ve güçlükler sebebiyle İncil'i insanlara anlatmaktan imtina edersek kendi mesajımızın doğrultusunu inkar etmiş oluruz" (Boston/Ernest W. Riggs).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.