AB'li üst düzey yetkili Avrupa Birliği'nin hal-i pür melalini çok güzel özetliyor: AB krizde değil, derin krizde!Önce Anayasa şoku, ardından bütçe şamarı ve Türkiye ile girilen yalancı üyelik sürecinden bu yana devam eden genişleme sancısı Avrupa Birliği'nin duvara toslamasında muharrik güce sahip en önemli 3 konu başlığı.Financial Times gazetesinden Wolfgang Munchau'nun da ifadesiyle "Anayasasız ve bütçesiz bir Avrupa Birliği" var artık. Peki bu Avrupa ne kadar birliktir ve ne kadar yaşayabilir?Avrupa Birliği, liderlerinin asık suratlarıyla mütenasip bir siyasi kaos yaşıyor. Bu kaos, Avrupa Birliği'nin tarihindeki en büyük ve en yıkıcı etkiye sahip. Ayrıca bu badire, Avrupa Birliği'nin kolay kolay atlatamayacağı ve altında ezilmekten başka bir şansının olmadığı cinsten. Genişlemeyi ayrı bir tarafta tutarsak, Avrupa Birliği'nin en önemli iki kolonu, omurgası bütçe ve Anayasa. Bu iki kolon olmadan Avrupa'nın birlik olarak ayakta durabilmesi, siyasi, ekonomik bir güce kavuşması imkansızdır. Avrupa ülkeleri yeni bir Anayasa için yıllarca yoğun bir çalışma yaptılar ve ortaya Erdoğan ve Gül'ün de Papaz heykeli önünde imza attıkları bir Anayasa çıktı. Bu Anayasa'nın kabul görmesi için yapılan referandumlarda Fransa ve Hollanda'dan çıkan "hayır"lar, yıllarca üzerinde çalışılmış olan bu Anayasa'yı tarihe gömdü. Buradan aldığı darbenin sersemliğini üzerinden atamadan Brüksel'de bir araya gelen AB liderleri, bu kez de İngiltere ve Fransa arasındaki bütçe kavgasıyla karşılaştılar. Fransız basınının "Waterloo yenilgisi tekrarlandı" başlığıyla duyurduğu bu tartışmalarda İngiltere'yi ikna edemeyen Fransa'ya, 190 yıl önceki Napolyon Savaşları sırasında Waterloo ve Trafalgar'da aldığı yenilgiler hatırlatılıyor haklı olarak.Chirac, Blair'i bütçe konusunda ikna edemedi ve Avrupa bütçesizliğe mahkum edildi. Böyle bir ortamda Türkiye'nin üyeliğinden ve 3 Ekim'de müzakerelere başlamaktan bahsetmek en net ifadeyle tüy dikmek olurdu. Çünkü AB liderlerinin kafalarında Türkiye'nin üyeliğine dair en ufak bir umut bile kalmadı. Hepsi kafalarında Türkiye'yi çoktan sildi. Ama yine de Kıbrıs'ı koparmadan Türkiye'yi bırakmak istemiyorlar. Son yapılan açıklamalarda, "Türkiye'nin müzakere süreci etkilenmeyecek" tarzında kurulan cümlelerin hikmeti de burada saklı. Türkiye'ye kapıyı göstermeden önce Ek Protokol'ü imzalattıracaklar, sonra da "sen yoluna, biz yolumuza" deyip Türkiye'ye kapıları tamamen kapatacaklar. Peki bu durumda bizim hükümet ne yapacak?Muhtemelen, bağımsızlığımıza vurulan darbelerin ve Kıbrıs'ı AB'ye teslim etmenin utancını arsızlığa verip yaşamadan, "Ankara Kriterleri" yalanıyla bir süre daha cambazlığa devam edecekler. Ama en çok şunu merak ediyorum; yıllardan beri "AB bizi almayacak ve dağılacak" diyenlerin yüzüne nasıl bakacaklar? Bunu da arsızlığa verirler mi bilemem!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012