Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın Ankara ziyareti sırasında " Türkiye'nin Suriye ile ABD arasında Irak sonrası tırmanış gösteren yeni gerilimin gevşetilmesi hususunda arabuluculuk rolüne soyunduğu'' iddiaları ortaya atılmıştı.
Görüldü ki; ne Esad ne de Bush, böyle bir rolü Türkiye'ye vermemişler.
Yazıldı, çizildi ve unutuldu.
Bu iddiaların ne maksatla ve kimler tarafından ortaya atıldığı sorgulanmadı bile.
Suriye ne olmuştu da, (kimilerine göre) bir anda Türkiye'ye "Abi'' demeye başlamıştı. Yahutta, Amerikan yönetimi nasıl olur da kendi gücünün altında bir ülkeye insiyatifi bırakırdı. Bırakır mıydı?
Şimdi de Suriye ile İsrail arasında Türkiye'nin arabuluculuk yapacağı iddia ediliyor.
Biz buna ihtimal dahi vermezken, bazı yayın organları bunu şişirerek halkın önüne seriyorlar.
Suriye yetkilileri böyle bir duruma temkinli yaklaşırken İsrail yönetimi böyle bir durumun asla mümkün olmadığını söylüyor.
Birileri bir yerlerden bir taş atıyor, pekçoğu bu taşı dipsiz kuyularda el yordamıyla aramaya kalkışıyor.
Şaron yönetimine cephe alan muhalifler Şaron'u böyle bir iddianın gerçekliği konusunda sorguya çektiler.
Şaron: "Benim bilgim dışımda. Ben de bunu Türk TV'lerinden duydum. Türk medya mensuplarının bakanlara soru yönelttiği ortamda konuyu duyunca şaşırdım'' diyerek "yok öyle şey!'' diyerek kesip attı
İsrail'de etkin ağırlığı bulunan Şahinler, Suriye ile girilecek olan bir diyaloğun Golan'da taviz olacağını söylüyorlar ve Türkiye'nin arabuluculuğunun İsrail menfaatleri ile uyuşmayacağının altını kırmızı kalemle çiziyorlar.
Türk basını bunu pek yansıtmasa da; Türk istihbarat yetkililerinin masasında Kuzey Irak'ta Türkiye ile İsrail arasında kıyasıya bir çekişmenin yaşandığı biliniyor.
Bu ortamda arabuluculuk lafının ne derece komik kaçacağını siz hesap edin.
Ve yeni bir gelişme daha: Türkiye Kıbrıs sorununu halledebilmek için Amerikan yönetiminden DeSoto'nun yerine yeni bir arabulucu talebinde bulundu.
Güvercin olduğu iddia edilen Amerikan Dışişleri Bakanı Powell'in ismi kulislerde yoğun şekilde dillendiriliyor.
Kıbrıs gibi, Irak gibi, Filistin gibi asli bölgesel sorunlarda huzuru temin adına girişilecek eylemler elbette desteklenmek durumundadır.
Üçüncü devlet ya da şahısların devreye girdiği çoğu ulusal ve uluslararası sorun kökten çözüme ulaştırılmıştır.
Yukarıda sözünü ettiğimiz konularda da bu yola başvurmak oldukça doğal karşılanacaktır.
Lakin, taraflardan birinin pasifize edilebileceği, diğerinin daha etkin şekilde elinin güçlü kılınacağı öngörülürse bu karardan geri adım atmak görev durumuna gelir.
Bizler arabulucu olurken de, arabulucu bulurken de halkın hassasiyetlerini, milletin ulusal çıkarlarını gözetmek durumundayız.
Türkiye'nin kendi bölgesinde jeostratejik açıdan katalizör bir ülke olduğunu dikkate alırsak, hem Irak'ta, hem Filistin-İsrail sorununda, hem de Kıbrıs'ta kendi doğruları üzerinde ve kendi ayaklarıyla adım atmasından tarafız.
Türk-Yunan sorununda arabulucu tayin etmek istediğimiz Amerika'nın Kıbrıs'ta Türkler'e karşı izlediği ikircikli politikayı ne zaman unuttuk?
BM Genel Sekreteri'nin Rum ağızlı açıklamalarını es mi geçtik?
AB'li siyasilerin Türkler'e bakış açısını hafızalarımızdan sildik mi?
Türkiye tali çözümlerden medet umdukça asli sorunlarına çözüm bulamaz.
Görüldü ki; ne Esad ne de Bush, böyle bir rolü Türkiye'ye vermemişler.
Yazıldı, çizildi ve unutuldu.
Bu iddiaların ne maksatla ve kimler tarafından ortaya atıldığı sorgulanmadı bile.
Suriye ne olmuştu da, (kimilerine göre) bir anda Türkiye'ye "Abi'' demeye başlamıştı. Yahutta, Amerikan yönetimi nasıl olur da kendi gücünün altında bir ülkeye insiyatifi bırakırdı. Bırakır mıydı?
Şimdi de Suriye ile İsrail arasında Türkiye'nin arabuluculuk yapacağı iddia ediliyor.
Biz buna ihtimal dahi vermezken, bazı yayın organları bunu şişirerek halkın önüne seriyorlar.
Suriye yetkilileri böyle bir duruma temkinli yaklaşırken İsrail yönetimi böyle bir durumun asla mümkün olmadığını söylüyor.
Birileri bir yerlerden bir taş atıyor, pekçoğu bu taşı dipsiz kuyularda el yordamıyla aramaya kalkışıyor.
Şaron yönetimine cephe alan muhalifler Şaron'u böyle bir iddianın gerçekliği konusunda sorguya çektiler.
Şaron: "Benim bilgim dışımda. Ben de bunu Türk TV'lerinden duydum. Türk medya mensuplarının bakanlara soru yönelttiği ortamda konuyu duyunca şaşırdım'' diyerek "yok öyle şey!'' diyerek kesip attı
İsrail'de etkin ağırlığı bulunan Şahinler, Suriye ile girilecek olan bir diyaloğun Golan'da taviz olacağını söylüyorlar ve Türkiye'nin arabuluculuğunun İsrail menfaatleri ile uyuşmayacağının altını kırmızı kalemle çiziyorlar.
Türk basını bunu pek yansıtmasa da; Türk istihbarat yetkililerinin masasında Kuzey Irak'ta Türkiye ile İsrail arasında kıyasıya bir çekişmenin yaşandığı biliniyor.
Bu ortamda arabuluculuk lafının ne derece komik kaçacağını siz hesap edin.
Ve yeni bir gelişme daha: Türkiye Kıbrıs sorununu halledebilmek için Amerikan yönetiminden DeSoto'nun yerine yeni bir arabulucu talebinde bulundu.
Güvercin olduğu iddia edilen Amerikan Dışişleri Bakanı Powell'in ismi kulislerde yoğun şekilde dillendiriliyor.
Kıbrıs gibi, Irak gibi, Filistin gibi asli bölgesel sorunlarda huzuru temin adına girişilecek eylemler elbette desteklenmek durumundadır.
Üçüncü devlet ya da şahısların devreye girdiği çoğu ulusal ve uluslararası sorun kökten çözüme ulaştırılmıştır.
Yukarıda sözünü ettiğimiz konularda da bu yola başvurmak oldukça doğal karşılanacaktır.
Lakin, taraflardan birinin pasifize edilebileceği, diğerinin daha etkin şekilde elinin güçlü kılınacağı öngörülürse bu karardan geri adım atmak görev durumuna gelir.
Bizler arabulucu olurken de, arabulucu bulurken de halkın hassasiyetlerini, milletin ulusal çıkarlarını gözetmek durumundayız.
Türkiye'nin kendi bölgesinde jeostratejik açıdan katalizör bir ülke olduğunu dikkate alırsak, hem Irak'ta, hem Filistin-İsrail sorununda, hem de Kıbrıs'ta kendi doğruları üzerinde ve kendi ayaklarıyla adım atmasından tarafız.
Türk-Yunan sorununda arabulucu tayin etmek istediğimiz Amerika'nın Kıbrıs'ta Türkler'e karşı izlediği ikircikli politikayı ne zaman unuttuk?
BM Genel Sekreteri'nin Rum ağızlı açıklamalarını es mi geçtik?
AB'li siyasilerin Türkler'e bakış açısını hafızalarımızdan sildik mi?
Türkiye tali çözümlerden medet umdukça asli sorunlarına çözüm bulamaz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005