Geçen aksam yeni tanıştığım bir gençle Atatürk'ten sohbet etmeye başladık. Ben, Atatürk'ün şu an siyaset sahnesinde boy gösteren dinci liderlerden çok daha dindar olduğunu söyledim. Karşımdaki genç hemen zihnine sokulmuş fitneleri kusmaya başladı.
Neymiş efendim; Atatürk alfabeyi değiştirerek bizim geçmişimizi öğrenmemizi engellemiş. Yahu bizim geçmişimiz sadece Osmanlı'dan ibaret mi? Arap alfabesine benzer Osmanlıca'nın geçmişi 600 yüzyıl değil mi? Peki Türk tarihi 5000 yılı bulmuyor mu? Kaldı ki cumhuriyetin ilanında iken okuma yazma oranımız yüzde birlerde değil miydi? Yani diyeceğim; o zamanlarda da geçmişini okuyabilen insan sayısı azdı. Bu anlamda değişen bir şey yok. Ama harf devrimiyle birlikte okuma yazma oranımız yüzde doksan dokuzlara çıktı. Tarihini çok merak eden yeni nesilden kaç kişi İstanbul Üniversitesi Osmanlı arşivine gidip bakıyor. Yani lafın kısası; bu iş her halükarda işin erbabına kalmış bir konu. Harf devrimini bu bahaneyle eleştirmek bana biraz çocukça geliyor.
Sonra Atatürk'ün alkol almış olması onunla Allah arasında bir konu. Bir devlet adamı misyonu ve milletine ne verdiği ile değerlendirilir. O kendini milletine adamış, bunun için ölümü göze almış. Atatürk'ün bu anlamda bizim için en çok örnek alınacak yönü, "Bağımsızlık Benim Karakterimdir" düsturudur. Bu bence "La ilahe illallah" sözünün dünya siyasetine uyarlamasıdır.
Atatürk'ün İngilizler ve onun yerli işbirlikçileri tarafından gözden düşürülmeye çalışılmasının en önemli nedeni, bu düsturun Türk milletinin kalbinden çıkarılmaya çalışılmasıdır. Hedef dinlerarası diyalog ile kalkanları yok edilmiş, gönlünü yabancıya açmış ve kaynaklarını tereddüt etmeden yabancıya peşkeş çekebilen bir nesil yaratmak. Bu güruhun zihinlere soktuğu bir yalan ve fitne ise, Lozan'da madenlerin 100 yıl boyunca Türkiye Cumhuriyeti tarafından çıkarılamayacağı imiş. Neymiş efendim; 2023'te bu süre doluyormuş. Ondan sonra kendi madenlerimizi kendimiz çıkarabilecekmişiz. Yalanın daniskası.
İktidarın peşkeşine uydurduğu ustaca bir kılıf. Lozan'da böyle bir madde yok. Olsaydı daha ilk yıllardan yabancılar madenlerimizi çıkarmak için Türkiye topraklarına doluşmuş olurlardı. Bunun için 2002 seçimlerini beklemezlerdi. Öyle olsaydı Cumhuriyetin ilk yıllarında Eti madencilik kurulmazdı. Borumuzu, linyitimizi, bakırımızı kendimiz çıkaramıyor olurduk. 20022den sonra yapılan şey, bu maden işletmelerinin yabancılara devredilmesidir.
Sonra genç, şapka inkılabını yumurtladı. Ben de ona İngilizlerin Hindistan'da kurduğu Nakşibendi tarikatından bahsettim. Bu tarikat Osmanlı'da da bürokrasiye yerleşmiş, Ehlibeyt'e karsı çıkmış büyük bir bidat akımı idi. Bunlar ayni zamanda Kurtuluş Savaşı'nda Kuvayı Milliye hareketinin padişaha karsı bir küfür hareketi olduğu fitnesini yaymışlardı. Bazı etnik ayrımcılık hareketlerine din kisvesi giydirerek ayaklanma çıkaranlar hep bu tarikatın şeyhleri olmuştur. İngiliz'le işbirliği yapan vatan hainleri de bunlar olmuştur. Ne enteresandır ki şapka inkılabında pürüz çıkaranlar da bunlar olmuş. Bana öyle geliyor ki Atatürk bu inkılap ile Nakşi şeyhlerini deşifre eden bir operasyon yapmıştı. Atatürk'ün uğraştığı Müslümanlar değil, İslam'ı ihanetlerine kılıf yapan bu sahte şeyhler olmuştu.
Nasıl ki bugün Prof. Dr. Haydar Bas, bu sahte din bezirgânlarının maskesini düşürdü ise o gün de Atatürk aynısını yapmıştır.
- Vasiyet ve sözleşme / 13.04.2025
- Chat Gpt ile MEM üzerine / 04.04.2025
- Gençlerin yurt dışı hayalleri / 03.02.2025
- Uzayda yaşam / 28.01.2025
- Terörist muhalifler! / 12.12.2024
- Mustafa / 09.11.2024
- Üçüncü boyut / 29.10.2024
- Erzincan altın madeni / 09.10.2024
- Bağımlılıktan kurtulmak / 01.10.2024