Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Herhalde âlemde bir hak vardır ve hak, kuvvetten üstündür"
Bugün Avukatlar Günü; meslektaşları olmaktan onur duyduğum tüm avukatları kutluyorum. Yarım asırdan fazla adliye koridorlarının tozunu yutmuş biri olarak güne baktığımda, biz adalet savaşçılarının işinin, zorun da ötesinde olduğunu görüyorum.
1980'li yılların baskı ortamından, Ergenekon kumpaslarına ve olağan hale getirilen, içinde bulunduğumuz OHAL rejimine kadar her koşulda savunma işlevini yerine getirebilmiş avukatlar; bugün, ekonomik baskı ortamından sıyrılamamaktadırlar. Avukatlar yoksullaşıyor.
Oysa, hukuk devletinin yolu ekonomik ve sosyal anlamda bağımsız avukatlardan geçer. Bağımsızlık avukat için devredilmez bir haktır. Nasıl devletler için bağımsızlık, ekonomiden geçiyorsa ki, Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Milli Ekonomi Modeli" projesinde bu ispatlanmıştır, avukatın bağımsızlığı da ekonomiden geçer. Avukatın yoksullaşması bağımsızlığını da örseler.
Para kazanamayan avukata söylenecek ilk söz, "beceriksiz bir avukat" olduğudur. Bunu bilen avukat, "yoksulluğunu" ulu orta söylemekten, grup toplantılarında ve genel kurullarda dile getirmekten çekinir. Birebir sohbetlerde söz dönüp dolaşır, "yahu para kazanamıyoruz" a gelir; ama toplulukta "beceriksiz" olarak nitelendirilmek korkusuyla bu sorun dile getirilmez. Bu nedenle avukatın "becerikli" olması gerekmektedir. Ekonomik baskı, avukatı "bağlı" çalışma zorunda bırakır.
Yüksek ofis kiraları, vergiler yüzünden başka bir avukatın yanında çalışmaya mecbur kalan avukata söylenen "Sen bağlı bir avukatsın" lafı, mesleğin onuru açısından taşınabilecek bir yük değildir.
Avukatların meslek birliği Barolardır. Ne var ki, baro başkanlık seçimlerinde, başkan olacak kişi "beceremeyenler"in değil, "becerenler"in temsilcisi olmaya adaydır. Ümit Kocasakal ve Metin Feyzioğlu gibi meslektaşlarımı tenzih ediyorum.
Hâkim ve savcı ne ise, avukat da odur; her üçü de yargının kurucu unsurlarındandır. Avukatın yargının kurucu unsur olduğu gerçeği görmezden gelinmekte, bilhassa duruşmalarda hak ettikleri saygı esirgenmektedir. Savcı oturduğu yerden mütalaasını verirken ve de yeri yargıcın yanında kürsüde olurken; avukat kürsünün aşağısındadır. Oysa savcı da davanın taraflarından biridir, iddia edendir, o da diğer tarafı temsil eden avukat gibi aynı hizada yerini almalıdır, yani kürsüde oturmamalıdır. Ve avukat savunmasını yaparken, söz alırken, eğer kendine oturacak bir sandalye bulabilmişse, ayağa kalkarak konuşmaktadır. Yanılıp da oturduğu yerden konuşacak olsa, "Avukat ayağa kalk" ihtarına maruz kalabilmektedir. Oysa, Avukatlık Kanunu'nda ve Türkiye Barolar Birliği'nin "Meslek Kuralları Yönergesi" nde avukatların duruşma sırasında konuşurken ayağa kalkmak zorunda olduklarına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.
Hukukumuzda iki durumda, herkes için, ayağa kalkma zorunluluğu bulunmaktadır. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Yemin biçimi" başlıklı 55. maddesinin 2. fıkrasına göre, "Yemin edilirken herkes ayağa kalkar."; "Hükmün açıklanması" başlıklı 231. maddesinin 4. fıkrasına göre de, "Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir."
Ayağa kalkma mecburiyeti olmayan durumlarda avukat, duruşma nezaketi içerisinde, dilerse oturarak, dilerse ayakta, rahat ve özgür bir şekilde savunmasını yapabilmelidir. Savunma, duruşma yargıcının ya da mübaşirin müdahalesi ile kesilmemelidir. Bundan vazgeçtik; kumpas davalarının duruşmalarında, avukatları salondan çıkaran o yargıçlar, şimdi parmaklıklar arkasında avukatlara muhtaç beklemektedirler.
5 Nisan Avukatlar gününde bir kez daha hatırlatıyoruz;
Zulmün önünde eğilmeyeceğiz!
Hukukun üstünlüğü, adalet ve demokrasi talebimizden asla vazgeçmeyeceğiz!
"Herhalde âlemde bir hak vardır ve hak, kuvvetten üstündür"
Bugün Avukatlar Günü; meslektaşları olmaktan onur duyduğum tüm avukatları kutluyorum. Yarım asırdan fazla adliye koridorlarının tozunu yutmuş biri olarak güne baktığımda, biz adalet savaşçılarının işinin, zorun da ötesinde olduğunu görüyorum.
1980'li yılların baskı ortamından, Ergenekon kumpaslarına ve olağan hale getirilen, içinde bulunduğumuz OHAL rejimine kadar her koşulda savunma işlevini yerine getirebilmiş avukatlar; bugün, ekonomik baskı ortamından sıyrılamamaktadırlar. Avukatlar yoksullaşıyor.
Oysa, hukuk devletinin yolu ekonomik ve sosyal anlamda bağımsız avukatlardan geçer. Bağımsızlık avukat için devredilmez bir haktır. Nasıl devletler için bağımsızlık, ekonomiden geçiyorsa ki, Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Milli Ekonomi Modeli" projesinde bu ispatlanmıştır, avukatın bağımsızlığı da ekonomiden geçer. Avukatın yoksullaşması bağımsızlığını da örseler.
Para kazanamayan avukata söylenecek ilk söz, "beceriksiz bir avukat" olduğudur. Bunu bilen avukat, "yoksulluğunu" ulu orta söylemekten, grup toplantılarında ve genel kurullarda dile getirmekten çekinir. Birebir sohbetlerde söz dönüp dolaşır, "yahu para kazanamıyoruz" a gelir; ama toplulukta "beceriksiz" olarak nitelendirilmek korkusuyla bu sorun dile getirilmez. Bu nedenle avukatın "becerikli" olması gerekmektedir. Ekonomik baskı, avukatı "bağlı" çalışma zorunda bırakır.
Yüksek ofis kiraları, vergiler yüzünden başka bir avukatın yanında çalışmaya mecbur kalan avukata söylenen "Sen bağlı bir avukatsın" lafı, mesleğin onuru açısından taşınabilecek bir yük değildir.
Avukatların meslek birliği Barolardır. Ne var ki, baro başkanlık seçimlerinde, başkan olacak kişi "beceremeyenler"in değil, "becerenler"in temsilcisi olmaya adaydır. Ümit Kocasakal ve Metin Feyzioğlu gibi meslektaşlarımı tenzih ediyorum.
Hâkim ve savcı ne ise, avukat da odur; her üçü de yargının kurucu unsurlarındandır. Avukatın yargının kurucu unsur olduğu gerçeği görmezden gelinmekte, bilhassa duruşmalarda hak ettikleri saygı esirgenmektedir. Savcı oturduğu yerden mütalaasını verirken ve de yeri yargıcın yanında kürsüde olurken; avukat kürsünün aşağısındadır. Oysa savcı da davanın taraflarından biridir, iddia edendir, o da diğer tarafı temsil eden avukat gibi aynı hizada yerini almalıdır, yani kürsüde oturmamalıdır. Ve avukat savunmasını yaparken, söz alırken, eğer kendine oturacak bir sandalye bulabilmişse, ayağa kalkarak konuşmaktadır. Yanılıp da oturduğu yerden konuşacak olsa, "Avukat ayağa kalk" ihtarına maruz kalabilmektedir. Oysa, Avukatlık Kanunu'nda ve Türkiye Barolar Birliği'nin "Meslek Kuralları Yönergesi" nde avukatların duruşma sırasında konuşurken ayağa kalkmak zorunda olduklarına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.
Hukukumuzda iki durumda, herkes için, ayağa kalkma zorunluluğu bulunmaktadır. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Yemin biçimi" başlıklı 55. maddesinin 2. fıkrasına göre, "Yemin edilirken herkes ayağa kalkar."; "Hükmün açıklanması" başlıklı 231. maddesinin 4. fıkrasına göre de, "Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir."
Ayağa kalkma mecburiyeti olmayan durumlarda avukat, duruşma nezaketi içerisinde, dilerse oturarak, dilerse ayakta, rahat ve özgür bir şekilde savunmasını yapabilmelidir. Savunma, duruşma yargıcının ya da mübaşirin müdahalesi ile kesilmemelidir. Bundan vazgeçtik; kumpas davalarının duruşmalarında, avukatları salondan çıkaran o yargıçlar, şimdi parmaklıklar arkasında avukatlara muhtaç beklemektedirler.
5 Nisan Avukatlar gününde bir kez daha hatırlatıyoruz;
Zulmün önünde eğilmeyeceğiz!
Hukukun üstünlüğü, adalet ve demokrasi talebimizden asla vazgeçmeyeceğiz!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023




































































































