Avrupa Birliği Komisyonu'nun 2025 Türkiye raporu açıklandığında, yine tanıdık bir manzara oluştu: Brüksel'den eleştiriler, Ankara'dan sert yanıtlar…
Aslında bu tablo yeni değil. Her yıl neredeyse aynı filmi izliyoruz:
Bir taraf "demokrasi, hukuk, ifade özgürlüğü" diyor, diğer taraf "önyargı, çifte standart, saygısızlık" diyor.
Ama dikkat ederseniz, kimse kimseyi gerçekten duymuyor.
Bu artık bir diplomatik çekişmeden çok, aynı masada oturup farklı dillerde konuşmanın hikayesine dönüştü.
Aynı masada, ama aynı gerçeklikte değil
Avrupa Birliği, Türkiye'yi değerlendirirken kendi standartlarına göre konuşuyor.
O standartlar, kendi tarihi deneyimlerinden süzülmüş değerler: Kuvvetler ayrılığı, bireysel özgürlükler, azınlık hakları, basın özgürlüğü…
Türkiye ise bu ölçütlere genelde "bizim şartlarımız farklı" cevabını veriyor.
Bir bakıma haksız da değil; çünkü Türkiye'nin coğrafyası, güvenlik sorunları, demografisi ve siyasi tarihi Avrupa'nın hiçbir ülkesine benzemez.
Ama sorun şurada: Taraflar bu farklılığı konuşarak dengelemiyor, birbirine "sen yanlışsın" demekle yetiniyor.
Oysa sağlıklı bir ilişki, "kim haklı" dan çok "nasıl anlaşıyoruz" sorusuna yanıt arar.
İşte Türkiye-AB ilişkilerinde eksik olan tam da bu ortak dil.
AB'nin dili: Kural ve sistem
AB, kurallarla konuşur.
Bir ülkeyi değerlendirirken yasaların metinlerine, kurumların işleyişine, insan hakları raporlarına bakar.
Ona göre demokrasi, prosedürlerin kusursuz işlemesiyle mümkündür.
Yani mesele sadece seçim yapmak değil, seçilenlerin hukukla sınırlı olmasıdır.
Brüksel'deki bürokrat için demokrasi, bir sistem meselesidir.
Ama Türkiye açısından mesele çoğu zaman "milli irade" meselesidir.
Ankara için halkın oyuyla seçilen bir hükümet, zaten meşruiyetin en yüksek biçimidir.
AB içinse, oy çoğunluğu tek başına yeterli değildir; hukuk, denge ve denetim mekanizması da şarttır.
İşte tam burada iki tarafın dili çatışıyor.
Biri "sistem", diğeri "irade" diyor.
Bu, aynı cümlede birbirini tamamlamayan iki kelime gibi.
Türkiye'nin dili: Egemenlik ve saygı
Türkiye'nin yaklaşımı daha çok "saygı" üzerinden şekilleniyor.
"Biz kendi yasalarımızı kendimiz yaparız, kendi yolumuzu kendimiz çizeriz."
Bu düşünce, bir bağımsızlık refleksi.
Tarihten gelen bir güvensizlik de var: "Batı bize hep öğretmenlik yaptı."
Bu yüzden AB'nin her eleştirisi Ankara'da genellikle "müdahale" gibi algılanıyor.
Oysa Brüksel'de bu tür raporlar, standart bir uygulama.
Yani AB için bu rapor bir not defteri; Türkiye içinse bir sorgu kağıdı gibi.
İşte tam bu yüzden taraflar aynı kelimeleri kullansa bile farklı anlamlar yüklüyor.
AB "hukuk devleti" dediğinde teknik bir kavramdan bahsediyor.
Türkiye "hukuk devleti" dediğinde, "devletin bekasıyla halkın güvenliğini" birlikte düşünüyor.
Sonuç: Aynı kelime, iki farklı dünya.
Ortak dil neden kurulamıyor?
Bir masada konuşulan dil sadece kelimelerle ilgili değildir; niyetle, güvenle ilgilidir.
Türkiye ve AB arasındaki güven, yıllardır ince bir ipliğe bağlı.
Bir taraf diğerini "samimi bulmuyor", diğeri de "anlaşılmadığını" düşünüyor.
Oysa iletişimin ilk kuralı empati kurmaktır.
Birbirini anlamak, onaylamak demek değildir; sadece "seni dinliyorum" demektir.
AB, Türkiye'yi dinlerken sadece kendi kriterlerini değil, Türkiye'nin iç dinamiklerini de anlamaya çalışmalı.
Türkiye de eleştirileri "saldırı" olarak değil, "geri bildirim" olarak okuyabilmeli.
Çünkü her eleştiri düşmanlıktan doğmaz; bazen bir ayna tutmak içindir.
İlişkilerin gerçek sorunu: Duygusal kopuş
Belki de en büyük tehlike, ilişkilerin artık duygusal bağını kaybetmesi.
AB için Türkiye artık sadece "zor bir aday ülke".
Türkiye içinse AB, "bitmeyen bir sınav".
Bu algı değişmedikçe, ne kadar toplantı yapılırsa yapılsın sonuç değişmeyecek.
Diplomasi bazen teknik değil, duygusal bir iştir.
Karşı tarafın niyetine inanmadığınızda, söylenen hiçbir söz karşılık bulmaz.
O yüzden önce kelimeleri değil, niyetleri tercüme etmek gerek.
Çözüm: Yeni bir dil, yeni bir dinleme biçimi
Belki de Türkiye-AB ilişkilerinde artık yeni bir dilin zamanı geldi.
Eleştiri yerine diyalog, suçlama yerine çözüm arayışı, öğretmenlik yerine ortaklık…
AB'nin Türkiye'ye "ders veren" bir tonla yaklaşması ne kadar sorunluysa,
Türkiye'nin her eleştiriyi "düşmanlık" olarak görmesi de o kadar yanlış.
Eğer iki taraf da gerçekten aynı masada kalmak istiyorsa, önce tercümanlarını değil, niyetlerini değiştirmeli.
Çünkü mesele kelimelerde değil, kalplerdeki mesafede.
Son söz
Aynı masada oturmak kolaydır; zor olan aynı dili konuşmaktır.
AB ve Türkiye, yıllardır aynı cümlede yer alıyor ama farklı anlamlarda yaşıyor.
Gerçek ilerleme, raporlarda değil; birbirini anlamaya başlayan iki tarafın sessizliğinde gizli.
Bir gün o masa, karşılıklı suçlamaların değil, samimi bir anlayışın masası olursa…
Belki o zaman Avrupa da Türkiye de birbirini duymaya başlar.
Ve belki ilk kez, aynı masada aynı dilden konuşulur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cem Bürüç / diğer yazıları
- Aynı masada, farklı dillerde konuşmak: Türkiye ve AB arasındaki sessiz uçurum / 06.11.2025
- Filistin'de sol hareketlerin dünü ve bugünü / 05.11.2025
- Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Türkiye ziyareti / 01.11.2025
- Trump'ın Asya turu: Barış fotoğrafları ve ticaret hamleleri / 31.10.2025
- Hindistan'ın petrol dengesinde ince hesap: ABD'ye rağmen Rusya ile ticaret / 30.10.2025
- Balkanlar'da barut kokusu: Gerçek mi, algı mı? / 29.10.2025
- Avrupa'nın enerjide yeni yol arayışı / 28.10.2025
- Trump'ın "kirli oyun" çıkışı ve Asya turu / 26.10.2025
- Rusya ile Amerika: Oyunda yeni hamleler - Türkiye'nin tavrı ve Kuzey Kore'nin gölgesi / 25.10.2025
- Kıbrıs üzerine eski uyarılar, yeni yönelimler / 22.10.2025
- Filistin'de sol hareketlerin dünü ve bugünü / 05.11.2025
- Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Türkiye ziyareti / 01.11.2025
- Trump'ın Asya turu: Barış fotoğrafları ve ticaret hamleleri / 31.10.2025
- Hindistan'ın petrol dengesinde ince hesap: ABD'ye rağmen Rusya ile ticaret / 30.10.2025
- Balkanlar'da barut kokusu: Gerçek mi, algı mı? / 29.10.2025
- Avrupa'nın enerjide yeni yol arayışı / 28.10.2025
- Trump'ın "kirli oyun" çıkışı ve Asya turu / 26.10.2025
- Rusya ile Amerika: Oyunda yeni hamleler - Türkiye'nin tavrı ve Kuzey Kore'nin gölgesi / 25.10.2025
- Kıbrıs üzerine eski uyarılar, yeni yönelimler / 22.10.2025


















































































