logo
06 KASIM 2025


Aynı masada, farklı dillerde konuşmak: Türkiye ve AB arasındaki sessiz uçurum

06.11.2025 00:00:00
Avrupa Birliği Komisyonu'nun 2025 Türkiye raporu açıklandığında, yine tanıdık bir manzara oluştu: Brüksel'den eleştiriler, Ankara'dan sert yanıtlar…
 
Aslında bu tablo yeni değil. Her yıl neredeyse aynı filmi izliyoruz:
 
Bir taraf "demokrasi, hukuk, ifade özgürlüğü" diyor, diğer taraf "önyargı, çifte standart, saygısızlık" diyor.
 
Ama dikkat ederseniz, kimse kimseyi gerçekten duymuyor.
 
Bu artık bir diplomatik çekişmeden çok, aynı masada oturup farklı dillerde konuşmanın hikayesine dönüştü.
 

Aynı masada, ama aynı gerçeklikte değil

 
Avrupa Birliği, Türkiye'yi değerlendirirken kendi standartlarına göre konuşuyor.
 
O standartlar, kendi tarihi deneyimlerinden süzülmüş değerler: Kuvvetler ayrılığı, bireysel özgürlükler, azınlık hakları, basın özgürlüğü…
 
Türkiye ise bu ölçütlere genelde "bizim şartlarımız farklı" cevabını veriyor.
 
Bir bakıma haksız da değil; çünkü Türkiye'nin coğrafyası, güvenlik sorunları, demografisi ve siyasi tarihi Avrupa'nın hiçbir ülkesine benzemez.
 
Ama sorun şurada: Taraflar bu farklılığı konuşarak dengelemiyor, birbirine "sen yanlışsın" demekle yetiniyor.
 
Oysa sağlıklı bir ilişki, "kim haklı" dan çok "nasıl anlaşıyoruz" sorusuna yanıt arar.
 
İşte Türkiye-AB ilişkilerinde eksik olan tam da bu ortak dil.
 

AB'nin dili: Kural ve sistem

 
AB, kurallarla konuşur.
 
Bir ülkeyi değerlendirirken yasaların metinlerine, kurumların işleyişine, insan hakları raporlarına bakar.
 
Ona göre demokrasi, prosedürlerin kusursuz işlemesiyle mümkündür.
 
Yani mesele sadece seçim yapmak değil, seçilenlerin hukukla sınırlı olmasıdır.
 
Brüksel'deki bürokrat için demokrasi, bir sistem meselesidir.
 
Ama Türkiye açısından mesele çoğu zaman "milli irade" meselesidir.
 
Ankara için halkın oyuyla seçilen bir hükümet, zaten meşruiyetin en yüksek biçimidir.
 
AB içinse, oy çoğunluğu tek başına yeterli değildir; hukuk, denge ve denetim mekanizması da şarttır.
 
İşte tam burada iki tarafın dili çatışıyor.
 
Biri "sistem", diğeri "irade" diyor.
 
Bu, aynı cümlede birbirini tamamlamayan iki kelime gibi.
 

Türkiye'nin dili: Egemenlik ve saygı

 
Türkiye'nin yaklaşımı daha çok "saygı" üzerinden şekilleniyor.
 
"Biz kendi yasalarımızı kendimiz yaparız, kendi yolumuzu kendimiz çizeriz."
 
Bu düşünce, bir bağımsızlık refleksi.
 
Tarihten gelen bir güvensizlik de var: "Batı bize hep öğretmenlik yaptı."
 
Bu yüzden AB'nin her eleştirisi Ankara'da genellikle "müdahale" gibi algılanıyor.
 
Oysa Brüksel'de bu tür raporlar, standart bir uygulama.
 
Yani AB için bu rapor bir not defteri; Türkiye içinse bir sorgu kağıdı gibi.
 
İşte tam bu yüzden taraflar aynı kelimeleri kullansa bile farklı anlamlar yüklüyor.
 
AB "hukuk devleti" dediğinde teknik bir kavramdan bahsediyor.
 
Türkiye "hukuk devleti" dediğinde, "devletin bekasıyla halkın güvenliğini" birlikte düşünüyor.
 
Sonuç: Aynı kelime, iki farklı dünya.
 

Ortak dil neden kurulamıyor?

 
Bir masada konuşulan dil sadece kelimelerle ilgili değildir; niyetle, güvenle ilgilidir.
 
Türkiye ve AB arasındaki güven, yıllardır ince bir ipliğe bağlı.
 
Bir taraf diğerini "samimi bulmuyor", diğeri de "anlaşılmadığını" düşünüyor.
 
Oysa iletişimin ilk kuralı empati kurmaktır.
 
Birbirini anlamak, onaylamak demek değildir; sadece "seni dinliyorum" demektir.
 
AB, Türkiye'yi dinlerken sadece kendi kriterlerini değil, Türkiye'nin iç dinamiklerini de anlamaya çalışmalı.
 
Türkiye de eleştirileri "saldırı" olarak değil, "geri bildirim" olarak okuyabilmeli.
 
Çünkü her eleştiri düşmanlıktan doğmaz; bazen bir ayna tutmak içindir.
 

İlişkilerin gerçek sorunu: Duygusal kopuş

 
Belki de en büyük tehlike, ilişkilerin artık duygusal bağını kaybetmesi.
 
AB için Türkiye artık sadece "zor bir aday ülke".
 
Türkiye içinse AB, "bitmeyen bir sınav".
 
Bu algı değişmedikçe, ne kadar toplantı yapılırsa yapılsın sonuç değişmeyecek.
 
Diplomasi bazen teknik değil, duygusal bir iştir.
 
Karşı tarafın niyetine inanmadığınızda, söylenen hiçbir söz karşılık bulmaz.
 
O yüzden önce kelimeleri değil, niyetleri tercüme etmek gerek.
 

Çözüm: Yeni bir dil, yeni bir dinleme biçimi

 
Belki de Türkiye-AB ilişkilerinde artık yeni bir dilin zamanı geldi.
 
Eleştiri yerine diyalog, suçlama yerine çözüm arayışı, öğretmenlik yerine ortaklık…
 
AB'nin Türkiye'ye "ders veren" bir tonla yaklaşması ne kadar sorunluysa,
 
Türkiye'nin her eleştiriyi "düşmanlık" olarak görmesi de o kadar yanlış.
 
Eğer iki taraf da gerçekten aynı masada kalmak istiyorsa, önce tercümanlarını değil, niyetlerini değiştirmeli.
 
Çünkü mesele kelimelerde değil, kalplerdeki mesafede.
 

Son söz

 
Aynı masada oturmak kolaydır; zor olan aynı dili konuşmaktır.
 
AB ve Türkiye, yıllardır aynı cümlede yer alıyor ama farklı anlamlarda yaşıyor.
 
Gerçek ilerleme, raporlarda değil; birbirini anlamaya başlayan iki tarafın sessizliğinde gizli.
 
Bir gün o masa, karşılıklı suçlamaların değil, samimi bir anlayışın masası olursa…
 
Belki o zaman Avrupa da Türkiye de birbirini duymaya başlar.
 
Ve belki ilk kez, aynı masada aynı dilden konuşulur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
 
Cem Bürüç / diğer yazıları
Hollanda'da Galatasaray şov
Ajax'ı Osimhen'in 3 golüyle devirdik
Özel'den soruşturmaya cevap
Erdoğan'a çağrı yaptı
Jet soruşturma
Özel Ümraniye'de konuşmuştu
Aziz İhsan Aktaş iddianamesi kabul edildi
7 belediye başkanı 193 kişiyi kapsıyor
New York'a Müslüman başkan
Mamdani seçimi kazandı
Bakan Uraloğlu sessizliğini bozdu
'Metro inşaatı biteli iki yıl oldu'
Erdoğan'dan Demirtaş açıklaması
'Yargı ne derse ona uyarız'
Dervişoğlu'ndan Bahçeliye tepki
'Bu ısrar niye?'
Selim İmamoğlu'nun emniyet ifadesi ortaya çıktı
"Ben kendini bilime adamış bir Türk genciyim"
Özgür Özel'den Selahattin Demirtaş açıklaması
'Bir çiçek açtı diye bahar gelmez'
Çeteler, İstanbul'u parsellemiş!
Vali Davut Gül: '10 ayda 145 suç çetesi çökertildi'
İstinaf, CHP'nin itirazını reddetti
Kayyum görevine devam edecek
8 kişi gözaltına alındı
Antalya'ya yeni operasyon
ABD’deki uçak kazasında ölü sayısı artıyor
Alev topuna dönen uçağın görüntüleri
İki holdinge el konuldu
Hat Holding ve Investco Holdinge kayyum atandı
Hollanda'da Galatasaray şov
Ajax'ı Osimhen'in 3 golüyle devirdik
Özel'den soruşturmaya cevap
Erdoğan'a çağrı yaptı
Jet soruşturma
Özel Ümraniye'de konuşmuştu
Aziz İhsan Aktaş iddianamesi kabul edildi
7 belediye başkanı 193 kişiyi kapsıyor
New York'a Müslüman başkan
Mamdani seçimi kazandı
Bakan Uraloğlu sessizliğini bozdu
'Metro inşaatı biteli iki yıl oldu'
Erdoğan'dan Demirtaş açıklaması
'Yargı ne derse ona uyarız'
Dervişoğlu'ndan Bahçeliye tepki
'Bu ısrar niye?'
Selim İmamoğlu'nun emniyet ifadesi ortaya çıktı
"Ben kendini bilime adamış bir Türk genciyim"
Özgür Özel'den Selahattin Demirtaş açıklaması
'Bir çiçek açtı diye bahar gelmez'
Çeteler, İstanbul'u parsellemiş!
Vali Davut Gül: '10 ayda 145 suç çetesi çökertildi'
İstinaf, CHP'nin itirazını reddetti
Kayyum görevine devam edecek
8 kişi gözaltına alındı
Antalya'ya yeni operasyon
ABD’deki uçak kazasında ölü sayısı artıyor
Alev topuna dönen uçağın görüntüleri
İki holdinge el konuldu
Hat Holding ve Investco Holdinge kayyum atandı
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.