İnsanları ve olayları tanımaya, anlamaya çalışırken öyle ya da böyle bir takım eksikliklerden, yanlışlıklardan kurtulamıyoruz. Mesela bakabilme, görebilme, duyabilme, hissedebilme ve nihayet anlayabilme açısından mutlak doğrunun garantisi yok.
Buna ideolojileri, menfaatleri, duyguları, korkuları ve ümitleri de ekledik mi meselenin etrafını birkaç sır perdesi ile de örtmüş oluruz.
Bir de olayı karşı tarafın aynı yolun ve oyunun kurallarıyla yaklaştığını düşünelim. Bunu da inkâr mümkün değil. O zaman doğrunun yanlış, yanlış doğru olması gibi neticeler kaçınılmaz olur.
Birde işin "ön yargı" kısmı var ki... İşte orda akan sular durur. Orda güneş ya hiç doğmaz, ya da hiç batmaz. Orada birileri için hep gece, birileri için de hep gündüzdür.
Şimdi siz dünyaya ve dünyadaki gelişmelere bir de bu açıdan baktığınız zaman güneşi batmayan dünyada önünüzü niçin göremediğinizi de, güneşi hiç doğmayan karanlıklar dünyasında da çok uzaklardaki köstebek izlerini dahi görebileceğinizi anlarsınız.
Yoksa olaylara sadece kendi saf, sade ve şeffaf pencerenizden bakıp diğer etkenleri hiçe sayarsanız kendi doğru bakışınızla doğruyu göremezsiniz. Buna tabiî ve zarurî olan yanılma ve kırılma paylarını da yedekte tutuyorum.
Şimdi siz ister dünyanın kazığı koptu deyin, ister ipin ucu puştun elinde deyin, ister kurtla kuzu hikâyesi deyin, ister kurtlar sofrası... Ama isterseniz moda tabiri ile küreselleşme ve globalleşme deyin farketmez.
Bütün ihtimallerin bin bir çeşit komplo teorileriyle karmakarışık hâle getirilen senaryolarda sahneye konan ayak oyunları karşısında sadece size gösterilenden görebildiğiniz, duyurulandan duyabildiğiniz kadarıyla olayları ve insanları mutlak manada doğru anlama şansınız sıfır olduğunu idrak edebilmiş iseniz hiç kuşkusuz siz eli öpülecek bir insansınız.
Yok hâlâ "ben" diyebiliyorsanız biliniz ki, siz bırakınız başkalarını kendinizi dahi tanıyamayacak kadar olayların içindesiniz.
Bunun bir istisnası vardır. O da bakış açısı ile ilgilidir. Olaylara ve insanlara bütün ihtimalleri bertaraf edecek mutlak manada doğru olan bir açıdan yani kainatı kuşatacak bir bakış açısıyla bakmak.
Bunun da adı mutlak manada "bağımsız bir bakış açısıdır."
Buna ideolojileri, menfaatleri, duyguları, korkuları ve ümitleri de ekledik mi meselenin etrafını birkaç sır perdesi ile de örtmüş oluruz.
Bir de olayı karşı tarafın aynı yolun ve oyunun kurallarıyla yaklaştığını düşünelim. Bunu da inkâr mümkün değil. O zaman doğrunun yanlış, yanlış doğru olması gibi neticeler kaçınılmaz olur.
Birde işin "ön yargı" kısmı var ki... İşte orda akan sular durur. Orda güneş ya hiç doğmaz, ya da hiç batmaz. Orada birileri için hep gece, birileri için de hep gündüzdür.
Şimdi siz dünyaya ve dünyadaki gelişmelere bir de bu açıdan baktığınız zaman güneşi batmayan dünyada önünüzü niçin göremediğinizi de, güneşi hiç doğmayan karanlıklar dünyasında da çok uzaklardaki köstebek izlerini dahi görebileceğinizi anlarsınız.
Yoksa olaylara sadece kendi saf, sade ve şeffaf pencerenizden bakıp diğer etkenleri hiçe sayarsanız kendi doğru bakışınızla doğruyu göremezsiniz. Buna tabiî ve zarurî olan yanılma ve kırılma paylarını da yedekte tutuyorum.
Şimdi siz ister dünyanın kazığı koptu deyin, ister ipin ucu puştun elinde deyin, ister kurtla kuzu hikâyesi deyin, ister kurtlar sofrası... Ama isterseniz moda tabiri ile küreselleşme ve globalleşme deyin farketmez.
Bütün ihtimallerin bin bir çeşit komplo teorileriyle karmakarışık hâle getirilen senaryolarda sahneye konan ayak oyunları karşısında sadece size gösterilenden görebildiğiniz, duyurulandan duyabildiğiniz kadarıyla olayları ve insanları mutlak manada doğru anlama şansınız sıfır olduğunu idrak edebilmiş iseniz hiç kuşkusuz siz eli öpülecek bir insansınız.
Yok hâlâ "ben" diyebiliyorsanız biliniz ki, siz bırakınız başkalarını kendinizi dahi tanıyamayacak kadar olayların içindesiniz.
Bunun bir istisnası vardır. O da bakış açısı ile ilgilidir. Olaylara ve insanlara bütün ihtimalleri bertaraf edecek mutlak manada doğru olan bir açıdan yani kainatı kuşatacak bir bakış açısıyla bakmak.
Bunun da adı mutlak manada "bağımsız bir bakış açısıdır."
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010