Yine başörtüsü konusu, yine çıkmaz, yine "medyanın elindeki iktidar ipi", yine "laiklik elden gidiyor-şeriat geliyor" yaygarası, yine AKP ve tabii ki yine samimiyetsizlik!
Türkiye'de eğitim alanında başörtüsü yasağı başta olmak üzere, YÖK, imam hatipler, ÖSS'de katsayı adaletsizliği, Kuran Kursları gibi birçok meselenin olduğu bir vak'a! Ancak bunların ötesinde asıl sorun samimiyetsizlik! Türkiye'de bu sorunların, 3 Kasım öncesi verilen onca söze ve bu sözler uğruna alınan oylara rağmen AKP hükümetinin bu problemleri çözemeyeceği gün gibi ortada. Çünkü bu sorunu çözmek için Anayasa'yı değiştirebilecek nicel çoğunluğa yani 368 sandalyeye sahip olmak yeterli değil. O sandalyeleri işgal edenlerin "nitel çoğunluk" olabilmeleri, irade ortaya koyabilmeleri, iplerini medyanın elinden alabilmeleri ve hepsinden önemlisi samimi olmaları gerekir! Ama maalesef şu anki muktedir olamamış hükümetin manzara-i umumiyesinde bu samimiyetin zerresini görmek mümkün değil.
Türkiye'nin egemenliğini AB'ye göz göre göre devreden uyum yasalarında, üs ve limanlarımızı Irak işgalini daha rahat gerçekleştirsin diye ABD'ye açan ikinci tezkere kararında ve orman arazilerini "satıyoruuum saaaattttııııım!" jargonuyla bakandan çok müzâyede yöneticisini andıran Unakıtan ve "diğerlerine" rahat rahat satmak için çıkarılmak istenen 2B yasasındaki ısrar ve samimiyeti(!) başörtüsü konusunda kimse beklemesin.
AKP'nin ve Başbakan Erdoğan'ın böyle bir niyeti yok.
Önceki gün medyada Başbakan Erdoğan'ın Alman Welt am Sonntag gazetesine verdiği bir röportaj yayınlandı. Röportaja göre Erdoğan başörtüsü sorununu çözmek için çalışmalar yaptığını ve kızlarının da başörtüsünü -benim anladığım- öncelikle "şık" buldukları ve modayı takip ettikleri için, sonra da Kuran hükümlerine riayet etmek adına taktıklarını dile getirmiş.
Bu açıklamalar Türk medyasında geniş yer bulup, Ertuğrul Özkök ve diğer akıl hocalarından Erdoğan'a ağır eleştiriler gelince inkar edildi. Erdoğan bu röportaj için, "aslı astarı yok. 3 Kasım seçimleri öncesi kanaatim neyse odur. Ben söz konusu kişiyi (kendisiyle röportajı yapan Welt am Sonntag gazetesi yayın yönetmenini kastediyor) hatırlamıyorum. Öyle bir demeç vermedim" diyor. Zaten Erdoğan bu açıklamayı yapmadan AKP yönetimi de benzer açıklamalar yaparak, şu an ve geçmişte başörtüsü sorununun çözümü için herhangi bir girişimleri olmadığını ve olmayacağını deklare ettiler. Hükümetin ipini elinde tutan medya iki günde sonuca gitti ve AKP, Türk halkıyla dalga geçercesine itiyad haline getirdiği "geri adımlarından" birisini daha gerçekleştirdi: Kimse merak etmesin- medya da korkmasın- başörtüsüyle ilgili bir çalışmamız yok, olamaz da!
Erdoğan istediği kadar yalanlasın, röportajı yapan Alman Welt am Sonntag gazetesinin genel yayın yönetmeni ve geçen yıl da yılın yayın yönetmeni ödülünü alan Christoph Keese "Erdoğan'la röportajı ben yaptım. İçerik doğrudur. Bu konuda elimde belgelerim var" diyor ve ekliyor: "Gazetede yayınlanan röportaj metni bizzat Erdoğan'ın danışmanı Cüneyd Zapsu tarafından onaylandı." Erdoğan kimseyi kandırmasın, bu röportajı yaptı ama ne değişecek? Erdoğan'ın daha kolay anlayabildiğini hesaba katarak futbol diliyle soralım: Erdoğan başörtüsü ve diğer konularda topu taca atmaya devam ederek nereye varabilir? Güzel bir maç seyretmek, beklentilerine cevap verebilen bir takım lideri, orta saha beyni görmek üzere tribünleri dolduran taraftarlar, oyun boyunca topu taca atıp, geri kaleye paslar ve doldur boşaltla maçı izlenmez hale getiren bu takım ve lidere daha ne kadar tahammül edebilir ki! Zaten tribünler boşalmaya başladı bile!
Türkiye'de eğitim alanında başörtüsü yasağı başta olmak üzere, YÖK, imam hatipler, ÖSS'de katsayı adaletsizliği, Kuran Kursları gibi birçok meselenin olduğu bir vak'a! Ancak bunların ötesinde asıl sorun samimiyetsizlik! Türkiye'de bu sorunların, 3 Kasım öncesi verilen onca söze ve bu sözler uğruna alınan oylara rağmen AKP hükümetinin bu problemleri çözemeyeceği gün gibi ortada. Çünkü bu sorunu çözmek için Anayasa'yı değiştirebilecek nicel çoğunluğa yani 368 sandalyeye sahip olmak yeterli değil. O sandalyeleri işgal edenlerin "nitel çoğunluk" olabilmeleri, irade ortaya koyabilmeleri, iplerini medyanın elinden alabilmeleri ve hepsinden önemlisi samimi olmaları gerekir! Ama maalesef şu anki muktedir olamamış hükümetin manzara-i umumiyesinde bu samimiyetin zerresini görmek mümkün değil.
Türkiye'nin egemenliğini AB'ye göz göre göre devreden uyum yasalarında, üs ve limanlarımızı Irak işgalini daha rahat gerçekleştirsin diye ABD'ye açan ikinci tezkere kararında ve orman arazilerini "satıyoruuum saaaattttııııım!" jargonuyla bakandan çok müzâyede yöneticisini andıran Unakıtan ve "diğerlerine" rahat rahat satmak için çıkarılmak istenen 2B yasasındaki ısrar ve samimiyeti(!) başörtüsü konusunda kimse beklemesin.
AKP'nin ve Başbakan Erdoğan'ın böyle bir niyeti yok.
Önceki gün medyada Başbakan Erdoğan'ın Alman Welt am Sonntag gazetesine verdiği bir röportaj yayınlandı. Röportaja göre Erdoğan başörtüsü sorununu çözmek için çalışmalar yaptığını ve kızlarının da başörtüsünü -benim anladığım- öncelikle "şık" buldukları ve modayı takip ettikleri için, sonra da Kuran hükümlerine riayet etmek adına taktıklarını dile getirmiş.
Bu açıklamalar Türk medyasında geniş yer bulup, Ertuğrul Özkök ve diğer akıl hocalarından Erdoğan'a ağır eleştiriler gelince inkar edildi. Erdoğan bu röportaj için, "aslı astarı yok. 3 Kasım seçimleri öncesi kanaatim neyse odur. Ben söz konusu kişiyi (kendisiyle röportajı yapan Welt am Sonntag gazetesi yayın yönetmenini kastediyor) hatırlamıyorum. Öyle bir demeç vermedim" diyor. Zaten Erdoğan bu açıklamayı yapmadan AKP yönetimi de benzer açıklamalar yaparak, şu an ve geçmişte başörtüsü sorununun çözümü için herhangi bir girişimleri olmadığını ve olmayacağını deklare ettiler. Hükümetin ipini elinde tutan medya iki günde sonuca gitti ve AKP, Türk halkıyla dalga geçercesine itiyad haline getirdiği "geri adımlarından" birisini daha gerçekleştirdi: Kimse merak etmesin- medya da korkmasın- başörtüsüyle ilgili bir çalışmamız yok, olamaz da!
Erdoğan istediği kadar yalanlasın, röportajı yapan Alman Welt am Sonntag gazetesinin genel yayın yönetmeni ve geçen yıl da yılın yayın yönetmeni ödülünü alan Christoph Keese "Erdoğan'la röportajı ben yaptım. İçerik doğrudur. Bu konuda elimde belgelerim var" diyor ve ekliyor: "Gazetede yayınlanan röportaj metni bizzat Erdoğan'ın danışmanı Cüneyd Zapsu tarafından onaylandı." Erdoğan kimseyi kandırmasın, bu röportajı yaptı ama ne değişecek? Erdoğan'ın daha kolay anlayabildiğini hesaba katarak futbol diliyle soralım: Erdoğan başörtüsü ve diğer konularda topu taca atmaya devam ederek nereye varabilir? Güzel bir maç seyretmek, beklentilerine cevap verebilen bir takım lideri, orta saha beyni görmek üzere tribünleri dolduran taraftarlar, oyun boyunca topu taca atıp, geri kaleye paslar ve doldur boşaltla maçı izlenmez hale getiren bu takım ve lidere daha ne kadar tahammül edebilir ki! Zaten tribünler boşalmaya başladı bile!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012