Beddua
Allah katında birinin iyiliği için edilen dualar kabul olduğu gibi, sözlük anlamı, “inkisar, ilenmek” olan beddualarda kabuldür
27.12.2024 18:22:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Allah katında birinin iyiliği için edilen dualar kabul olduğu gibi, sözlük anlamı, "inkisar, ilenmek" olan beddualarda kabuldür.
َ
Câbir'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Kendinize beddua etmeyin! Çocuklarınıza beddua etmeyin! Hizmetçilerinize beddua etmeyin! Mallarınıza da beddua etmeyin! Çünkü bedduanız Allah tarafından kabul edileceği bir saate rastlar da kabul edilir."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Birbirinize, Allah'ın lâneti, Allah'ın gazabı ve Cehennem temennisiyle bedduada bulunmayın!"
Kim bir şeye lânet ederse, eğer o, ona müstahak değilse, bu lânet, lânet edene geri döner:
İbn Abbâs'dan; "Rüzgâr bir adamın ridâsını üzerinden savurdu ve adam ona lânet etti. Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi), 'Ona lânet etme! O bununla emrolunmuştur. Bu emirden dışarıya çıkamaz. Kim bir şeye lânet ederse, eğer o, ona müstahak değilse, bu lânet lânet edene geri döner'buyurdu"
Bu sebeplerle, dua ederken çok dikkatli olmalı kişi; diline ve gönlüne sahip olmalı. Cenâb-ı Hakk'ın bir kulu, zâlim biri tarafından zulme uğrarsa ve yardımına yetişecek kimse bulamazsa, Cenâb-ı Hakk Resûlü'nün dilinden bir kudsi hadiste, ona mutlaka yardım edeceğini beyan ediyor:
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Üç kişi vardır ki, duaları geri çevrilmez: İftar edinceye kadar oruçlu, âdil hükümdar ve mazlumun duası. Allah onun duasını bulutların üstüne çıkarır. Sonunda gök kapıları açılır. Rab Teâlâ şöyle buyurur: Bir müddet sonra olsa bile, sana mutlaka yardım edeceğim."
Başka bir hadis-i şeriftede Peygamber Efendimiz (s.a.a.) şöyle buyuruyor: "Mazlumun bedduasından sakınınız, çünkü o dua bir ateş kıvılcımı gibi semaya yükselir."
Zaten mü'min, insanlara zulmetmez, o zaman ona mü'min denmez:
Ebû Hureyre'den, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) buyurdu: Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden selâmette olduğu kişidir. Mü'min ise kanları ve malları konusunda diğer insanları güvende kılan kişidir."
Beddua etmek konusunda insanların en çok yanıldıkları nokta, "Peygamber Efendimiz bir rahmet peygamberidir, kimseye beddua, lanet etmemiştir" şeklindeki iddiadır. Peygamber Efendimiz kendisi hakkında söylenen bu asılsız iddiaları şöyle yalanlıyor:
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Altı kişiye Ben de lânet ettim, duası kabul edilen peygamberler de lânet etmiştir: Allah'ın Kitâbını tahrif edene, Allah'ın kaderini yalanlayana, Allah'ın haram kıldığını helâl sayana, gücüyle halka musallat olana, Allah'ın zelil kıldığını aziz; aziz kıldığını da zelil kılana, Allah'ın değer verdiği soyumun kanını helâl sayana, Sünnetimi terk edene."
Bir başka hadis-i şerifinde ise şöyle buyuruyor:
"Her kim Müslümanlara yollarında eziyet verirse onun üzerine lânet etmeleri vacip olur."
Burada dikkat edilmesi gerken çok önemli, hassas bir mevzu vardır ki, Peygamber Efendimiz, nefsi için intikam almamış, Allah'ın hürmeti ve inananların hakkı çiğnendiğinde, onlara zulmedildiğinde beddua etmiş, lânet etmiştir.
"Allah'ın Resûlü iki işten birini seçmek durumu karşısında kaldığı zaman, işlenmesinde bir günah olmayan en kolayını seçerdi.
İşlenmesinde günah olan işten uzak dururdu. Allah'ın Resûlü, herhangi bir şeyden dolayı kendi nefsi için asla intikam almamıştır ancak Allah'ın hürmeti çiğnendiğinde Allah için intikam alırdı."
Peygamber Efendimizin hangi durumlarda ve nasıl beddua, lânet ettiğini hadis-i şeriflerle aktaralım:
İmam Ali'den (radiyallahu anh); "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) Ahzâb günü (Hendek Savaşı'nda) şöyle buyurdu: Güneş batıncaya kadar bizi (ikindi) orta namazından menettikleri için Allah, onların kabirlerini ve evlerini ateşle doldursun!"
Enes'den, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi), kurrâlar (Kur'ân hâfızları) öldürüldüğü zaman tam bir ay kunût okudu (öldürenlere beddua etti). O zaman üzüldüğü kadar üzüldüğünü görmemiştim."
İbn Abbâs'dan, "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi), hiç aralık vermeden öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarının ardında, son rekâtte, 'semiallahu limen hamideh' dedikten sonra, birbiri ardınca tam bir ay süreyle kunût yaptı. Bu kunûtunda, Süleym kabilelerinden olan Ri'l-Zekvân ve Usayye'ye beddua etti. Arkasındakiler de bu bedduasına 'âmin' dediler."
Ebû Hureyre'den, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi), ikinci rekâttan başını kaldırdığında şöyle dua etti: Allah'ım! el-Velîd b. el-Velîd, Seleme b. Hişâm, Ayyâş b. Ebî Rabîa ve Mekke'deki mustaz'afları kurtar! Allah'ım! Mudar'a şiddetli sıkıntılar ver, onlara da Yûsuf'un kıtlığı gibi kıtlık ver!"
İbn Mes'ûd'dan, "O, aramızda uzanmış yatıyordu, bir adam ona gelip şöyle dedi: 'Ey Ebû Abdirrahmân! Kinde'nin kapılarında bir kıssacı kıssa anlatıyor ve şunu iddia ediyor: Duhan (duman) mucizesi gelip kâfirlerin nefeslerini tıkayacaktır, mü'minleri de nezle yapacaktır.'
İbn Mes'ûd hemen doğrulup oturdu ve öfkelenip şöyle dedi: 'Ey insanlar! Allah'tan korkun! Kim bir şeyi biliyorsa söylesin, bilmediği bir şey hakkında (konuşmasın!), 'Allah en iyi bilendir' desin!
Allah Teâlâ Peygamber'e(sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurmuştur: 'De ki: Buna karşılık sizden bir ecir istemem. Kendiliğimden bir şey iddia eden kimselerden de değilim.'
Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi), Kâbe'nin yanında namaz kılarken, Ebû Cehil ve arkadaşları orada oturuyorlardı. Bir gün önce bir deve kesilmişti. Ebû Cehil dedi ki: 'Hanginiz kalkıp filan oğullarının kestikleri devenin işkembesini alıp secdeye vardığı zaman Muhammed'in iki omuzu arasına koyacak?'
Hemen içlerinden kötü ruhlu bir adam kalktı, gidip o işkembeyi aldı, getirip Muhammed (s.a.a.) secdedeyken O'nun iki omuzu arasına koydu. Onlar da birbirlerine doğru meylederek gülmeye ve eğlenmeye başladılar. Ayakta öylece bakıyordum; imkânım olsa hemen O'nun sırtından o işkembeyi alıp atardım. Peygamber secdede öyle kalarak başını kaldırmadı ta ki birisi gidip (kızı) Fâtıma'ya haber verdi. Daha küçük bir kızdı. Koşa koşa geldi, babasının iki omuzu arasında bulunan o işkembeyi alıp attı ve o topluluğa dönerek hakaretler etmeye başladı.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi), namazını bitirince, sesini yükseltip onlara beddua etti. Beddua ettiği zaman bunu üç kere yapardı. Allah'tan bir niyazda bulunduğu zamanda da üç kere tekrarlardı. Sonra üç kere şöyle dedi: 'Allah'ım, Kureyş'i Sana havale ediyorum!'
O'nun sesini duyduklarında gülmeleri kesildi. Bedduasından korkmuşlardı. Sonra devamla şöyle bedduada bulundu: 'Allah'ım, Ebû Cehl b. Hişâm'ı, Utbe b. Rabîa'yı, Şeybe b. Rabîa'yı, el-Velîd b. Utbe'yi, Umeyye b. Hâlef'i, Utbe b. Ebî Muayt'ı Sana havale ediyorum!'
Yedincisini de zikretti, ancak ben aklımda tutamadım. Muham med'i (s.a.a.) hak ile gönderene yemin ederim ki Muhammed'in (s.a.a) adlarını söylediği kişilerin Bedir Savaşı'nda öldürülüp Bedir kuyusuna atıldıklarını gördüm."
İbn Ebî Evfâ'dan, "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi), (düşman) ordular(ın)a beddua edip şöyle buyurdu: Ey Kitab'ı indiren, hesabı süratli olan Allah'ım! Şu Arap kabilelerini yenilgiye uğrat! Allah'ım! Onları hezimete uğrat ve iradelerini sars!"
Ebû Mûsâ'dan, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) bir kavimden çekindiği zaman şöyle derdi: "Allah'ım! Onların helâkına, boyunlarının uçurulmasına Seni vekil kılar ve onların şerrinden Sana sığınırız."
Ebû Yahya'dan, "Ben, Hasan, Hüseyin, Mervân ve Süleyman'ın arasındaydım. Hasan, Hüseyin'in elinden tutuyordu. Mervan, 'Ehl-i Beyt mel'ûndur' dedi.
Hasan kızıp, 'Ehl-i Beyt mel'ûndur mu dedin? Vallahi Allah sana Peygamber'in(sallallahu aleyhi ve âlihi) diliyle lânet etmiştir, hem de sen daha babanın sülbündeyken' buyurdu." (Prof. Dr. Haydar Baş dua ve Zikir eserinden)
َ
Câbir'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Kendinize beddua etmeyin! Çocuklarınıza beddua etmeyin! Hizmetçilerinize beddua etmeyin! Mallarınıza da beddua etmeyin! Çünkü bedduanız Allah tarafından kabul edileceği bir saate rastlar da kabul edilir."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Birbirinize, Allah'ın lâneti, Allah'ın gazabı ve Cehennem temennisiyle bedduada bulunmayın!"
Kim bir şeye lânet ederse, eğer o, ona müstahak değilse, bu lânet, lânet edene geri döner:
İbn Abbâs'dan; "Rüzgâr bir adamın ridâsını üzerinden savurdu ve adam ona lânet etti. Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi), 'Ona lânet etme! O bununla emrolunmuştur. Bu emirden dışarıya çıkamaz. Kim bir şeye lânet ederse, eğer o, ona müstahak değilse, bu lânet lânet edene geri döner'buyurdu"
Bu sebeplerle, dua ederken çok dikkatli olmalı kişi; diline ve gönlüne sahip olmalı. Cenâb-ı Hakk'ın bir kulu, zâlim biri tarafından zulme uğrarsa ve yardımına yetişecek kimse bulamazsa, Cenâb-ı Hakk Resûlü'nün dilinden bir kudsi hadiste, ona mutlaka yardım edeceğini beyan ediyor:
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Üç kişi vardır ki, duaları geri çevrilmez: İftar edinceye kadar oruçlu, âdil hükümdar ve mazlumun duası. Allah onun duasını bulutların üstüne çıkarır. Sonunda gök kapıları açılır. Rab Teâlâ şöyle buyurur: Bir müddet sonra olsa bile, sana mutlaka yardım edeceğim."
Başka bir hadis-i şeriftede Peygamber Efendimiz (s.a.a.) şöyle buyuruyor: "Mazlumun bedduasından sakınınız, çünkü o dua bir ateş kıvılcımı gibi semaya yükselir."
Zaten mü'min, insanlara zulmetmez, o zaman ona mü'min denmez:
Ebû Hureyre'den, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) buyurdu: Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden selâmette olduğu kişidir. Mü'min ise kanları ve malları konusunda diğer insanları güvende kılan kişidir."
Beddua etmek konusunda insanların en çok yanıldıkları nokta, "Peygamber Efendimiz bir rahmet peygamberidir, kimseye beddua, lanet etmemiştir" şeklindeki iddiadır. Peygamber Efendimiz kendisi hakkında söylenen bu asılsız iddiaları şöyle yalanlıyor:
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Altı kişiye Ben de lânet ettim, duası kabul edilen peygamberler de lânet etmiştir: Allah'ın Kitâbını tahrif edene, Allah'ın kaderini yalanlayana, Allah'ın haram kıldığını helâl sayana, gücüyle halka musallat olana, Allah'ın zelil kıldığını aziz; aziz kıldığını da zelil kılana, Allah'ın değer verdiği soyumun kanını helâl sayana, Sünnetimi terk edene."
Bir başka hadis-i şerifinde ise şöyle buyuruyor:
"Her kim Müslümanlara yollarında eziyet verirse onun üzerine lânet etmeleri vacip olur."
Burada dikkat edilmesi gerken çok önemli, hassas bir mevzu vardır ki, Peygamber Efendimiz, nefsi için intikam almamış, Allah'ın hürmeti ve inananların hakkı çiğnendiğinde, onlara zulmedildiğinde beddua etmiş, lânet etmiştir.
"Allah'ın Resûlü iki işten birini seçmek durumu karşısında kaldığı zaman, işlenmesinde bir günah olmayan en kolayını seçerdi.
İşlenmesinde günah olan işten uzak dururdu. Allah'ın Resûlü, herhangi bir şeyden dolayı kendi nefsi için asla intikam almamıştır ancak Allah'ın hürmeti çiğnendiğinde Allah için intikam alırdı."
Peygamber Efendimizin hangi durumlarda ve nasıl beddua, lânet ettiğini hadis-i şeriflerle aktaralım:
İmam Ali'den (radiyallahu anh); "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) Ahzâb günü (Hendek Savaşı'nda) şöyle buyurdu: Güneş batıncaya kadar bizi (ikindi) orta namazından menettikleri için Allah, onların kabirlerini ve evlerini ateşle doldursun!"
Enes'den, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi), kurrâlar (Kur'ân hâfızları) öldürüldüğü zaman tam bir ay kunût okudu (öldürenlere beddua etti). O zaman üzüldüğü kadar üzüldüğünü görmemiştim."
İbn Abbâs'dan, "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi), hiç aralık vermeden öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarının ardında, son rekâtte, 'semiallahu limen hamideh' dedikten sonra, birbiri ardınca tam bir ay süreyle kunût yaptı. Bu kunûtunda, Süleym kabilelerinden olan Ri'l-Zekvân ve Usayye'ye beddua etti. Arkasındakiler de bu bedduasına 'âmin' dediler."
Ebû Hureyre'den, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi), ikinci rekâttan başını kaldırdığında şöyle dua etti: Allah'ım! el-Velîd b. el-Velîd, Seleme b. Hişâm, Ayyâş b. Ebî Rabîa ve Mekke'deki mustaz'afları kurtar! Allah'ım! Mudar'a şiddetli sıkıntılar ver, onlara da Yûsuf'un kıtlığı gibi kıtlık ver!"
İbn Mes'ûd'dan, "O, aramızda uzanmış yatıyordu, bir adam ona gelip şöyle dedi: 'Ey Ebû Abdirrahmân! Kinde'nin kapılarında bir kıssacı kıssa anlatıyor ve şunu iddia ediyor: Duhan (duman) mucizesi gelip kâfirlerin nefeslerini tıkayacaktır, mü'minleri de nezle yapacaktır.'
İbn Mes'ûd hemen doğrulup oturdu ve öfkelenip şöyle dedi: 'Ey insanlar! Allah'tan korkun! Kim bir şeyi biliyorsa söylesin, bilmediği bir şey hakkında (konuşmasın!), 'Allah en iyi bilendir' desin!
Allah Teâlâ Peygamber'e(sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurmuştur: 'De ki: Buna karşılık sizden bir ecir istemem. Kendiliğimden bir şey iddia eden kimselerden de değilim.'
Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi), Kâbe'nin yanında namaz kılarken, Ebû Cehil ve arkadaşları orada oturuyorlardı. Bir gün önce bir deve kesilmişti. Ebû Cehil dedi ki: 'Hanginiz kalkıp filan oğullarının kestikleri devenin işkembesini alıp secdeye vardığı zaman Muhammed'in iki omuzu arasına koyacak?'
Hemen içlerinden kötü ruhlu bir adam kalktı, gidip o işkembeyi aldı, getirip Muhammed (s.a.a.) secdedeyken O'nun iki omuzu arasına koydu. Onlar da birbirlerine doğru meylederek gülmeye ve eğlenmeye başladılar. Ayakta öylece bakıyordum; imkânım olsa hemen O'nun sırtından o işkembeyi alıp atardım. Peygamber secdede öyle kalarak başını kaldırmadı ta ki birisi gidip (kızı) Fâtıma'ya haber verdi. Daha küçük bir kızdı. Koşa koşa geldi, babasının iki omuzu arasında bulunan o işkembeyi alıp attı ve o topluluğa dönerek hakaretler etmeye başladı.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi), namazını bitirince, sesini yükseltip onlara beddua etti. Beddua ettiği zaman bunu üç kere yapardı. Allah'tan bir niyazda bulunduğu zamanda da üç kere tekrarlardı. Sonra üç kere şöyle dedi: 'Allah'ım, Kureyş'i Sana havale ediyorum!'
O'nun sesini duyduklarında gülmeleri kesildi. Bedduasından korkmuşlardı. Sonra devamla şöyle bedduada bulundu: 'Allah'ım, Ebû Cehl b. Hişâm'ı, Utbe b. Rabîa'yı, Şeybe b. Rabîa'yı, el-Velîd b. Utbe'yi, Umeyye b. Hâlef'i, Utbe b. Ebî Muayt'ı Sana havale ediyorum!'
Yedincisini de zikretti, ancak ben aklımda tutamadım. Muham med'i (s.a.a.) hak ile gönderene yemin ederim ki Muhammed'in (s.a.a) adlarını söylediği kişilerin Bedir Savaşı'nda öldürülüp Bedir kuyusuna atıldıklarını gördüm."
İbn Ebî Evfâ'dan, "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi), (düşman) ordular(ın)a beddua edip şöyle buyurdu: Ey Kitab'ı indiren, hesabı süratli olan Allah'ım! Şu Arap kabilelerini yenilgiye uğrat! Allah'ım! Onları hezimete uğrat ve iradelerini sars!"
Ebû Mûsâ'dan, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) bir kavimden çekindiği zaman şöyle derdi: "Allah'ım! Onların helâkına, boyunlarının uçurulmasına Seni vekil kılar ve onların şerrinden Sana sığınırız."
Ebû Yahya'dan, "Ben, Hasan, Hüseyin, Mervân ve Süleyman'ın arasındaydım. Hasan, Hüseyin'in elinden tutuyordu. Mervan, 'Ehl-i Beyt mel'ûndur' dedi.
Hasan kızıp, 'Ehl-i Beyt mel'ûndur mu dedin? Vallahi Allah sana Peygamber'in(sallallahu aleyhi ve âlihi) diliyle lânet etmiştir, hem de sen daha babanın sülbündeyken' buyurdu." (Prof. Dr. Haydar Baş dua ve Zikir eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.