TCMB Başkanının değiştirilmesi ile birlikte, yani yaklaşık 2 haftadır, finansal piyasalar, döviz kurları coşmuş, borsamız neredeyse çökmüş durumda. Herkesin gündemi kurlardaki aşırı artış ve oynaklık. Ülke olarak ne yazık ki, benzer para birimlerinden ters olarak ayrışıyoruz. Yani, benzer para birimleri değer kazanırken, biz aşırı değer kaybediyoruz.
Çoğumuzun geliri TL cinsinden olduğundan, gelecekle ilgili özellikle de enflasyon anlamında (gelirimizin erimesine bağlı olarak)ciddi kaygılar duyulmakta. Ne yazık ki, ülke riski ile ilgili en önemli göstergelerden biri olan ülke risk primi diyebileceğiniz CDS'ler de 500 baz puanlara dayandı.
Daha önce ifade etmiştim, tekrarlayayım. Olumsuz göstergeler veya göstergelerin olumsuz seyretmesi, birbirini teyit ediyorsa, tedirgin ve kötümser olanlar, çokta haksız değiller. Kurlardaki ateşi söndürecek veya azaltacak en önemli kozumuz, Merkez'in döviz rezervleri ki, o da çok yüksek değil. Yaraya merhem olacak gibi durmuyor. Kaldı ki adı üstünde "rezerv". Hatta birileri, "bu kozunuzu kullanmayın" tarzında telkinlerde bulunuyorlar.
Diğer taraftan, ülkeye kısa vadede döviz girişi sağlayabilecek en önemli gelir kaynaklarımızdan turizm gelirleri de, pandemi nedeni ile çok artacak gibi durmuyor. Geriye, bence en önemli döviz giriş kalemi olarak ihracat kalıyor. İşte tam da bunun için yazımızın başlığı, kendimizi, dikkatimizi ve belki de en önemlisi yerli kaynaklarımızı üretim için seferber etmenin tam zamanı. Yapısal reform denilen de tam bu.
Bu aşamada, önümüze bakarak, bizi ülke olarak, büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi müreffeh ülkeler statüsüne sokabilecek bana göre yegâne yol da üretimden ve milli kaynaklara dönmekten geçiyor.
Spor müsabakalarında, sporcuların yenilmelerinin ardından, "önümüzdeki maçlara bakacağız" demelerini çok seviyorum. Yenilebilirsiniz, hatta kendi kalenize gol atarak (0-1) da kaybedebilirsiniz. Bu yenilme, takım olarak kötü oyununuzdan da kaynaklanabilir, oyuncuların kişisel beceriksizlikten de olabilir. Hayatta yenmek de yenilmek de var. Gerekçe her ne olursa olsun, yenildiğini kabul edip önüne bakmak önemli.
Bakınız, biz ülke olarak bunu daha önce gerçekleştirmiş büyük ve necip bir milletiz. Kurtuluş (yani var oluş yok oluş) savaşının ardından, sadece 20 yılda ciddi ekonomik hamleler yapmış bir ülkeyiz. "Yaptıklarımız, yapabileceklerimizin teminatıdır" diye bir ifade var ya, tam da öyle bir şey. Yani öze dönüp, yabancılardan medet ummayarak, milli kaynakları devreye sokup, dünya ile barışık ve kurallara uygun, benzer ülkelere örnek olabilecek uygulamalarla, kalkınmak hakikaten mümkün. Fotoğrafa büyük çerçeveden bakacak olursanız, bu anlamda, memlekette olumlu şeyler de oluyor.
Bakınız Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Ağrı'da Mollakara mevkiinde altın rezervi buldu ve bunu çıkartacak, işleyecek 300 milyon Dolar'lık tesis kuruyor. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmezmiş. Yani, varın rezerv miktarını Siz düşünün. Bu olumlu gelişmelerin sayısını ve milli kaynaklara dönmeleri kesinlikle arttırmalıyız.
Merhum Prof. Dr. Haydar Baş Bey, sadece altın değil, tüm madenlerle ilgili mevcut zenginliklerimizi devreye koyacak projeleri zikrederken, buna kulak kabartmayanlara hatta aslı astarı olmayan gerekçelerle, yapamayız-yapamaz diyenlere, duyurulur.
- Bari burada yapmayın!! / 09.08.2021
- Keşke dokunmasaydım! / 24.07.2021
- Rusya yaptı da ya biz? / 02.07.2021
- Birisi işsizlik mi dedi? / 15.06.2021
- Korkmalı mıyız? / 17.05.2021
- Pandemi turnusolu / 05.05.2021
- Sanal vurgun / 27.04.2021
- Olması gerekendi / 20.04.2021
- Yeni başkanın ilk sınavı / 12.04.2021