Mevlâna'nın ayrılışından sonra Konya sanki boşalmış, ıssız bir harabeye, çöle dönmüştü.
Mevlâna'nın bundan sonraki irşad döneminde Kuyumcu Selahaddin isminde büyük bir veliye rastlıyoruz. Diğer yetiştirdikleri arasında oğlu Sultan Veled, Emir Süleyman, Çelebi Hüsamettin gibi büyük zevâtın olduğunu da görüyoruz.
Mevlâna devrin büyüklerinden olan Muhyiddin-i Arabî'nin evlâtlığı Sadreddin-i Konevî ile de sohbet etmiştir.
Zaman ilerledikçe Mevlâna'nın varlık ağacı (vücudu) zayıf ve nahif bir hale gelmişti. Hattâ bir gün hamamda solgun teni altında ortaya çıkan kemiklerine bakarak: "Bütün ömrümde kimseden utanmadım fakat şu zayıf vücudumdan utanıyorum; zira o bana çok hizmetlerde bulundu, bense ona istediği gibi bakamadım." demişti.
Mesnevî'nin yazılması bitmiş ve artık Hakk'a yürüme zamanı da gelmişti. Son gazellerinde de, Mutlak Varlık'a bir an evvel kavuşma isteğinin heyacanı dalgalanıyordu.
Yıl 1273... Maddenin ve mânânın kış mevsimi idi. Büyük velinin rıhlet zamanı geldi. Konya'da depremler, ardı arkası kesilmeyecek şekilde çoğalmıştı. Gene bir gün deprem olmuş, yer yerinden oynamıştı... Mevlâna o gün; "Korkmayınız; yerin karnı acıktı; şu günlerde yağlı bir lokma istiyor. İnşaallah muradına çabuk vasıl olur da siz de üzüntüden kurtulursunuz!" buyurdu. Bu depremden birkaç gün sonra ağır bir ateşle yatağa düşen Hazreti Mevlâna bütün Konya'nın havasını üzüntüye garketmiş, onları firkat gözyaşları ile başbaşa bırakmıştı. Son gece Hazreti Mevlâna yatağından hafifçe doğruldu ve oğlu Sultan Veled'e "Veled oğlum ben iyiyim artık. Git yat. Biraz dinlen." dedi. Sultan Veled istemeyerek itaat etti. Mevlâna arkasından son gazelini okuyor, Çelebi Hüsamettin de kaleme alıyordu.
"Biz geceleri ta sabahlara kadar sevda dalgaları arasında bocalar dururuz. İstersen gel bağışla bizi istersen gel cefa et bize."
"Bir dert ki, ölümden başka devası yok. Ben nasıl olur da bu derde deva bul derim."
"Ben o padişah değilim ki, tahttan ineyim de tabuta bineyim. Benim tabutumun yazısı ebedîliktir."
diyen Hazret-i Mevlâna, son sözleri arasında 17 Aralık 1273 pazar günü sevgilisine kavuşmuştu. Rahmeti bol olsun! Himmeti üzerimizden eksik olmasın. Âmin!
Mevlâna'nın bundan sonraki irşad döneminde Kuyumcu Selahaddin isminde büyük bir veliye rastlıyoruz. Diğer yetiştirdikleri arasında oğlu Sultan Veled, Emir Süleyman, Çelebi Hüsamettin gibi büyük zevâtın olduğunu da görüyoruz.
Mevlâna devrin büyüklerinden olan Muhyiddin-i Arabî'nin evlâtlığı Sadreddin-i Konevî ile de sohbet etmiştir.
Zaman ilerledikçe Mevlâna'nın varlık ağacı (vücudu) zayıf ve nahif bir hale gelmişti. Hattâ bir gün hamamda solgun teni altında ortaya çıkan kemiklerine bakarak: "Bütün ömrümde kimseden utanmadım fakat şu zayıf vücudumdan utanıyorum; zira o bana çok hizmetlerde bulundu, bense ona istediği gibi bakamadım." demişti.
Mesnevî'nin yazılması bitmiş ve artık Hakk'a yürüme zamanı da gelmişti. Son gazellerinde de, Mutlak Varlık'a bir an evvel kavuşma isteğinin heyacanı dalgalanıyordu.
Yıl 1273... Maddenin ve mânânın kış mevsimi idi. Büyük velinin rıhlet zamanı geldi. Konya'da depremler, ardı arkası kesilmeyecek şekilde çoğalmıştı. Gene bir gün deprem olmuş, yer yerinden oynamıştı... Mevlâna o gün; "Korkmayınız; yerin karnı acıktı; şu günlerde yağlı bir lokma istiyor. İnşaallah muradına çabuk vasıl olur da siz de üzüntüden kurtulursunuz!" buyurdu. Bu depremden birkaç gün sonra ağır bir ateşle yatağa düşen Hazreti Mevlâna bütün Konya'nın havasını üzüntüye garketmiş, onları firkat gözyaşları ile başbaşa bırakmıştı. Son gece Hazreti Mevlâna yatağından hafifçe doğruldu ve oğlu Sultan Veled'e "Veled oğlum ben iyiyim artık. Git yat. Biraz dinlen." dedi. Sultan Veled istemeyerek itaat etti. Mevlâna arkasından son gazelini okuyor, Çelebi Hüsamettin de kaleme alıyordu.
"Biz geceleri ta sabahlara kadar sevda dalgaları arasında bocalar dururuz. İstersen gel bağışla bizi istersen gel cefa et bize."
"Bir dert ki, ölümden başka devası yok. Ben nasıl olur da bu derde deva bul derim."
"Ben o padişah değilim ki, tahttan ineyim de tabuta bineyim. Benim tabutumun yazısı ebedîliktir."
diyen Hazret-i Mevlâna, son sözleri arasında 17 Aralık 1273 pazar günü sevgilisine kavuşmuştu. Rahmeti bol olsun! Himmeti üzerimizden eksik olmasın. Âmin!