Nihayet söz sırası "Yeni Osmanlıcılık" veya "Yeniden Osmanlıcılık" dedikleri oyuna geldi. Bu proje, özellikle Atatürk ve cumhuriyetle sorunu olan, Atatürk ilkelerini, inkılâplarını, cumhuriyet kazanımlarını bir türlü anlamak istemeyen, içine sindiremeyenlerin dillerine doladıkları bir başka Bizans oyunudur. Sözüm ona ülkemizi tekrar cihan devleti yapacak büyük bir projedir. Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nde kabul edilen Misak-ı Milli ne ki, Ortadoğu'da çok daha geniş bir coğrafyayı bütün yer altı ve yer üstü kaynakları ile beraber topraklarımıza katacağımız bir plandır. Ondan sonra gelsin petroller, doğal gaz rezervleri; bitsin borçlar, para ile dolsun cepler, dolar ile dolup taşsın devlet hazinesi…
Bu muazzam proje için kimselere çaktırmadan alt yapı da hazırlanmıştır. Kimsenin ruhu duymadan uluslararası hukuk ve iç hukukta gerekli düzenlemeler başlamıştır. Düşmanları uyandırmadan, sessiz ve derinden ilerlemekteyiz(!). Büyük Ortadoğu Projesinde (BOP) boşuna eş başkan değil ya Türkiye Cumhuriyeti'nin yöneticisi. Bu projenin parçası olarak Ortadoğu'da çıkarılan savaşlar, dökülen kanlar, bölünen Irak, iç savaş halindeki Suriye, Arap Baharı'yla yönetimleri alaşağı edilip yer altı kaynakları yabancıların eline geçen diğer ülkelerde yaşananlar, Filistin'in tamamen İsrail tarafından işgali ve Kudüs'ün İsrail'in başkenti oluşu, BOP'un da sınırlarını aşarak Azerbaycan'ın Karabağ'da Ermenileri yenmesi, Kırım'ın Rusya'nın kontrolüne girmesi ve Karadeniz'deki savaş çığırtkanlıkları, hatta Kanal İstanbul Projesi, Mavi Akım gibi ülkemizi bir enerji koridoruna çeviren projeler ve Yeni İpek Yolu projeleri de boşu boşuna Türkiye üzerinden yürütülmedi elbette. Hep aynı cihan hâkimiyeti planımızın birer parçasıdır bunlar ve diğerleri.
Nedir bu uluslararası ve iç hukuktaki müthiş yapılanma anladınız mı değerli okuyucular? Bu yazıda sadece bir tanesinden bahsedeceğim; "ikiz yasalar." Biraz daha yakın geçmişe doğru giderek anlatmaya başlayım.
Birleşmiş Milletler tarafından 1966'da imzaya açılmış olan iki sözleşme kastedilmektedir bu "ikiz yasalar" tabirinden. Bunlardan birisi "Birleşmiş Milletler Bireysel (Medenî) ve Siyasal Haklar Sözleşmesi", diğeri de "Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi" dir.
Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ileEkonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme,bireylerin sahip olduğu temel ekonomik, sosyal ve kültürel hakları tanımlıyor ve bunların kullanılması ile ilgili genel koşulları saptıyor. Sözleşmede, herhangi bir ayrım gözetilmeden eşitlik, eşit işe eşit ücret, sendika ve toplu sözleşme hakkı, grev hakkı, sosyal güvenlik hakkı, eğitim hakkı, aile kurma hakkı, kültürel faaliyetlerde bulunmahakkı, çalışma şartlarının iyileştirilmesi gibi ekonomik ve sosyal alanlara ilişkin hükümler yer alıyor. Sözleşmeye taraf olan devletler, bu hakları hiçbir ayrım gözetmeden uygulamakla yükümlü tutuluyor. Ne güzel değil mi? Bu güzel aşa nasıl bir zehir katılmış olabilir ki? Sözleşme maddelerine bir göz atalım isterseniz.
Her iki sözleşmenin 1. maddesi kelimesi kelimesine aynı olup aynen; "Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler" der.
Diğer bir maddede "Bütün halklar, ........, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz" demektedir.
Başka bir maddede "Bu sözleşmeye taraf bütün devletler, kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesi için çaba gösterir ve Birleşmiş Milletler şartının hükümlerine uygun olarak bu hakka saygı gösterir" buyurulmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti, üniter devlet yapısına zarar verecek şekilde bunlar ve benzer maddeler içeren bu sözleşmeyi 34 yıl boyunca imzalamaktan kaçınır. Üçlü koalisyon hükümeti (Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi) döneminde, 15 Ağustos 2000 tarihinde busözleşmelerin altına nihayet Türkiye Cumhuriyeti de imza koyar. Bu sözleşmeleri kabul eden siyasi partilerimize ve liderlerine dikkatinizi çekmek istiyorum. Muhafazakâr demokrat bir çizgi ile siyaset hayatına başlayıp, gittikçe liberal bir anlayışa kaymış olan, merkez sağ parti olarak tanımlanan Anavatan Partisi ve başkanı Mesut Yılmaz hükümet ortaklarından birisi. Milliyetçi muhafazakâr çizgideki Milliyetçi Hareket Partisi ve başkanı Devlet Bahçeli ikinci ortak. Üçüncü ortak ise Atatürkçülüğü, ilke ve devrimleri temel alan Demokratik Sol Parti ve onun başındaki Kıbrıs kahramanımız, Karaoğlan lakaplı Bülent Ecevit…
İmzalanan sözleşmelerin yürürlüğe girebilmesi için bir şey daha lazım. 57. Hükümet, self determinasyon ilkesini, yani biraz önce her iki sözleşmenin de birinci maddesinde olduğunu ifadeettiğimiz halkların kendi kaderlerini tayin haklarını, Türkiye'de uygulamaya koymayı taahhüt ettiği ulusal program 24 Mart 2001 tarihinde resmi gazetede yayınlanmıştı. İki sözleşmeyi birden kapsayan tasarı, hükümet tarafından imzalandıktan yaklaşık olarak üç yıl sonra, 4 Haziran 2003'te TBMM'de Kabul edildi. 18 Haziran 2003 tarihinde de Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Yasaların birinci maddesinde, ''...beyanlar ve çekince ile onaylanması uygun bulunmuştur'' ibaresiyer alıyor. Yani ulus devlet ile alakalı kaygılar mecliste gündeme gelmiş, ancak tasarıda bir değişikliğe gerek duyulacak kadar önemli olmadığına kanaat getirmiş kıymetli vekillerimiz, milli irademizin güzide temsilcileri.
Sağcısı, solcusu, demokratı, liberali, milliyetçisi, muhafazakârı, daha hangi ideolojik kökene dayanan siyasi görüş temsilcisi varsa, hepsi çok büyük bir duyarlılık gösterip, devletimizin önünü açacak, yükselişini engellenemez kılacak bu büyük sır ve hikmetler yumağı "ikiz yasaların" kabulünde fikir birliği edebilmişler. Ne de olsa, onlar bu büyük ülkümüzün hayat bulması için vazife yapan yüce gönüllü, engin ve derin bilgi sahibi, bizim göremediklerimizi gören seçilmişler değil mi? Elbette ki hayatî mevzularda detaylara takılıp kalmayacaklar, yeri geldiğinde ayrılığı gayrılığı bir tarafa bırakıp milli menfaatlerimiz için bir bilek, bir yürek olmayı bilecekler. Çok nadir gördüğümüz bu birlik beraberlik tablosu takdire şayan doğrusu!
Bunlar madalyonun görünen yüzü. Peki ya öbür yüzü?
- Kul, âşık, asker... / 18.04.2022
- ABD’nin ipiyle Çin kuyusuna inilmez - 2 / 03.11.2021
- ABD’nin ipiyle Çin kuyusuna inilmez - 1 / 02.11.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi - 5 / 08.08.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi - 4 / 07.08.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi - 3 / 06.08.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi (2) / 05.08.2021
- Türklerin Müslüman oluşunda Ehl-i Beyt’in rolü ve önemi - I / 04.08.2021
- Dini ve milli duygularla dolu bir haftanın ardından - II / 28.07.2021