Burçlara tırmanan başka şeylerimiz olacaktı halbuki, bize öyle demişlerdi.
Adalette, kalkınmada, inkişafta, ilerlemede, eğitimde, ekonomide, sanayide, ticarette, hele hele üretimde burçlara doğru tırmanma sözü vermişlerdi, yirmi yıl evvel koltuklarına otururlarken.
Yirmi yılın sonunda burçlara doğru hızlı adımlarla tırmanan bu ülkenin borçları oldu, borçluları oldu.
Hedeflerdeki bu kadar sapma sadece beceriksizliklerle izah edilemez elbette.
Ülke insanını, esnafını, köylüsünü, çiftçisini, her alandaki emekçisini, 'iki yakası asla bir araya gelmez' durumuna sokan bir yerlerde bir sakatlık, bütçede bir kaçaklık var.
Ülke olarak topyekun bir külfet altına girmişsek hep beraber paylaşalım bu külfeti ve altından kalkalım, ama bir kesim hep uzaktan seyrediyorsa, hatta seyretmekle kalmayıp bu külfeti her gün biraz daha ağırlaştırıyorsa işte orada bir durmak lazım.
'Biz kimiz ve bu hal neyin nesi?' dememiz lazım hem de yüksek sesle.
Bir avuç mutlu azınlığın serveti katlanıyor ama ülkede büyük çoğunluğun ise hem dertleri hem de borçları katlanıyor, niye?
Ülke yönetiminde, hem yerel hem de merkezi yönetimde son çeyrek asırda söz sahibi olan kadro, ne yazık ki, koskoca ülkeyi, koca milleti ve beş bin yıllık devlet geleneğini hırslarına ve ihtiraslarına kurban ettiler.
Bununla da kalmadılar, aynı zamanda bu ülkenin koskoca bir çeyrek yüzyılını da ihtiraslarına kurban ettiler.
Çeyrek asrın sonunda üzülerek, kahrolarak şahit olduk ki bu ülkede burçlara doğru koşanlar borçlar ve borçlulardır.
Bu ülkede yeni doğan her çocuk, bilmem ne kadar borçla doğuyorsa, daha doğmamış olan bu çocukların haklarını yiyen birileri var demektir.
Bu gidişte, bu gidişatta bir terslik, bir gariplik göremeyenler, mutlaka bir mütehassısa baş vurmalıdırlar.
Baş vurulması gereken bu mütehassıs, son günlerde her konuşması yeni yeni gündemler oluşturan Sayın Hüseyin Baş olabilir.
Hafta sonlarında yapılmakta olan BTP il kongrelerinde Sayın Genel Başkan, gerçekten ilginç çıkışlar yapıyor ve kulaklara küpe olacak tespitlerde bulunuyor.
Çok mütebessim, çok mülayim bir tarzda yaptığı okkalı eleştiriler gerçekten demir leblebi kıvamında oluyor.
Ne demişti, mealen söylüyorum; çoklu maaş alanlar, çoklu ihale alanlar, her nedense memleketin ballı ihaleleri hep üzerlerinde kalanlar eğer zekatlarını verseler, asgari ücret kendiliğinden on bin olur.
Akılda kalıyor, tam manasıyla kulaklara küpe oluyor.
Alım gücü düşen, parası pula dönüşen büyük çoğunluk günden güne doluya dönüşen zam yağmurlarından bir miktar korunabilmek için eski borçlara yenilerini ekliyor, dolayısıyla eski dertlere yenilerini, eski borç defterine yenilerini ilave ediyor.
Borçların burçlara tırmandığı bu ortamda bizce şu soruyu lütfen hacımın da hocamın da en azından birbirlerine sormalarını istirham ediyoruz; ismi adalet olan, kalkınma olan bir partinin yirmi yıllık yönetimi sonunda neden bu ülkede bazılarının serveti artarken bazılarının da borçları artıyor?
Servetiniz mi lahana gibi kat kat katlanıyor yoksa borçlarınız mı?
Siz hangi taraftasınız?
Hangi tarafta olursanız olun, eğer zerre kadar vicdan sahibi iseniz bu soruyu dört bir yana duyurmalısınız?
Durmadan serveti katlanan, döviz çıksa da inse de, zam yağmuru sürse de sürmese de sürekli zenginleşen ve zevkten dört köşe bir hayat yaşayan bir avuç mutlu azınlık bir tarafta, bir tarafta da borç yükü altında inim inim inleyen, zam yağmuru altında dengesini kaybeden büyük çoğunluk.
Hani burçlara başka başka değerlerimiz, başka kazanımlarımız, eşsiz eserlerimiz koşacaktı?
'Bekleyin burçlar biz geliyoruz' nutukları arasından sıyrılan borçlarımız, burçları da aştı gidiyorlar.