Hükmet üyeleri, ekonomi ve yazarlar ekonomi hakkında çıkıp konuşuyorlar. Ahkam kesiyorlar. Grafikler gösteriyor, rakamlar telaffuz ediyorlar. Bütün bunlar ekonomiyi paradan ve kendi durumundan takip eden halk için hiç bir anlam ifade etmiyor. Gerçekten ekonomide bir değişme bir gelişme var mı ?
Yoktur, olamazda. Çünkü; bu hükümet yeni bir ekonomik programı devreye koymadı. Kendinden önceki hükümetin daha doğrusu "IMF'nin programını" aynen uyguluyor. Söz konusu programın birtek amacı vardır, o da kazasız, belasız borçları ödemektir. Tabii ki bu, belli bir zamana kadar devam edebilir. Bir gün gelecek, duvara dayanılacak, deniz bitecektir. Bu gidişattan başka bir sonuç beklemek safdillik olur.
Türkiye'de borçları döndürmek, dünyada ise borçların bizzat varlığı tartışılıyor. Kafasını kiraya vermeyen ekonomistlerin söyledikleri çok ilginç. Diyorlar ki: "Borç, devletler için ekonomik bir zorunluluk değil, ideolojik bir tercihtir"
Biz bir kere yazdık, siz bin kere okuyunuz ve düşününüz. Yanlış duymadınız devleti borçlandırmak, diğer bir deyişle devlet için borçlanmak bir ideolojinin gereğidir. Bu nasıl bir ideolojidir, sonu nereye varır? Başkaları bu soruyu sorabilir, fakat Türk milletinin sormaması gerekir. Çünkü koca bir devlet (Osmanlı'yı) borç yüzünden tarihe gömdük.
Akla şöyle bir soru gelebilir: Devletler ekonomik şartlar gereği borçlanmazlar mı, borçlanmak zorunda kalmazlar mı? Bu soruya verilen cevap şu: Devletler ancak yeni yatırımlar için borçlanabilirler. Yurt dışından yeni yatırım malı almak zorunda olan bir devlet, bunu borçla satın alabilir. Ancak, yatırımın gelirleriyle, borcunun ana taksidini ve faizini ödemek şartıyla. Vade ne kadar uzun olursa olsun, yatırımın geliri ile borçları ödeme imkanı varsa, bu çeşit borçlanmaya hiç kimsenin diyeceği olmaz. Bir devlet, böyle değil de, cari harcamalar için borçlanıyorsa O devletin sonu batmaktır. Bu, kaçınılmaz sonuçtur.
Dış borç, yurtdışına net transferi gerektiren bir borçtur. Dış borç, ülkede yatırım için kullanılmış ise, mutlaka ülke ekonomisinden birşeyleri alıp götürür. İç borca gelince, onun ana faizi, fakirden alınır, zengine verilir. İç borçlanmaya giden devlet, alt gelir gruplarından KDV, mal ve hizmet vergisi olarak topladığı paraları üst gelir gruplarına faiz olarak transfer eder. Dış borçlanmaya, yalnız yatırım için cevaz veren ekonomistlerden Federe, iç borçlanma için şunları söyler: "İç borçlanmanın mantığını bugüne kadar anlamış değilim. Bağımsız, para basma hakkı olan bir devlet niçin iç borçlanmaya gider ? İç borçlanma yerine para basmak daha ekonomik değil mi? Hangi ekonomik akıl, iç borçlanmayı kârlı bulur, anlamıyorum?"
Federe, bu soruları sorar ve şu cevabı verir:"İç borçlanmanın bir tek sebebi olabilir. Belli gruplara para transfer etmek ve onları devlet eliyle zenginleştirmektir" İster katılın, ister katılmayın, ekonomist Federe'nin görüşü bu.
Anlaşılan o ki, dünyanın nereye gittiğini ve para oyunlarını bilmeden ekonomi yönetilemez. Her şeyin bir sınırı olduğu gibi ekonomik büyümenin de bir sınırı vardır ve sanayi toplumları bu sınıra dayandı. Sömürülerini devam ettirmek için yeni yollar aradılar. Buldukları yol, para oyunları, diğer bir değişle finansal kapitalizmdir. Aslında finansal kapitalizmin yıkılması, sanayi kapitalizmin yıkılmasından çok daha kolaydır. Yeter ki, bunu yıkmak isteyenler, vuracakları noktayı çok iyi tespit etsinler.
Bakınız, ABD, dünyanın en büyük cari açığını veren ülke olmasına rağmen, bu para oyunlarıyla ayakta durabiliyor. Durmasını bırakalım, kendini hipergüç olarak lanse edebiliyor ve yutturuyor. ABD ürettiğinden çok fazlasını, diğer ülkelerden ithal ederek tüketiyor. Bunun karşılığında o ülkelere yeşil kağıtlar (dolar) veriyor. Bu soygunun adına da ticaret diyor. Türkiye, ne yaparsa yapsın, bu oyunu görmezse, bu sıkıntılardan kurtulamaz. Kim ne derse desin, Türkiye'nin ekonomik sorunu iç ve dış borçlardır. Bunları ödemeyen, dahası artıran bir hükümet, bu ülkeyi batırır. Hiç bir şey bilmiyorsak, bari ibret dolu tarihimizden ders alalım.
Yoktur, olamazda. Çünkü; bu hükümet yeni bir ekonomik programı devreye koymadı. Kendinden önceki hükümetin daha doğrusu "IMF'nin programını" aynen uyguluyor. Söz konusu programın birtek amacı vardır, o da kazasız, belasız borçları ödemektir. Tabii ki bu, belli bir zamana kadar devam edebilir. Bir gün gelecek, duvara dayanılacak, deniz bitecektir. Bu gidişattan başka bir sonuç beklemek safdillik olur.
Türkiye'de borçları döndürmek, dünyada ise borçların bizzat varlığı tartışılıyor. Kafasını kiraya vermeyen ekonomistlerin söyledikleri çok ilginç. Diyorlar ki: "Borç, devletler için ekonomik bir zorunluluk değil, ideolojik bir tercihtir"
Biz bir kere yazdık, siz bin kere okuyunuz ve düşününüz. Yanlış duymadınız devleti borçlandırmak, diğer bir deyişle devlet için borçlanmak bir ideolojinin gereğidir. Bu nasıl bir ideolojidir, sonu nereye varır? Başkaları bu soruyu sorabilir, fakat Türk milletinin sormaması gerekir. Çünkü koca bir devlet (Osmanlı'yı) borç yüzünden tarihe gömdük.
Akla şöyle bir soru gelebilir: Devletler ekonomik şartlar gereği borçlanmazlar mı, borçlanmak zorunda kalmazlar mı? Bu soruya verilen cevap şu: Devletler ancak yeni yatırımlar için borçlanabilirler. Yurt dışından yeni yatırım malı almak zorunda olan bir devlet, bunu borçla satın alabilir. Ancak, yatırımın gelirleriyle, borcunun ana taksidini ve faizini ödemek şartıyla. Vade ne kadar uzun olursa olsun, yatırımın geliri ile borçları ödeme imkanı varsa, bu çeşit borçlanmaya hiç kimsenin diyeceği olmaz. Bir devlet, böyle değil de, cari harcamalar için borçlanıyorsa O devletin sonu batmaktır. Bu, kaçınılmaz sonuçtur.
Dış borç, yurtdışına net transferi gerektiren bir borçtur. Dış borç, ülkede yatırım için kullanılmış ise, mutlaka ülke ekonomisinden birşeyleri alıp götürür. İç borca gelince, onun ana faizi, fakirden alınır, zengine verilir. İç borçlanmaya giden devlet, alt gelir gruplarından KDV, mal ve hizmet vergisi olarak topladığı paraları üst gelir gruplarına faiz olarak transfer eder. Dış borçlanmaya, yalnız yatırım için cevaz veren ekonomistlerden Federe, iç borçlanma için şunları söyler: "İç borçlanmanın mantığını bugüne kadar anlamış değilim. Bağımsız, para basma hakkı olan bir devlet niçin iç borçlanmaya gider ? İç borçlanma yerine para basmak daha ekonomik değil mi? Hangi ekonomik akıl, iç borçlanmayı kârlı bulur, anlamıyorum?"
Federe, bu soruları sorar ve şu cevabı verir:"İç borçlanmanın bir tek sebebi olabilir. Belli gruplara para transfer etmek ve onları devlet eliyle zenginleştirmektir" İster katılın, ister katılmayın, ekonomist Federe'nin görüşü bu.
Anlaşılan o ki, dünyanın nereye gittiğini ve para oyunlarını bilmeden ekonomi yönetilemez. Her şeyin bir sınırı olduğu gibi ekonomik büyümenin de bir sınırı vardır ve sanayi toplumları bu sınıra dayandı. Sömürülerini devam ettirmek için yeni yollar aradılar. Buldukları yol, para oyunları, diğer bir değişle finansal kapitalizmdir. Aslında finansal kapitalizmin yıkılması, sanayi kapitalizmin yıkılmasından çok daha kolaydır. Yeter ki, bunu yıkmak isteyenler, vuracakları noktayı çok iyi tespit etsinler.
Bakınız, ABD, dünyanın en büyük cari açığını veren ülke olmasına rağmen, bu para oyunlarıyla ayakta durabiliyor. Durmasını bırakalım, kendini hipergüç olarak lanse edebiliyor ve yutturuyor. ABD ürettiğinden çok fazlasını, diğer ülkelerden ithal ederek tüketiyor. Bunun karşılığında o ülkelere yeşil kağıtlar (dolar) veriyor. Bu soygunun adına da ticaret diyor. Türkiye, ne yaparsa yapsın, bu oyunu görmezse, bu sıkıntılardan kurtulamaz. Kim ne derse desin, Türkiye'nin ekonomik sorunu iç ve dış borçlardır. Bunları ödemeyen, dahası artıran bir hükümet, bu ülkeyi batırır. Hiç bir şey bilmiyorsak, bari ibret dolu tarihimizden ders alalım.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018