Böyle müttefik düşman başına

Millet olarak ne çektiysek hep müttefiklerden çektik.

Sayın Başbakan, Dışişleri Bakanı ve diğer hükümet yetkilileri durmadan "Stratejik Müttefiklik"ten bahsedip duruyorlar.

Tabi burada şunu sormak lazım müttefik kelimesinin anlamı mı değişti diye.

Bizim bildiğimiz müttefiklik "karşılıklı çıkarlar doğrultusunda belli konularda ortak hareket etmektir".

Yani müttefiklik bir tarafın sürekli çıkarlarına uygun hareket edilirken diğerinin hep avucunu yalaması değildir.

Müttefiklik bir tarafın sürekli emredip, diğer tarafın da tam teslim olması da değildir.

Müttefiklik birinin diğerine köleliği de değildir.

ABD ile diyaloglarımıza baktığımızda bugüne kadar hep ABD istedi, Türkiye ise emir telakki etti ve uyguladı.

Bizim çıkarlarımız gündeme geldiğinde ise hep sümenaltı edildi, süslü sözlerle demagojilerle geçiştirildi.

ABD 11 askerimize terörist muamelesi yaparak başına çuval geçirdi, biz ona müttefik demeye devam ettik.

Burunlarının dibinde 5 adet güvenlik görevlimize saldırıldı, tam 1 saat silahlı çatışma yaparak şehit oldular, müttefikimiz kılını bile kıpırdatmadı.

Dün Türk ordusuyla savaşarak 40 binin üzerinde insanımızı öldürenlere bugün Kuzey Irak'ta devlet kurduruyorlar, soydaşlarımıza ise durmadan bomba yağıyor, katlediliyor, siyasilerimiz hala müttefik demeye devam ediyorlar.

Sayın Abdullah Gül'ün ifadesiyle "Irak savaşında ABD'ye lojistik destek sağladık", yani ABD'nin bu coğrafyada yüzbinlerce masum sivil insanı katletmesine göz yumduk hatta destekledik, ama ABD'li yetkililer yine Türkiye'yi suçladı ve de bu savaştan gerek siyasi gerekse ekonomik olarak en fazla zarar gören ülkelerdeniz.

Ülkemizde yaşadığımız krizlerin senaryolarının aylar öncesi ABD'de konuşulduğunu da düşünürsek, ekonomik kriz için kimlerin düğmeye bastığını anlarız.

Dolayısıyla bu stratejik müttefiklik bizi ekonomide de her geçen gün bağımlılığımızı arttırdı ve en temel ekonomik değerlerimizin elimizden bir bir gitmesine sebep oldu.

Şimdi de senaryosunu ABD'nin yazdığı "Küreselleşme" tiyatrosunun Ortadoğu figüranlığını yapmaya çalışıyoruz.

Irak'ta, Afganistan'da, Suriye'de, İran'da ve BOP kapsamında bulunan diğer ülkelerde "Bak biz ABD'ye müttefik olduk, rahatız, siz de itaat edin" çağrısında bulunarak bedava, hatta zararına avukatlık yapıyoruz.

Hep kendimizden verip müttefikimizi kalkındırıyoruz.

Hep veren biz, alan müttefik.

Hep yerine getiren biz, emreden müttefik.

Nereye kadar, tabii ki ya sen bitene kadar, ya da seninle işini bitirene kadar.

Ondan sonra sen de onu güvenliğini tehdit eden bir unsursun sonun Irak ve Afganistan gibi olabilir.

Müttefik şu sıralar zor durumda.

Irak'ta demokratik(!) seçimlere rağmen direniş bitmiyor.

Irak ABD için bir Vietnam gibi. ABD asker sayısını 270 bine çıkarmayı planlıyor.

Bir taraftan da Evangalist ve Arzı mevut hayali ile yanıp tutuşan ABD'li patronların kısa vadedeki taleplerini yerine getirmeye çalışıyor

Yani İran, Suriye ve de Türkiye'nin Güneydoğusu.

Nil'den Fırat'a kadar olan bölge.

Fakat bunu tek başına yapması mümkün değil.

Dün Irak ve İran arasında yıllara varan ve her iki tarafı da yıpratan savaş gibi bir senaryo hazırlığında.

Bu sefer aktörün biri yine İran, ama diğeri ise siyaseti her türlü emre amade olan, her türlü hakaret ve uygulamaya karşı direncini ispatlamış, yani uşak olduğunu kanıtlamış Türkiye.

Bunları ümitsizliğe düşmemiz için yazmıyoruz, bilakis üzerimizde oynanan oyunları teşhis etmeye ve bu konuda yetkilileri uyarmaya çalışıyoruz.

Uyarmak bizim görevimiz, önlem almak ise onların.

Bu senaryo Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in de ifade ettiği gibi 1. Dünya Savaşında Osmanlının savaşa katılması oyununa benziyor.

O dönemde ülke siyasetini Batı'nın emin(!) ellerine teslim etmiş tam bir Alman hayranı Enver Paşa, bugün de her şeye rağmen ABD'ye hala stratejik müttefik diyen ve tam teslim olan Sayın Erdoğan.

Hatırlarsanız, Alman gemilerine Türk bayrağını çektik ve o gemi Rusya'nın Sivastopol limanını bombaladı. Netice olarak milyonlarca şehit verdiğimiz ve Osmanlının yıkılmasıyla biten bu savaşa girmiş olduk.

Çanakkale Savaşları'nın satır aralarını iyi okumak lazım.

Bakın neler dikkatimi çekti.

Müttefik Almanya'nın verdiği deniz mayınlarından hiçbiri patlamadı, düşman donanması ancak Türk yapımı mayınlarla durdurulabildi.

Alman Komutan Liman Von Sanders kıyılardaki ilk siperleri boşalttırdı ve kıyı boylarındaki asker sayısını oldukça düşürdü. Böylece düşman daha rahat kıyılara yerleşebildi. Ertuğrul koyunda 6 bin düşmana karşı 67 kişi savaştı.

Liman Von Sanders'in atadığı bir Alman komutan verdiği emirle Alçıtepe'de 15. tümen ile 7. Tümeni gece yarısı birbirine kırdırdı sonuç 4 bin Mehmetçik tamamen komuta hatası sonucu şehit oldu.

Alman Komutanın emriyle Kanlısırt, Kırmızısırt ve bombasırtı'nda makinelerini hazırlamış ve mevzilenmiş hazır halde bekleyen Anzakların üzerine önce bir bölük sonra ayrı ayrı üç bölük daha gönderildi ve bile bile Mehmetçik katledildi. Sonuç 9 bin Mehmetçik şehit.

Destan yazmamıza rağmen müttefik Almanya yenilince, biz de yenik kabul edildik ve masa başında her şeyimizi devrettik.

Bütün bu olaylar göstermektedir ki Birinci Dünya Savaşı Osmanlı için planlanmıştı ve Almanya da bu planın bir parçasıydı. Yani biri yanımızda diğeri karşımızda aynı gayeyi taşıyorlardı. Görülen o ki bizim siyasilere de bu senaryoda figüran rolü verilmişti.

Böyle müttefiklik düşman başına diyerek yetkilileri uyarıyoruz:

Türkiye ve Türk milleti kendi yazdığı senaryolarda baş aktör olmalıdır, başkalarının yazdığı senaryoda figüran değil.

Acilen milli bir duruşla tekrar adaleti ve de sevgiyi dünyaya doya doya yaşatacak tarihi misyonumuza kavuşmalıyız.

Başka çare yok.