Atatürk, "Yurtta barış, dünyada barış" özdeyişi ile ulusumuza ve dünya uluslarına duruşumuzu duyurmuştu. Evet, bu yaklaşımdan sonra Hatay'ı ülkemize kattık ama savaşsız. Dünyayı kasıp kavuran İkinci Dünya Savaşı oldu bir evladımızın burnunu kanatmadık. Hatta dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye birisi yaklaşmış, "Bizi aç bıraktın paşam," diyerek sözüm ona sitem etmiş. Rahmetli İnönü'nün yanıtı ise, "Evet oğlum, sizi aç bıraktım ama babasız evlatlar, dul kadınlar bırakmadım" olmuştur.
Atatürk diyor ki, "Savaş meşru olmadıkça cinayettir." Çünkü O'nun ömrü savaş meydanlarında geçmiştir. O, hiçbir zaman savaş elbisesini siyasi gösteri için giymeyen bir dünya lideridir. Kısaca ülkemiz 80 yıl boyunca ciddi bir savaş görmemiş, insanlarımız, huzur içinde yaşamışlardır.
Bu ülkenin her delikanlısı askere gitmeyi ve o görevi yapmayı vatanseverlik sayardı. Askere gitmeyen delikanlı, adam yerine konulmazdı. Hatta o gence kız verilmezdi. Orta Asya'dan beri geleneğimizde var olan bu büyük gururu maalesef yozlaştırdık. Askere gitmemek için bizim geleneğimizde çürük raporu almak yoktu. Gençlerimiz, askere giderken davul-zurna ile bayram havası içinde uğurlanırlardı. Hasta, güçsüz insanlarımız bile askere gider ama onlara geri hizmette görev verilirdi.
Geçende bir yazı elime geçti. Bugünkü iktidarın çocuklarının hemen hemen hepsi çürük raporu almış. Şaşırdım kaldım doğrusu.Umarım bu yazı doğru değildir. En baştaki kişilerden alın da yönetimin içinde olan birçok insanın oğlu çürük. Bu gerçekten tesadüf müdür?
Uzun yıllardır savaş halindeyiz. Yurt içinde terörle savaşıyoruz, yurt dışında da Suriye ile savaş halindeyiz. Kimse alınmasın, bizim Suriye'de ne işimiz vardı ki? Orada oldum olası terör yuvaları vardır. Ama terör sorununu bir zamanlar savaşsız çözmüştük. Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarılışını herkes anımsar. Bu başarı; güçlü devlet, saygın ordunundu.
Evet, Libya bir zamanlar bizim topraklarımıza dâhil edilmişti. Orası Osmanlı yönetiminin sürgün yeriydi de. Suçlu yöneticiler hemen tehdit edilirdi, "Seni Fizan'a sürerim," diye. Deniz aşırı bu ülkede fazla tutunamadık.
Mustafa Kemal Atatürk de bir Osmanlı subayı olarak orada verilen görevi yapıyordu. Ama şimdi orası bizim değil. Orada büyük güçler tarafından kurulmuş sözüm ona ulusal bir yönetim var. Ekonomisi güçlü, bağımsız ordusu olan bir devlettir de. Peki, biz oraya neden asker gönderiyoruz, bunu kimler istiyor ve kime karşı? Bizim her gencimiz, her askerimiz bizim için önemlidir. Bir askerimizin şehit olduğu zaman annenin, babanın, eşin ve çocuğun ağlamalarına kimin yüreği dayanabiliyor ki?
Osmanlı Devleti'nin geliri ganimetlerdendi. Afrika'dan Viyana kapılarına kadar gidişimizin temel nedeni bu değil miydi? Osmanlının fabrikaları mı vardı, dışarıya ürün mü ihraç ediyordu? Sarayı ve yönetimi beslemek ülke dışından gelen gelirlerle olurdu. Kısaca kaba kuvvetle yaşam sürdürülürdü.
Ama şimdi ise bizim düsturumuz ülkemizde barışı sağlamak, komşularımızla iyi geçinmek olmalıdır. Yani bu ülkede yaşayan Türk, Kürt, Laz, Çerkez… bu vatanı, ortak yaşam alanı görmüştür. O nedenle insanlar arasında birlik beraberliği sağlamak iktidarların temel görevi olmalıdır.
Biz Atatürk Türkiye'sini özlüyoruz. Ne dersiniz?
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023