48. Altın Portakal Film Festivali bitti. Festival ödülleri vitrini süslerken, festivale asıl damgasını vuran; açılış töreninde kadın hakları ve özgürlük mücadelesi konularında yoğunlaşan konuşmalardı.Bizce, festivalin manşetlik tablosundaki imza, tiyatro sanatçısı Rutkay Aziz'e aitti.Sanatçı var, Başbakan'ın açılış sofralarında arz-ı endâm eden; sanatçı var, ülke ve dünya sorunlarıyla hemderd olan...Sanatçının, gazetecinin akademisyenin, aydının, bilinçli yurttaşın cesur olduğu toplumlarda özgürlük, demokrasi mücadelesi vardır, aydınlanma vardır."Sanatta Sosyal Sorumluluk Ödülü" alan Rutkay Aziz, konuşmasında: "....Bana verdiğiniz ödülü dilerim hak etmişimdir. Duruşumda bir döneklik ve sapma olursa, bu verdiğiniz ödülü özgürce geri alma hakkına sahipsiniz. Gerçek sanatçılar ülkesinin ve dünyanın gerçeklerine tanık olmakla yükümlüdür. Benim Türkiye'nin gerçeklerine tanık olduğum olay hukukun üstünlüğünün yittiği, adaletsiz bir kalkınma gidişinin hızla yol aldığı, parasız eğitim diye pankart açan genç arkadaşımın 16 ay tutuklu kalması" dedi.Türkiye gerçeklerinde; pek çok kişi, kurum ve kesimin sindirildiği, pıstırıldığı karanlık bir ortamda, hatta demokrasi çabaları yerine, söylem ileri demokrasi de olsa, eylemin korku imparatorluğunu yerleştirmeye kalkışma olduğu görünen fotoğrafta, bir sanatçının ayağa kalkışı, ayakta alkışlanacak gerçek sanatçı duruşuydu.Rutkay Aziz'in bundan sonra başına neler gelir, bilemeyiz. Bildiğimiz, onur ve cesaret tablosundaki ıslak imzanın ona ait oluşuydu.İki söz arasında (toplum - sanat) sevgili okurla paylaşmak istediğim:Sanatın toplumun aynası olduğu...Sanatçının hep yeniyi arayan, kovalayan, hiç eskimeyen, her türlü yaşa ve yıpranmaya rağmen genç olan, genç kalan önder kişi olduğu...Gençliğin eğitimi konusuda sanat kurumlarında, teknik ve sosyal alanlarda eğitim veren kurumlarda, yaygın eğitim kuruluşlarında, sivil toplum örgütlerinde, ülkemizin geniş ve köklü kültürüne yakışır bir duyarlılıkla sanata yaklaşılması gerektiği...En azından sanat ve sanatçıya saygıyı öğrenmemiz gerektiğidir. Sanata saygı konusunda ayıp ve eksikliklerimiz var; ders almamız gereken iki yaşanmış olay... biri geçmişte, biri de günümüzde.Önce geçmiştekine bakalım; Neyzen Tevfik, bir hiciv (taşlama) üstadı şair-i muazzam ve de ney üfleyen usta müzisyen. Ney üflüyor ama, sahnelerde, düğünlerde para karşılığı koşturan takımdan değil. Nerede, ne zaman ilham gelirse yürekten çalıyor, para pul aramadan. Ben çocukken buna tanık oldum. Rahmetli babamla ana mektebinden eve dönüyoruz, Şehzadebaşı'nda bir kalabalık gördük, babam durumu açıkladı: toplanan kişiler kaldırım kenarına çökmüş ney çalan ustayı, Neyzen Tevfik'i dinliyorlar. Evet, demek ki, sanatçıyı ilham orada yakalamış. Neyzen Tevfik, her istendiğinde, her mecliste sazını çalmazdı. Bir gün bir yemekli toplantıda çok ısrar üzerine neyini üflemeye başlıyor. Başlamasına başlıyor da, toplantıdakiler yemeye içmeye devam ediyor, bir yandan da üstadı dinliyor güya. Durumu gören üstad neyini bir kenara bırakıp, meclistekilere taşlamayı yapıştırıyor:"Bezm-i meyde süfehanın saza meftûn oluşuNazarımda su içen eşşeğe ıslık gibidir"Diyerek toplantıyı terkediyor. Açıklarsak şair şunu söylüyor:İçki meclisinde eğlence ve zevk düşkünleri (süfeha / sefihler) nin müziği sever görünmelerine bakmayın, bana göre onların durumu su içen eşşeğe ıslık gibidir (at ve eşeklere su verilirken, sulayan kişi bu arada ıslık çalar onlara).Günümüzde yaşadığımız ikinci olaya gelince: Bir tiyatro sanatçımız, sahnede oyununu icra ederken, ön sırada oturan bir bayan seyircinin sakız çiğnediğini görünce, seyirciyi uyarıyor. Ancak, baltayı taşa vurduğunun farkında değil. Uyardığı seyircinin bir devlet adamının yakını olduğunu nereden bilsin. Hazin bir durum, topluma örnek olması gereken birinin pervasızca sakız çiğnemesine mi yanarsın, uyarıda bulunan sanatçının "Vay! sen nasıl bir büyüğümüzün yakınına uyarıda bulunursun" diye uğradığı ağır eleştiri ve baskılara mı?İşte sanatın ve sanatçının hâl-i pür melâli.Bir de, toplumumuzun sanatçı kişiye bakış açısıyla değerlendirdiğimizde; sanatçı biraz acaiptir, biraz değişiktir, diğer insanlara benzemez, hatta biraz da delidir (deli olmasa devlet büyüğünün yakınına laf eder miydi?). Bu bakış açısının oluşmasında; toplumumuzun sanat ve sanatçı kavramındaki bilgisizliğinin payı yok mu, dersiniz?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023