Bu sıralarda sağlık sorunlarım nedeniyle eskisi kadar kolay seyahat edemiyorum. Kalabalık yerler bana göre değil. Elimden geldiği kadar kendimi tecrit edip yaşamaya çalışıyorum. Bu durum sebebiyle çok istememe rağmen Bursa'da yapılan "Mevzu Ekonomi, Çözüm Milli Ekonomi Modeli" toplantısına da gidemedim.
Neyse ki çağımızın nimetlerinden yararlanmayı öğrendik. Telefon, televizyon, internet derken konuşulanları takip etme şansımız var. Her ne kadar canlı canlı olmasa da can alıcı noktaları yakalıyorsunuz. Sevgili Hüseyin Baş, merhum Haydar Hoca'yı aratmayacak bir üslup ile yine can alıcı noktayı yakaladı, çiviyi çaktı.
Taraflı medya her ne kadar onu görmemezlikten gelmeye çalışsa da, söylediği doğruları evirip çevirip sanki kendi tespiti imiş gibi allayıp pullayıp yayınlasa da güneş balçıkla sıvanmıyor.
* * *
Ekonomi Türkiye'nin en büyük sorunu oluverdi. Bir anda büyük bir felakete uğradığımızın kimse farkında değil. Mevcut sistemler çökmüş, Türk parası tarihinde yaşadığı en büyük değer kaybı ile Afrika ülkelerini bile sollamış. Çarşı pazarda fiyatların artmış olması fark edilemeyecek bir düzeyde değil. Bir tarım ülkesi olan Türkiye; dışarıdan ürün alır duruma gelmiş. En azından bu bile ülkenin içine düştüğü çıkmaz sokağı gösteriyor.
Türkiye büyük bir ameliyata gebe… Hiç kimse palyatif tedbirler ile bu durumdan kurtulacağımıza inanmıyor. İşte burada Haydar Hoca'nın "Milli Ekonomi", "Milli Devlet" modelleri devreye giriyor. Türk parasının yönetiminin Duyun-u Umumiye dönemindeki gibi Galata bankerlerine geçtiği, azınlık bir toplumun kural ve kanun tanımadan mutlu azınlık statüsüne geçtiği günleri hatırlatıyor.
* * *
Ancak Bursa toplantısına damgasını vuran başka bir tespit var. Sevgili Hüseyin Baş, çok net bir tarzda "Demokratik Krallık" sözünü kullandı. Bu söz; çok iddialı ve üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken bir sözdür.
Neden biliyor musunuz?
Zaman zaman ülkeyi yönetenler; bulundukları mevki ve makamın cazibesine kapılıp; ellerinde bulundurdukları 'güç'ten haz almaya, onu kaybetmemeye çalışmışlardır. Bu her dönemde böyle olmuştur.
Neyse ki, ilahi adalet her zaman galip gelmiş ve çözümünü 'halktan ve hak'tan yana üretmiştir. Şu anda Türkiye'de Sevgili Hüseyin Baş'tan başka "Demokratik Krallık" tespitini yapan, açıkça halkın önünde bu sözü kullanan başka bir parti lideri olmamıştır.
* * *
Siyasi kadroların ülke genelinde en büyük hatası, kendilerini yönetim erki olarak hazırlarken yönetmeye aday oldukları toplumu yeterince tanımamalarıdır. Cam kuleyi ele geçirmek, sırça köşkte oturmak güzeldir ama halkın sofrasında oturup, onunla neden kuru ekmek yediklerini anlamaya çalışmak ve çözüm üretmek daha güzeldir.
Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, bu ülkede halkı da hakkı da gerçek manada düşünenler, bu iki kavramı birbirine karıştırmadan mücadele edenler vardır. Her zaman da, her türlü koşulda olacaktır.
Yeter ki ümidimizi, sabrımızı kaybetmeyelim.
Bizi; bize düşman etmeye çalışanların oyununa gelmeyelim.
Bu ülke hem güzel, hem akıllı, hem de vatandaşını düşünen yeni liderlere gebedir…
- Bir öğün, üç tabak yemek… / 13.05.2025
- Zirvede olmak… / 09.05.2025
- Bir saldırının düşündürdükleri… / 06.05.2025
- Yörükler… / 02.05.2025
- Bir 23 Nisan yazısı… / 23.04.2025
- Zalimler unutulur, mazlumlar anılır… / 18.04.2025
- Dost… / 15.04.2025
- Çöp dağları… / 11.04.2025
- Maaşının hırsızı… / 07.04.2025