BM Genel Kurulu toplantılarına katılmak üzere ABD'ye giden Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül tam 16 gün orada kalacakmış. Bu şu anlama geliyor, etrafı tam anlamıyla ateş çemberiyle çevrili olan Türkiye'nin, "dış politikası" 16 gün boyunca dolaylı değil, "doğrudan da" Atlantik ötesinden yönetilecek. Öyle ya, Gül ABD'de olunca, dış politikamıza da oradan yön verecektir. Zaten Gül'ün bu 16 gün boyunca yapacağı temaslar ve görüşeceği kişiler Türk dış politikasının rotasını da oluşturacak nitelikte. 50'nin üzerinde ikili görüşme yapacak olan Gül, görüşeceği "etkili ve stratejik" düşünce kuruluşları, lobiler ve derin kişilerin yanı sıra, 21 Eylül'de ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice daha sonra Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni, İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni ve Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari ile ikili görüşmeler yapacak.Bitmedi...2 Ekim'de, kendisini bu uzak diyarda yalnız bırakmayacak olan Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ile Bush'un görüşmesine de katılacak sayın bakan.Bu 16 günün ardından, yanında Başbakan Erdoğan ile birlikte soluğu Londra'da alacak ve Bush'un "biricik ortağı" Blair ile önemli görüşmeler yapacak. İşte dünya devletinin vizyon sahibi dışişleri bakanı böyle olmalı! Yaptığı her görüşme, her ziyaret ve her temas yerine oturmalı, hedefi vurmalı. Tıpkı yapılan açıklamaların hedefi 12'den vurduğu gibi. Gül'ün ABD'de yaptığı ilk açıklama gerçekten dikkat çekici ve altı özenle çizilmeyi hakediyor: ''Eğer Irak bölünürse orada ağır bir iç savaş çıkar. Bugün bölgede bir karışıklık olsa Türkler Kürtleri korur.'' Demek ki Türkiye'nin yeni "kırmızı çizgisi" bu: Iraklı Kürtleri korumak!Sakın yanlış anlaşılmasın, Türkiye sadece Kürtleri değil, dünyanın her bölgesinde yardıma muhtaç, acz içinde, şefkat eli bekleyen bütün milletlere yardım eder, etmeli de. Ancak buradaki durum çok farklı, çünkü şu anda Irak'ta Türkiye'nin pozisyonunu ilgilendiren çok ciddi bir karmaşa hakim ve bu kaos ortamında Türkiye'den başka kalkanları olmayan Türkmenler ciddi anlamda sahipsiz. Barzani ve Talabani'nin kötü emellerinin kurbanı olan Kürt kardeşlerimizin, şu an için "korunmaya ihtiyaçları" yok gibi görünüyor. Irak'ta bir çatışma halinde korunması gereken ve Türkiye'nin onyıllardır "kırmızı çizgisi" olarak ifade ettiği Türkmenler ciddi anlamda korunmaya ve Türkiye tarafından kollanmaya muhtaç. Ancak Gül'ün ABD temaslarında Türkmenler pek yer bulamıyor. Bakın Kerkük'ten hergün saldırı, bombalama ve ölüm haberleri geliyor. Türkmen bölgesi Kerkük'te tam anlamıyla bir iç savaş yaşanıyor ve bu savaş birilerinin yıllar öncesinden çizdiği plana göre tatbik ediliyor. Bu tehlikeyi önceden öngören ve ona göre kırmızı çizgilerini tanzim eden Türkiye, AKP hükümetinin devr-i iktidarıyla birlikte, hükümetlerin inisiyatifine terkedilmemesi gereken "devlet politikalarında" ciddi sapmalar yaşıyor maalesef. Sadece Kerkük ve Irak mı? Hayır! Kıbrıs, Güneydoğu, terör, Ege meselesi, Karadeniz ve Avrasya gibi konularda da devlet politikamız ciddi anlamda yön değiştirdi. AKP hükümetinin dayattığı bu yeni konseptin sebeb-i hikmetini yine Gül'ün 16 günlük Atlantik ötesi ziyaretinin ilk gününde yaptığı açıklamada buluyoruz. Gül, ABD ile mevcut dostluğun, ortaklığın ve müttefikliğin Türk dış politikasının önemli temellerinden birini oluşturduğunu belirterek, Türkiye ve ABD'nin birbirlerini tamamladıklarını ve 11 Eylül olaylarından sonra da bu ilişkilerin günün koşullarına ayak uydurduğunu söylüyor.Yani anlayacağınız, bizim devlet politikamız ve kırmızı çizgilerimiz "günün koşullarına ayak uydurmuş". Şaşılacak ve korkulacak bir şey yok yani!