(dünden devam?)
Değişmez ölçüleri hevâ ve hevesine göre yorumlayanları/yorumlatanları Cenâb-ı Hak Kur'an'da şöyle ikaz ediyor: "Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin." (Bakara, 42).
Kendi saltanatlarını "lâ-yüsel" kabul edip eleştiriye müsaade etmeyenler, dinin ölçülerinde tahrifatta sınır tanımadı, hakkı bâtılla karıştırmaya devam etti. Bugün kendi algılarını din diye anlatanların, yoldan çıkmışları temize çıkarma derdine düşmüş olması gerçekten düşündürücüdür.
Allah'ın nuruyla bakamayanda feraset mi olurmuş? Ehl-i Beyt'i yok sayan Müslümanı sevemez! Ancak bâtılla dost olur, yediği içtiği ayrı gitmez!
İslam'ın referanslarından koparılması için yapılan zorlama yorumlar, maslahat kılıflarıyla oluşturulan ifsat hareketleri, din diye yutturuldu düşünmeyen, akletmeyen, bir sürü misali sadece çıkarları peşinde koşan kuru kalabalıklara. Gadir-i Hum'u örtbas edip hakkı gizleyenlerin dünyevileşmek uğruna başlattığı bu istikametten çıkış, Sakife'den Sıffin'e, Cemel'den Kerbelâ'ya Hz. Resûlullah (s.a.a)'in evlatlarının katledilmesine kadar vardı. Yine maslahat elbisesi giydiler, nifak bulaşan bedenlerine.
Bir oldu-bittiyle İmam Ali'ye nasb olunan hilafeti gasp etti, din elbisesini ters çevirerek giyenler. Hatırlayın Hz. Fâtıma (as)'ın o muhteşem hitabını: "? Başkasının devesini damgaladınız. (Sizin malınız olmayan hilafeti gasp ettiniz.) Onu sizin olmayan bir çeşmenin başına getirdiniz."
Öyle ki, mesele kendi saltanatının inşa ve beka davası olunca her şey mubah oluyordu bu mantıkla. Meselâ bu kapıdan girenlerden biri Şam valisi Muaviye b. Ebî Süfyan idi. "Para, mal, makam-mevki gibi türlü vaatleri kullanarak muhalifleriyle diyalog kurmayı veya onları ikna etmeyi öncelikle deneyen Muaviye, bunların işe yaramadığı yerde gözdağı, tehdit, sindirme, maaşlarını kesme gibi psikolojik, politik ve ekonomik baskı yöntemlerini devreye sokmuş, bunların da yetersiz kaldığı durumlarda muhalifleriyle savaşmak veya onları bir şekilde öldürmek suretiyle bertaraf etmişti." (Muaviye b. Ebî Süfyan'ın Muhaliflerini Bertaraf Etme Yöntemleri, Melek Yılmaz Gömbeyaz, Dok. Öğr. U.Ü. Sos. Bil. Ens.).
Kur'an'da, Allah'ın kendilerinden sadece günahı gidermek ve onları tertemiz yapmak istediğini (Ahzâb,33) beyan buyurduğu Ehl-i Beyt'e karşı her türlü zulmü yapan/yaptıran, savaş çıkartan, Müslümanları birbirine kırdıran ve işlediği sayısız cürme 'içtihat etti' diye yalanlar uydurulan Muaviye'ye bir dokunulmazlık zırhı giydirildi.
İmam Hasan (a.s)'ın şu sözünü hatırlatma vakti: "İnsanlar üç şeyle helak olur: Tekebbür, ihtiras ve haset. Tekebbür, dinin yok olmasına sebep olur, İblis de onun için lanete uğradı; ihtiras, insanın canının düşmanıdır, Âdem (a.s) da onun için cennetten çıkarıldı; haset de kötülüklerin delilidir (öncüsüdür), Kabil işte bundan dolayı kardeşi Habil'i öldürdü."
Meşrû İslam halifesi ve Velâyetin şâhı İmam Ali (a.s)'ın şahsında devlete isyan eden bir tulekânın, bir asinin saltanat uğruna ihanetlerinin bugün bile yansımalarını görmek mümkün. Onu kutsayanlar, saltanat için kardeş katline sipariş fetvalar çıkartarak dinin emriymiş gibi toplumları inandırdılar. Oysa Allah'ın emri açık ve nettir: "Kim bir mümini kasten öldürürse onun cezası içinde ebedi kalmak üzere gireceği cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır." (Nisâ,93).
(devam edecek?)
Değişmez ölçüleri hevâ ve hevesine göre yorumlayanları/yorumlatanları Cenâb-ı Hak Kur'an'da şöyle ikaz ediyor: "Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin." (Bakara, 42).
Kendi saltanatlarını "lâ-yüsel" kabul edip eleştiriye müsaade etmeyenler, dinin ölçülerinde tahrifatta sınır tanımadı, hakkı bâtılla karıştırmaya devam etti. Bugün kendi algılarını din diye anlatanların, yoldan çıkmışları temize çıkarma derdine düşmüş olması gerçekten düşündürücüdür.
Allah'ın nuruyla bakamayanda feraset mi olurmuş? Ehl-i Beyt'i yok sayan Müslümanı sevemez! Ancak bâtılla dost olur, yediği içtiği ayrı gitmez!
İslam'ın referanslarından koparılması için yapılan zorlama yorumlar, maslahat kılıflarıyla oluşturulan ifsat hareketleri, din diye yutturuldu düşünmeyen, akletmeyen, bir sürü misali sadece çıkarları peşinde koşan kuru kalabalıklara. Gadir-i Hum'u örtbas edip hakkı gizleyenlerin dünyevileşmek uğruna başlattığı bu istikametten çıkış, Sakife'den Sıffin'e, Cemel'den Kerbelâ'ya Hz. Resûlullah (s.a.a)'in evlatlarının katledilmesine kadar vardı. Yine maslahat elbisesi giydiler, nifak bulaşan bedenlerine.
Bir oldu-bittiyle İmam Ali'ye nasb olunan hilafeti gasp etti, din elbisesini ters çevirerek giyenler. Hatırlayın Hz. Fâtıma (as)'ın o muhteşem hitabını: "? Başkasının devesini damgaladınız. (Sizin malınız olmayan hilafeti gasp ettiniz.) Onu sizin olmayan bir çeşmenin başına getirdiniz."
Öyle ki, mesele kendi saltanatının inşa ve beka davası olunca her şey mubah oluyordu bu mantıkla. Meselâ bu kapıdan girenlerden biri Şam valisi Muaviye b. Ebî Süfyan idi. "Para, mal, makam-mevki gibi türlü vaatleri kullanarak muhalifleriyle diyalog kurmayı veya onları ikna etmeyi öncelikle deneyen Muaviye, bunların işe yaramadığı yerde gözdağı, tehdit, sindirme, maaşlarını kesme gibi psikolojik, politik ve ekonomik baskı yöntemlerini devreye sokmuş, bunların da yetersiz kaldığı durumlarda muhalifleriyle savaşmak veya onları bir şekilde öldürmek suretiyle bertaraf etmişti." (Muaviye b. Ebî Süfyan'ın Muhaliflerini Bertaraf Etme Yöntemleri, Melek Yılmaz Gömbeyaz, Dok. Öğr. U.Ü. Sos. Bil. Ens.).
Kur'an'da, Allah'ın kendilerinden sadece günahı gidermek ve onları tertemiz yapmak istediğini (Ahzâb,33) beyan buyurduğu Ehl-i Beyt'e karşı her türlü zulmü yapan/yaptıran, savaş çıkartan, Müslümanları birbirine kırdıran ve işlediği sayısız cürme 'içtihat etti' diye yalanlar uydurulan Muaviye'ye bir dokunulmazlık zırhı giydirildi.
İmam Hasan (a.s)'ın şu sözünü hatırlatma vakti: "İnsanlar üç şeyle helak olur: Tekebbür, ihtiras ve haset. Tekebbür, dinin yok olmasına sebep olur, İblis de onun için lanete uğradı; ihtiras, insanın canının düşmanıdır, Âdem (a.s) da onun için cennetten çıkarıldı; haset de kötülüklerin delilidir (öncüsüdür), Kabil işte bundan dolayı kardeşi Habil'i öldürdü."
Meşrû İslam halifesi ve Velâyetin şâhı İmam Ali (a.s)'ın şahsında devlete isyan eden bir tulekânın, bir asinin saltanat uğruna ihanetlerinin bugün bile yansımalarını görmek mümkün. Onu kutsayanlar, saltanat için kardeş katline sipariş fetvalar çıkartarak dinin emriymiş gibi toplumları inandırdılar. Oysa Allah'ın emri açık ve nettir: "Kim bir mümini kasten öldürürse onun cezası içinde ebedi kalmak üzere gireceği cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır." (Nisâ,93).
(devam edecek?)
Yavuz Ekim / diğer yazıları
- Hayra anahtar, şerre kilit / 11.02.2021
- Bu aşka canımı adayacağım / 06.05.2020
- Hüseynî siyaset / 25.04.2020
- ‘Endişe etmeyin!’ / 20.04.2020
- Yaptırmazlar! / 28.03.2020
- Arkası gelmez dertlerimin / 25.02.2020
- Deryalar içinde susuz gezmek / 22.02.2020
- Yarım sözcük / 09.01.2020
- Bu ülke nasıl düze çıkar? / 01.05.2018
- Başım gözüm üstüne?II / 21.02.2018
- Bu aşka canımı adayacağım / 06.05.2020
- Hüseynî siyaset / 25.04.2020
- ‘Endişe etmeyin!’ / 20.04.2020
- Yaptırmazlar! / 28.03.2020
- Arkası gelmez dertlerimin / 25.02.2020
- Deryalar içinde susuz gezmek / 22.02.2020
- Yarım sözcük / 09.01.2020
- Bu ülke nasıl düze çıkar? / 01.05.2018
- Başım gözüm üstüne?II / 21.02.2018