Devletler dış politikalarını bir denge üzerine kurarlar. Dış politikada denge, bazılarının zannettiği gibi, güçlü devletlerin peşine takılmak, duruma göre saf değiştirmek değildir. Böyle bir politikanın tanımı, ancak ve ancak uydu politikası olur.
Dış politikada denge kurmanın yolu, güç oluşturmaktan geçer. Onun içindir ki, güçlü devletler, kendilerine alternatif olabilecek güçlerin oluşmasını engellemek için gayret sarf ederler. ABD'nin, AB'nin başına sorunlar sarmasının nedeni de işte budur.
AB'yi alternatif görenler, Türkiye'nin AB ile ilişkilerini sıkı tutarak, ABD'ye alternatif göstermesi gerektiğini savunuyorlar. Hâlbuki AB'nin bir güç oluşturması ve ABD'ye alternatif olması, şu haliyle mümkün gözükmemektedir. Mümkün olsa bile, Türkiye'nin o birlik içerisinde yeri bulunmamaktadır.
Türkiye, gerçekten dış politikada bir denge kurabilir ve dünya politikasını değiştirebilir. Çünkü bu potansiyele sahip bir ülkedir. Eğer Türkiye, tarihine ve coğrafyasına uygun bir politika izlerse, denge kurmayı başarabilir. Bu politikanın temeli, İslâm ülkelerini yanımıza almak olmalıdır.
Bunun ilk adımı, İslâm ülkelerinin arasındaki ihtilaflarda taraf tutmamak, arabuluculuk yapmaktır. İkinci adımı ise, İslâm ülkelerinin hakkını, hukukunu, zalimler ve saldırganlar karşısında korumaktır.
AKP iktidarından bu beklenirken, ne yazık ki, o tam tersini yapmış, İslâm ülkelerinde başkaldıran asilere destek vermiştir. Söz konusu politikanın, Suriye'de en acı sonuçları yaşanmış, buna rağmen AKP iktidarı, Suriye Devlet Başkanı Esad gitmelidir demekten vazgeçmemiştir. Gafletin ve basiretsizliğin bu kadarına da pes doğrusu!
Hatadan dönmek, yanlışta inat etmemek bir fazilettir, devlet adamları içinse ayrıca kaçınılmazdır. Kendi dostluk, sevgi, kin ve nefretini politikaya yansıtan devlet adamları, devletlerini ve milletlerini büyük zararlara uğratmışlardır. Tarih, bunun örnekleriyle doludur.
Artık açık ve seçik olarak görülmüştür ki, Suriye politikası baştan sona yanlıştı. Bu politika ile Türkiye kendi ayağına kurşun sıkmıştır. O bakımdan özelde Suriye, genelde Ortadoğu politikası mutlaka ve acilen değiştirilmelidir.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un dış politika ile ilgili şu sözleri böyle bir değişikliğin işaretlerini vermektedir: "Çok hızlı değişen dış politika atmosferi var. Eskiden beri yaptığımız bazı uygulamalarda bir takım değişikliklere gidilmesi zaruri görülüyor. Dünya çok büyük bir çatışma dönemine girdi. Biz istesek de her sorunu çözebilecek gücümüz de yok, her sorunu çözebilme imkânı da yok."
İmam Yusuf der ki: "Örfe ve âdete dayanan nassın hükmü, örf ve âdetin değişmesiyle değişir." Bunu dış politikaya şöyle uyarlayabiliriz: "Şartlar değişince, dış politika da değişir." Maalesef AKP iktidarı bu ölçüye uymadı. Suriye'de şartlar yüzde yüz değiştiği halde, o politikasını değiştirmedi.
Şimdi değişiklik sinyalleri veriyorlar. Değişecekler, ama nasıl? Endişeliyiz, zira AKP'liler değişmemeleri gereken durumlarda değişmişler, değişmeleri icap eden yerlerde de direnmişlerdir. Bir başka deyişle değişim konusunda pek ümit vermiyorlar. Fakat yine de millet değişmelerini, değişmez doğruya dönmelerini bekliyor. Dileriz, milletin bu beklentisi kuru bir temenni olarak kalmaz.
Dış politikada denge kurmanın yolu, güç oluşturmaktan geçer. Onun içindir ki, güçlü devletler, kendilerine alternatif olabilecek güçlerin oluşmasını engellemek için gayret sarf ederler. ABD'nin, AB'nin başına sorunlar sarmasının nedeni de işte budur.
AB'yi alternatif görenler, Türkiye'nin AB ile ilişkilerini sıkı tutarak, ABD'ye alternatif göstermesi gerektiğini savunuyorlar. Hâlbuki AB'nin bir güç oluşturması ve ABD'ye alternatif olması, şu haliyle mümkün gözükmemektedir. Mümkün olsa bile, Türkiye'nin o birlik içerisinde yeri bulunmamaktadır.
Türkiye, gerçekten dış politikada bir denge kurabilir ve dünya politikasını değiştirebilir. Çünkü bu potansiyele sahip bir ülkedir. Eğer Türkiye, tarihine ve coğrafyasına uygun bir politika izlerse, denge kurmayı başarabilir. Bu politikanın temeli, İslâm ülkelerini yanımıza almak olmalıdır.
Bunun ilk adımı, İslâm ülkelerinin arasındaki ihtilaflarda taraf tutmamak, arabuluculuk yapmaktır. İkinci adımı ise, İslâm ülkelerinin hakkını, hukukunu, zalimler ve saldırganlar karşısında korumaktır.
AKP iktidarından bu beklenirken, ne yazık ki, o tam tersini yapmış, İslâm ülkelerinde başkaldıran asilere destek vermiştir. Söz konusu politikanın, Suriye'de en acı sonuçları yaşanmış, buna rağmen AKP iktidarı, Suriye Devlet Başkanı Esad gitmelidir demekten vazgeçmemiştir. Gafletin ve basiretsizliğin bu kadarına da pes doğrusu!
Hatadan dönmek, yanlışta inat etmemek bir fazilettir, devlet adamları içinse ayrıca kaçınılmazdır. Kendi dostluk, sevgi, kin ve nefretini politikaya yansıtan devlet adamları, devletlerini ve milletlerini büyük zararlara uğratmışlardır. Tarih, bunun örnekleriyle doludur.
Artık açık ve seçik olarak görülmüştür ki, Suriye politikası baştan sona yanlıştı. Bu politika ile Türkiye kendi ayağına kurşun sıkmıştır. O bakımdan özelde Suriye, genelde Ortadoğu politikası mutlaka ve acilen değiştirilmelidir.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un dış politika ile ilgili şu sözleri böyle bir değişikliğin işaretlerini vermektedir: "Çok hızlı değişen dış politika atmosferi var. Eskiden beri yaptığımız bazı uygulamalarda bir takım değişikliklere gidilmesi zaruri görülüyor. Dünya çok büyük bir çatışma dönemine girdi. Biz istesek de her sorunu çözebilecek gücümüz de yok, her sorunu çözebilme imkânı da yok."
İmam Yusuf der ki: "Örfe ve âdete dayanan nassın hükmü, örf ve âdetin değişmesiyle değişir." Bunu dış politikaya şöyle uyarlayabiliriz: "Şartlar değişince, dış politika da değişir." Maalesef AKP iktidarı bu ölçüye uymadı. Suriye'de şartlar yüzde yüz değiştiği halde, o politikasını değiştirmedi.
Şimdi değişiklik sinyalleri veriyorlar. Değişecekler, ama nasıl? Endişeliyiz, zira AKP'liler değişmemeleri gereken durumlarda değişmişler, değişmeleri icap eden yerlerde de direnmişlerdir. Bir başka deyişle değişim konusunda pek ümit vermiyorlar. Fakat yine de millet değişmelerini, değişmez doğruya dönmelerini bekliyor. Dileriz, milletin bu beklentisi kuru bir temenni olarak kalmaz.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018