Bir "Usame" bahanesi ile Afganistan yerle bir edildi. Ardından ABD yeni ve çok stratejik bir üs daha elde etti.
Şimdi, Saddam bahanesi ile sıra Irak'a gelmiş görünüyor. Yarın bir başka Usame veya bir başka Saddam bahanesiyle, hangi, halkı Müslüman ülke sıranın kendisinde olmadığını veya böyle bir sıranın kendisine gelmeyeceğini iddia edebilir?
Gerek Afganistan ve gerekse Irak'ın durumu, dünyada en çok Türkiye'yi ilgilendirmesi gerekir. Kaldı ki, Irak, hem sınır komşumuz hem halkı Müslüman olması münasebetiyle tarihî bağlarımız olan bir ülke. Yani, tarihî bir kader birliğimiz var.
"Komşunun başı ağrıyınca, sen karnını tut" atasözünün de ötesinde, aynı kaderin gereği yarın Türkiye'nin hedef olmayacağını kim garanti edebilir?
Balkanlar'da, Kafkaslar'da ve Ortadoğu'dan sonra Afganistan'a kadar uzanan eller, bu coğrafyanın merkezi durumunda olan Türkiye'ye uzanmayacak mı acaba?
Kim bilir, belki de o eller, hep ceplerimizde dolaşıyor ve boğazımızı sıkacağı günleri bekliyor.
Öyle ya, Türkiye, Afganistan ve Irak gibi kolay yutulur bir lokma olmadığı için, bin bir senaryo ile bir taraftan siyasi, bir taraftan ekonomik bağımsızlığı zaafa uğratılıyor; bir taraftan da kendi içinde boğuşmaya itiliyor. Bu da yetmiyor; tarihi bağlarla bağlı olduğu ülkeler ve bilhassa Irak gibi komşu ülkeleriyle karşı-karşıya getiriliyor.
Yani, hem kendi içinde hem de komşularıyla kavgalı olacaksın ki, küreselleşme ve globalleşme adına çiğnenmeden yutulabilir bir lokma haline gelesin! Bunun için de ABD ve AB'nin senin için sunduğu her senaryonun her bir satırında, kuyrukları birbirine değmeyen 40 tilki dolaşmaktadır. Var gerisini sen hesap et...
Onun için Türkiye adına konuşan siyasilerimiz, aydınlarımız, ilim ve fikir adamlarımız, sivil toplum örgütlerimiz, üniversite ve medya mensuplarımız, herkes "kırk ölçüp bir biçmeli" ki, yarının Afganistan'ı, Irak'ı olmayalım. Hatta ne biz ne de bir başkası böyle bir yarını yaşamamalı.
Hukukun ve insan haklarının hiç bir devirde bu kadar konuşulmamasına rağmen, hiç bir devirde de bu kadar ihlal ve istismar edilmemesi, istesek de istemesek de "ayranı üfleyerek" içmek zorunda değil miyiz?
Dünkü yazımızda değindiğimiz gibi, bize verilen "yol haritaları" gibi acaba ABD ve AB'nin küreselleşme ve globalleşme adına ellerindeki haritaları da görmek lazım.
Belki o zaman elimize tutuşturulan yol haritalarını daha iyi okur ve daha iyi anlarız...
Şimdi, Saddam bahanesi ile sıra Irak'a gelmiş görünüyor. Yarın bir başka Usame veya bir başka Saddam bahanesiyle, hangi, halkı Müslüman ülke sıranın kendisinde olmadığını veya böyle bir sıranın kendisine gelmeyeceğini iddia edebilir?
Gerek Afganistan ve gerekse Irak'ın durumu, dünyada en çok Türkiye'yi ilgilendirmesi gerekir. Kaldı ki, Irak, hem sınır komşumuz hem halkı Müslüman olması münasebetiyle tarihî bağlarımız olan bir ülke. Yani, tarihî bir kader birliğimiz var.
"Komşunun başı ağrıyınca, sen karnını tut" atasözünün de ötesinde, aynı kaderin gereği yarın Türkiye'nin hedef olmayacağını kim garanti edebilir?
Balkanlar'da, Kafkaslar'da ve Ortadoğu'dan sonra Afganistan'a kadar uzanan eller, bu coğrafyanın merkezi durumunda olan Türkiye'ye uzanmayacak mı acaba?
Kim bilir, belki de o eller, hep ceplerimizde dolaşıyor ve boğazımızı sıkacağı günleri bekliyor.
Öyle ya, Türkiye, Afganistan ve Irak gibi kolay yutulur bir lokma olmadığı için, bin bir senaryo ile bir taraftan siyasi, bir taraftan ekonomik bağımsızlığı zaafa uğratılıyor; bir taraftan da kendi içinde boğuşmaya itiliyor. Bu da yetmiyor; tarihi bağlarla bağlı olduğu ülkeler ve bilhassa Irak gibi komşu ülkeleriyle karşı-karşıya getiriliyor.
Yani, hem kendi içinde hem de komşularıyla kavgalı olacaksın ki, küreselleşme ve globalleşme adına çiğnenmeden yutulabilir bir lokma haline gelesin! Bunun için de ABD ve AB'nin senin için sunduğu her senaryonun her bir satırında, kuyrukları birbirine değmeyen 40 tilki dolaşmaktadır. Var gerisini sen hesap et...
Onun için Türkiye adına konuşan siyasilerimiz, aydınlarımız, ilim ve fikir adamlarımız, sivil toplum örgütlerimiz, üniversite ve medya mensuplarımız, herkes "kırk ölçüp bir biçmeli" ki, yarının Afganistan'ı, Irak'ı olmayalım. Hatta ne biz ne de bir başkası böyle bir yarını yaşamamalı.
Hukukun ve insan haklarının hiç bir devirde bu kadar konuşulmamasına rağmen, hiç bir devirde de bu kadar ihlal ve istismar edilmemesi, istesek de istemesek de "ayranı üfleyerek" içmek zorunda değil miyiz?
Dünkü yazımızda değindiğimiz gibi, bize verilen "yol haritaları" gibi acaba ABD ve AB'nin küreselleşme ve globalleşme adına ellerindeki haritaları da görmek lazım.
Belki o zaman elimize tutuşturulan yol haritalarını daha iyi okur ve daha iyi anlarız...
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010