Barış, kardeşlik ve insan hakları modasına rağmen, savaşların, kan ve terörün ardı arkası kesilmiyor. Silahlanma yarışı ve savaş sanayiine yatırımlar hızla artıyor. Dünyanın durumu böyle. Türkiye'ye gelince, yine eller gider Mersin'e, biz gideriz tersine havası hakim. Askerî harcamaların kısıtlanmasını, ordunun küçültülmesini dillerine dolayanlardan geçilmiyor. Hatta bazıları ekonomik geri kalışımızı ve krizden bir türlü çıkamayışımızı da orduya fatura edecek kadar ileri gidiyor.
Halbuki hiçbir dönemde, hiçbir ordu, fakirliğin sebebi olmamıştır. Bilakis güçlü ordu, güçlü ekonomi ile atbaşı yürümüştür. 'Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri' adlı kitabında Paul Kennedy, bu gerçeği şöyle dile getirmektedir: "Askeri güce destek sağlamak için çoğu kez zenginliğe, zenginliğe erişmek ve onu korumak için de çoğu kez askeri güce ihtiyaç vardır". Paul Kennedy şöyle devam eder: "Tarih kayıtları şunu göstermektedir ki, bir büyük gücün ekonomik yükselişi ve çöküşü ile önemli bir askeri güç olarak gelişimi ve gerilemesi arasında uzun vadede çok açık bir bağlantı vardır".
Günümüzde, Paul Kennedy'nin söylediğine örnek ABD'dir. Çünkü ABD'nin dünyada tek süper güç olarak nitelendirilmesinin birinci sebebi, güçlü silahı ve üstün savaş yeteneği olan bir orduya sahip olmasıdır. Eğer böyle olmasaydı, hiçbir ülke ABD'yi takmazdı. Bugün kimi ülkeler nüfus olarak ABD'yi çok çok katlamış durumdadır. Fakat o ülkeler, ABD gibi başka ülkelerde askeri üsler kuramadıkları için süper güç sayılmıyorlar. Alman yazar Von Hornigk'inin de dediği gibi, "Bir ulusun bugün için kudretli ve zengin olup olmaması, gücünün ve zenginliğinin büyüklüğüne ya da sağlamlığına değil, esas olarak komşularının aynı şeylere kendisinden daha çok ya da daha az sahip olmasına bağlıdır".
Bundan dolayı devletler, tarih boyunca silah üstünlüğü ve güçlü ekonomi için birbirleriyle yarışmışlardır. Esasen teknolojik ve ekonomik yarışın da hedefi, silah üstünlüğüdür. Örneğin İkinci Dünya Savaşı'nda mağlup olan Almanya ve Japonya'nın ekonomik kalkınmadaki en büyük hedefi, düşmanları ile aralarındaki askeri farkı kapatmaktı. İşte Atatürk, bu tarihi gerçeği çok iyi bildiği içindir ki, her alanda kendi kendine yeterliliği esas almıştı. Onun için ilk el attığı konulardan biri de savaş sanayii olmuştu. "İstikbal göklerdedir" diyerek havadaki askeri üstünlüğe dikkat çekmiştir. Gerçekten, eskiden askeri üstünlük, denizlerde üstün olmaya dayanıyordu. Fakat daha sonraları bu, yerini hava üstünlüğüne bırakmıştır.
Atatürk, işte bu amaçla 1926 yılında hava endüstrisini kurmaya karar vermiştir.
Alman uçak imalatçısı Junkers firmasıyla anlaşarak sermayesinin çoğu devlete ait olan 'Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi'ni (TOMTAŞ) kurdu. Şirketin amacı, o günlerin askeri ihtiyaçlarını karşılamaktı. Söz konusu şirket, Kayseri'de bir uçak fabrikası, Eskişehir'de de aynı fabrikanın bir şubesini, 6 Ekim 1926'da hizmete açtı. TOMTAŞ'ın kurduğu bu fabrika, o zamanın en modern fabrikalarından biriydi. TOMTAŞ'ın ortağı olan Junkers firması, patent ve lisans konusunda anlaşmazlık çıkardı. Amacı, Türkiye'de havacılık alanında tekel oluşturmaktı. Atatürk, buna izin vermedi ve TOMTAŞ 1928 yılında lağvedildi. Daha sonra 1932 yılında Amerikalılarla anlaşarak uçak fabirkası üretime başladı. ilk imal edilen uçak, Atatürk'ün emriyle İran Hükümetine hediye edildi.
Bütün bunları niçin anlatıyoruz? Savaş taraftarı olduğumuz için mi? Hayır, tam tersine amacımız barışa, hem de dünya barışına hizmet etmektir. Çünkü barışın yolu, savaşa hazır olmaktan geçer. Daha doğrusu, dünyada belirli bir düzeyde barışın sağlanması için Türk milletinin, dolayısıyla Türk ordusunun güçlü olması şarttır. Prof. Dr. Haydar Baş'ın deyimiyle söyleyelim: "Türk ordusu, sınırlarının dışında etkin olamadığı için, bugün bütün dünyayı kan ve gözyaşı kaplamıştır". Onun için Türk ordusunun güçlü olmasını, bütün mazlum ve mağdurlar gönülden istemektedirler. Aksi halde barış, söz ve sözlükte kalacaktır.
Halbuki hiçbir dönemde, hiçbir ordu, fakirliğin sebebi olmamıştır. Bilakis güçlü ordu, güçlü ekonomi ile atbaşı yürümüştür. 'Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri' adlı kitabında Paul Kennedy, bu gerçeği şöyle dile getirmektedir: "Askeri güce destek sağlamak için çoğu kez zenginliğe, zenginliğe erişmek ve onu korumak için de çoğu kez askeri güce ihtiyaç vardır". Paul Kennedy şöyle devam eder: "Tarih kayıtları şunu göstermektedir ki, bir büyük gücün ekonomik yükselişi ve çöküşü ile önemli bir askeri güç olarak gelişimi ve gerilemesi arasında uzun vadede çok açık bir bağlantı vardır".
Günümüzde, Paul Kennedy'nin söylediğine örnek ABD'dir. Çünkü ABD'nin dünyada tek süper güç olarak nitelendirilmesinin birinci sebebi, güçlü silahı ve üstün savaş yeteneği olan bir orduya sahip olmasıdır. Eğer böyle olmasaydı, hiçbir ülke ABD'yi takmazdı. Bugün kimi ülkeler nüfus olarak ABD'yi çok çok katlamış durumdadır. Fakat o ülkeler, ABD gibi başka ülkelerde askeri üsler kuramadıkları için süper güç sayılmıyorlar. Alman yazar Von Hornigk'inin de dediği gibi, "Bir ulusun bugün için kudretli ve zengin olup olmaması, gücünün ve zenginliğinin büyüklüğüne ya da sağlamlığına değil, esas olarak komşularının aynı şeylere kendisinden daha çok ya da daha az sahip olmasına bağlıdır".
Bundan dolayı devletler, tarih boyunca silah üstünlüğü ve güçlü ekonomi için birbirleriyle yarışmışlardır. Esasen teknolojik ve ekonomik yarışın da hedefi, silah üstünlüğüdür. Örneğin İkinci Dünya Savaşı'nda mağlup olan Almanya ve Japonya'nın ekonomik kalkınmadaki en büyük hedefi, düşmanları ile aralarındaki askeri farkı kapatmaktı. İşte Atatürk, bu tarihi gerçeği çok iyi bildiği içindir ki, her alanda kendi kendine yeterliliği esas almıştı. Onun için ilk el attığı konulardan biri de savaş sanayii olmuştu. "İstikbal göklerdedir" diyerek havadaki askeri üstünlüğe dikkat çekmiştir. Gerçekten, eskiden askeri üstünlük, denizlerde üstün olmaya dayanıyordu. Fakat daha sonraları bu, yerini hava üstünlüğüne bırakmıştır.
Atatürk, işte bu amaçla 1926 yılında hava endüstrisini kurmaya karar vermiştir.
Alman uçak imalatçısı Junkers firmasıyla anlaşarak sermayesinin çoğu devlete ait olan 'Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi'ni (TOMTAŞ) kurdu. Şirketin amacı, o günlerin askeri ihtiyaçlarını karşılamaktı. Söz konusu şirket, Kayseri'de bir uçak fabrikası, Eskişehir'de de aynı fabrikanın bir şubesini, 6 Ekim 1926'da hizmete açtı. TOMTAŞ'ın kurduğu bu fabrika, o zamanın en modern fabrikalarından biriydi. TOMTAŞ'ın ortağı olan Junkers firması, patent ve lisans konusunda anlaşmazlık çıkardı. Amacı, Türkiye'de havacılık alanında tekel oluşturmaktı. Atatürk, buna izin vermedi ve TOMTAŞ 1928 yılında lağvedildi. Daha sonra 1932 yılında Amerikalılarla anlaşarak uçak fabirkası üretime başladı. ilk imal edilen uçak, Atatürk'ün emriyle İran Hükümetine hediye edildi.
Bütün bunları niçin anlatıyoruz? Savaş taraftarı olduğumuz için mi? Hayır, tam tersine amacımız barışa, hem de dünya barışına hizmet etmektir. Çünkü barışın yolu, savaşa hazır olmaktan geçer. Daha doğrusu, dünyada belirli bir düzeyde barışın sağlanması için Türk milletinin, dolayısıyla Türk ordusunun güçlü olması şarttır. Prof. Dr. Haydar Baş'ın deyimiyle söyleyelim: "Türk ordusu, sınırlarının dışında etkin olamadığı için, bugün bütün dünyayı kan ve gözyaşı kaplamıştır". Onun için Türk ordusunun güçlü olmasını, bütün mazlum ve mağdurlar gönülden istemektedirler. Aksi halde barış, söz ve sözlükte kalacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018