Yine bir defasında namazda; "Muhakkak ki iyiler, Na'im Cennetindedirler. Facirler ise, Cehennemdedirler" mealindeki İnfitar sûresi on üç ve on dördüncü ayet-i kerimelerini okudu. Namazdan sonra; "Her iki kısımda olanların yerleri, Cennet ve Cehennem bana gösterildi" buyurdu.
Evliyadan birisi şeytana; "Ebû Midyen ile aran nasıldır?" diye sordu. Şeytan; "Onun kalbine bir vesvese getiremem. Benim halim, okyanusa bevletmek gibidir. Koskoca okyanus bununla kirlenmediği gibi, temiz durur. Ne zaman kalbine bir vesvese verecek olsam, benim vesvesem yok olup, tesirsiz hale geliyor."
Bir gün, bir sözüne itiraz için biri huzuruna geldi. Ebû Midyen hazretleri onu görünce; "Niçin geldin?" diye sordu: Cevabında: "Sizden istifadeye geldim." "Koynunda ne var?" "Kur'an-ı Kerim var, efendim." "Kur'an-ı Kerim'i çıkar ve herhangi bir sayfasını aç! Kendi düşünceni oradan oku!" buyurdu. O şahıs, Kur'an-ı Kerim'den bir sayfa açtı ve Şuayb aleyhisselamın kıssasında geçen "Şuayb'ı yalanlayanlar, ziyan etmişlerdir" mealindeki Araf sûresinin doksan ikinci ayetini okudu. Ebû Midyen hazretlerinin adı da Şuayb idi. O kimseye hitaben; "Bu sana yetişir mi?" buyurdu. Gelen şahıs, suçunu itiraf edip tövbe etti ve halini düzeltti.
Abdülkadir-i Geylani hazretleriyle ve diğer evliya ile manevi alemde görüşür, onların güzel hallerini insanlara anlatırdı.
Bir gün yakınları ile otururken başını önüne eğmiş vaziyette duruyordu. Bu esnada; "Allah'ım, ben de onlardanım. Sen ve meleklerin şahidim olun, duydum ve kabul ettim" dedi. Bu konuşmayla neyi kasdettiği sorulduğunda, buyurdu ki: "Şu anda Abdülkadir-i Geylani hazretleri Bağdat'ta, benim iki ayağım bütün evliyanın boyunları üzerindedir, buyurdu, onu kabullendim". Tarihini tuttular, gerçekten aynı gün ve aynı saatte, Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin bu sözü söylediği tesbit edildi.
Talebelerinin ve sevenlerinin yaptıkları işleri ve hatta düşündüklerini Allah-ü Teala'nın bildirmesiyle bilirdi.
Derslerine devam eden talebelerinden birisi, bir gece hanımına çok hiddetlendi. Onu boşamaya kat'i olarak karar verdi. Sabahleyin, ders için hocasının meclisine geldiği zaman, Ebû Midyen hazretleri bu talebeye hitaben; "Zevceni nikahından tut! (Onu boşama) Allah'tan kork!" mealindeki Ahzab sûresi otuz yedinci ayet-i kerimeyi okudu. Talebe; "Vallahi ben bu durumu hiç kimseye anlatmadım" dedi. Ebû Midyen hazretleri buyurdu ki: "Mescide girdiğim zaman, sırtında bulunan hırkanın üzerinde bu ayet-i kerimenin yazılı olduğunu gördüm. Aranızdaki meseleyi ve senin niyetini böylece anlamış oldum."
Bir gün deniz kenarında abdest alıyordu. Yüzüğü denize düştü. "Ya Rabbi! Yüzüğümü bir sebeb ile göndermeni istiyorum" dedi. O anda denizden bir balık çıktı. Ağzında Ebû Midyen hazretlerinin yüzüğü vardı. Yüzüğünü balığın ağzından alıp, Allah-ü Teala'ya şükretti.
Evliyadan birisi şeytana; "Ebû Midyen ile aran nasıldır?" diye sordu. Şeytan; "Onun kalbine bir vesvese getiremem. Benim halim, okyanusa bevletmek gibidir. Koskoca okyanus bununla kirlenmediği gibi, temiz durur. Ne zaman kalbine bir vesvese verecek olsam, benim vesvesem yok olup, tesirsiz hale geliyor."
Bir gün, bir sözüne itiraz için biri huzuruna geldi. Ebû Midyen hazretleri onu görünce; "Niçin geldin?" diye sordu: Cevabında: "Sizden istifadeye geldim." "Koynunda ne var?" "Kur'an-ı Kerim var, efendim." "Kur'an-ı Kerim'i çıkar ve herhangi bir sayfasını aç! Kendi düşünceni oradan oku!" buyurdu. O şahıs, Kur'an-ı Kerim'den bir sayfa açtı ve Şuayb aleyhisselamın kıssasında geçen "Şuayb'ı yalanlayanlar, ziyan etmişlerdir" mealindeki Araf sûresinin doksan ikinci ayetini okudu. Ebû Midyen hazretlerinin adı da Şuayb idi. O kimseye hitaben; "Bu sana yetişir mi?" buyurdu. Gelen şahıs, suçunu itiraf edip tövbe etti ve halini düzeltti.
Abdülkadir-i Geylani hazretleriyle ve diğer evliya ile manevi alemde görüşür, onların güzel hallerini insanlara anlatırdı.
Bir gün yakınları ile otururken başını önüne eğmiş vaziyette duruyordu. Bu esnada; "Allah'ım, ben de onlardanım. Sen ve meleklerin şahidim olun, duydum ve kabul ettim" dedi. Bu konuşmayla neyi kasdettiği sorulduğunda, buyurdu ki: "Şu anda Abdülkadir-i Geylani hazretleri Bağdat'ta, benim iki ayağım bütün evliyanın boyunları üzerindedir, buyurdu, onu kabullendim". Tarihini tuttular, gerçekten aynı gün ve aynı saatte, Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin bu sözü söylediği tesbit edildi.
Talebelerinin ve sevenlerinin yaptıkları işleri ve hatta düşündüklerini Allah-ü Teala'nın bildirmesiyle bilirdi.
Derslerine devam eden talebelerinden birisi, bir gece hanımına çok hiddetlendi. Onu boşamaya kat'i olarak karar verdi. Sabahleyin, ders için hocasının meclisine geldiği zaman, Ebû Midyen hazretleri bu talebeye hitaben; "Zevceni nikahından tut! (Onu boşama) Allah'tan kork!" mealindeki Ahzab sûresi otuz yedinci ayet-i kerimeyi okudu. Talebe; "Vallahi ben bu durumu hiç kimseye anlatmadım" dedi. Ebû Midyen hazretleri buyurdu ki: "Mescide girdiğim zaman, sırtında bulunan hırkanın üzerinde bu ayet-i kerimenin yazılı olduğunu gördüm. Aranızdaki meseleyi ve senin niyetini böylece anlamış oldum."
Bir gün deniz kenarında abdest alıyordu. Yüzüğü denize düştü. "Ya Rabbi! Yüzüğümü bir sebeb ile göndermeni istiyorum" dedi. O anda denizden bir balık çıktı. Ağzında Ebû Midyen hazretlerinin yüzüğü vardı. Yüzüğünü balığın ağzından alıp, Allah-ü Teala'ya şükretti.