Eğitim eğitim eğitim

Son olarak okumuş olduğum "Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı" kitabından sonra şu kanıya vardım sevgili okurlar. Okumuş olduğum bu kitap bizlere ilkokul ya da lise çağlarında ders kitabı olarak okutulsa idi ya da kurtuluş savaşı ve Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatı bizlere tam manası ile anlatılsa idi; bizler, tarihimizi derinliğine bilen dört dörtlük vatanperver bireyler
olacaktık.
Bugüne dek okullarımızda tam manası ile eğitim ve öğretim verilmiş olsa idi inanın şu an dünyanın her şeyde ama her şeyde lider ve örnek ülkesi olurduk. Eğitimin içine edilerek maalesef bu millet, cahil değil "zır zır cahil" yetiştirildi. Cahil insana tasavvur ettiğiniz her haltı işletirsiniz... Atatürk düşmanı, bayrak düşmanı, din düşmanı yapar; kardeşi kardeşe kırdırırsınız. Elinden ekmeğini, vatanını, onurunu, işini alır rezil rüsva edersiniz. Bırakınız hakkını aramayı, haksız duruma getirir eline, ayağına, beynine prangayı vurursunuz... Onlar artık gönüllü kölelerdir... Ezilmekten, kırbaç yemekten zevk alırlar... Affedersiniz it sürüsü gibi bir ahırdan öbürüne davar gibi sürülürler... Sürü psikoloji ile onları yönetmek dünyanın en basit işidir... Evet sevgili okurlar yukarıda profilini çizdiğim zümre; okumayan, akletmeyen insanların hali pür
melalidir...
1947 yılından beri eğitimimizi ABD'ye teslim ettiğimiz günden beri dünyanın en sömürge ve en cahil bırakılmış milletiyiz.
Eğitim sistemimizin resmen ABD'nin denetimine verildiği Fulbright Anlaşması, 27 Aralık 1947 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında imzalanır. O dönem Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'dür. 
Anlaşmanın 5. maddesi şöyledir: "Komisyon; dördü T.C, dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden oluşacaktır. ABD'nin Türkiye'deki diplomatik misyon şefi, (Büyükelçi) komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir. Ancak müstemleke ülkelerde görülebilecek bu anlaşma hâlâ yürürlüktedir. Ve siz bu ülkede "Millî Eğitim"den bahsetmektesiniz!..
Peşinen belirtelim ki, bu anlaşma IMF ya da NATO üyeliğinden daha zararlı ve yıkıcı
olmuştur.
Bir ülke ordusunu kaybederse onu yeniden oluşturabilir. Ekonomisi batarsa onu da yeniden düzeltebilir. Ancak insan yetiştirme aracı olan eğitim politikasını yabancı bir ülkenin eline teslim ederse her şeyini kaybetmiş ama her şeyini kaybetmiş demektir.
Bu anlaşmanın işlemeye başladığı tarihten itibaren Türk Milli Eğitimi tam bir yaz-boz tahtasına dönüştürülmüştür. 80'e yakın "eğitim reformu" yapılmış, yüzlerce kez müfredat değiştirilmiş, öğretmenler sistemin gönüllü köleleri haline getirilmişlerdir.
Her iki yılda bir bakan değişimi, her yıl yeniden dağıtılan ders kitapları, sık sık müfredat değişimi, birbirinin işlediği konulardan habersiz olan öğrenci kitlesi. Kuşaklar arası bilgi aktarımının sürekli kesintiye uğraması. Her yeni kuşağın sıfırdan başlaması. Her değişen müfredatın ardından milyonlarca ders ve yardımcı kitabın çöpe gitmesi... Neresinden bakarsanız bakın tam bir yıkım. Tam bir kazıklar silsilesi.
Memleketin kasabalarına dahi yüksekokullar açılmış, üniversite mezunu sayısı milyonlara, lise mezunu sayısı on milyonlara çıkmış iken, neden her konuda gerilediğimizin sebebi herhalde ortada sevgili okurlar.
Toplumu zır cahil kılan bu gayri milli eğitimden ve bu geri kalmışlıktan bu pespaye hayattan kurtulmak elbette mümkün. Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın sözünü dinlersek işlem tamam: "Türk milleti başına geçireceği insanların kanındaki cevher-i asliye dikkat etmelidir."