Şimdiki İspanya'nın bulunduğu topraklarda hüküm süren Endülüs'te felsefe, hükümdarların ilgi alanlarından birini oluşturmaktadır.
Mesela Endülüs Emevi Emirlerinden II. Abdurrahman (822-852) Yunan felsefesi üzerine yapılan çalışmalara hayranlık duyan birisidir ve adamları Doğu şehirlerine yeni ve nadir bulunan kitapları toplamak için seyahatler düzenlemektedirler. Kurtuba'da Emir tarafından çeviri için bir Arapça okulu açılır ve Rumlar tarafından yapılmış bir çok bilimsel ve felsefi eser Arapça'ya çevrilir, diğerleri de Doğudan getirilir. (Prof. Dr. S. Muhammed İmamüddin; Endülüs Siyasi Tarihi Rehber yay. s.130)
II. Abdurrahman zamanında başlayan Yunanca öğrenimi, Halife III. Abdurrahman (926-961) döneminde de himaye gördüğünden iyice gelişmiş, Yunanca'dan Arapça'ya yapılan tercüme faaliyetleri yaygınlaşarak kütüphanelerde çok sayıda kitap toplamıştır. Bu çalışmalarda Yahudiler önemli görevler almışlardır. (A.g.e s.187)
II. Hakem (961-976) ise Sokrat ve Eflatun'a ilgi duymaktadır. Çeviri ve telif faaliyetlerini devam ettirmiştir. Onun zamanında Aristo ve Öklid'in eserlerini çevirmek için bir büro oluşturulur. A.g.e s.211)
Bu tür çalışmalar Endülüs'te ulema, fukaha ve Müslüman halk tarafından tasvip görmemektedir. (A.g.e s.214)
Halife Mansur ise ilk dönemde ulemanın onayını kazanmak için serbest düşünürlere ve felsefecilere karşı toleranssız davranma tutumunu benimsemişse de sonraları onları cesaretlendirmiş ve himaye etmiştir.
Şüphesiz Endülüs'te felsefenin etkinleşmesi Muvahhidler döneminde görülecektir. Şöyle ki:
II. Hakem'den beri yaygınlaşan felsefi eserleri anlama ve yorumlama konusunda filozof İbn Bacce'ye gelinceye kadar dikkate değer bir gelişme olmamıştır. Diğer düşünürler de bir çok çalışmalarda bulundukları halde Aristo'yu anlamada İbn Bacce çok ileri bir noktadadır. İbn Tufeyl; İbn Bacce'nin o döneme kadar Endülüs'te felsefi disiplinlerde yetişmiş en güçlü fikir adamı olduğunu kaydeder. (Diyanet İslam Ans. İbn Bacce isimli makale)
Aristo'nun çeşitli eserlerini şerheden İbn Bacce bunları model alarak bazı telif çalışmalarında da bulunmuştur. Böylelikle İbn Rüşd ile zirveye ulaşacak olan Aristo şarihliği bakımından öncü bir konumda yeralmaktadır. Ona göre gerçeğe sufilerin önerdiği keşf ile değil, arzuların ve ihtirasların denetiminde olmadan "saf düşünce" ile varılabilir. İbn Bacce; hakikate aklın dışında hiçbir şeyle varılamayacağını savunur. Bu noktada İmam-ı Gazali'yi eleştirerek "Bize Ebu Hamid El-Gazali denen adamın kitapları ulaştı, insanlardan itizal ederek büyük hazlara vardığını söyler. Bunların hepsi birer zandır, hak yerine kendince ikame ettiği şeylerdir" der ve tasavvufu bir hata, ucuz mutluluk vaad eden bir yol olarak nitelendirir. (Ali Bulaç, DM/Felsefe-Vahiy-Akıl İlişkisi-Beyan yay. s.192)
Geliştirdiği "Münzevi Adam" modelindeki gayesi akıldan başka bir unsura gerek duymaksızın hakikate vasıl olunabileceğini ispatlamaktır. İbn Bacce, cemiyetten ayrılmış olan ve her türlü fenalıktan uzak münzevi adamı göz önüne alır. İnziva hayatını tavsiye etmez, fakat toplumsal hayatın mahsurları içerisinde onlardan korunarak insanın hakikate nasıl ulaşabileceği hakkındaki teorisini ortaya koyar. (Diyanet İslam Ans. A.g.m.)
Kendisini önemli kılan unsurlardan ilki Endülüste mevcut İslam tefekkürüne İmam-ı Gazali'nin kazandırdığı perspektiften tamamen farklı bir yön edindirmiş ve ülkenin gündemine felsefeyi sokmuştur. Ayrıca Batı da Muhteşem Gazali'yi ilk eleştiren filozof olarak ün yapmıştır. Buna dayanarak İbn Bacce'nin İmamı Gazali ile hesaplaşmasının İbn Rüşd'e bir ön hazırlık olduğu söylenebilir.
Hayatı boyunca bir çok defa halk tarafından tenkid edilen filozof, şair Ülfet bin Hakem tarafından da dinsizlikle suçlanmıştır. (Ord. Prf. M. Ziya Ülken - İslam Düşüncesi, Ülken yay. s.227)
İlan Bacce'yi takip eden dönemde İbn Tufeyl felsefe de söz sahibidir. Muvahhidi halifesi Ebu Yakup Yusuf'un sarayında baş hekim olarak görevlendirilmesi onun hayatında bir dönüm noktasıdır. Felsefeye büyük ilgi duyan halife, İbn Tufeyl'i himayesine alır, sultanın özel hekimi ve veziri olur. Aynı zamanda en mahrem dostlarındandır. (Diyanet İslam Ans. "İbn Tufeyl" isimli makale)
Felsefi görüşlerini bir olayı hikaye ederek anlatma yolunu seçen İbn Tufeyl "Hayy b.Yakzan" adlı eserini kaleme almıştır. Daha önceleri İbn Sina'da, Suhreverdi'de İbn Bacce'de görülen bu yöntemde hikaye kahramanları birer semboldür. Mesela romanda geçen Hayy; filozofu, Absal; sufiyi, Salaman; fakihi temsil eder. Aslında kişiler felsefe, tasavvuf ve şeriatın imgesel ifadeleridir.
"Issız Adaya bir şekilde bebek olarak bırakılan Hayy b. Yakzan burada bir ceylan tarafından büyütülür. Zamanla anne ceylanı taklid eden onun gibi sesler çıkaran kahramanımız bir süre sonra hayvanlarla kendisi arasındaki farklılıkların ayırdına varır. Kendi kendine utanma duygusunu keşfeder, avret yerlerini örter. Doğayı ve çevreyi devamlı gözlemleyen Hayy yedi yaşına geldiğinde sarmaşıklardan kuşak, ağaç dallarından sopa yapmayı, ellerini kullanmayı öğrenir.
Hayy b. Yakzan'ı sarsan en büyük olay şüphesiz ceylanın ölümüdür. Bu durumu uzun süre açıklayamaz, sonra ceylanın vücudunu yararak kalbini keşfeder ve ona hayat veren şeyin "ruh" olduğunu anlar.
Dış dünyada olup bitenleri gözlem ve deney yoluyla tanımaya çalışan Hayy b. Yakzan'ın vardığı en önemli sonuç "Allah" fikrine ulaşmasıdır. Ona göre her yaratılmış için bir yaratıcı bulunması kaçınılmazdır.
Otuz beş yaşına bastığında Hayy b. Yakzan için varılacak aşama Yüce Varlığı, duyu, tahayyül ve akıl yürütmelerin ötesinde "salt yoğun tefekkür"le bulmak olacaktır. Kendisi tabiatı, yıldızları, güneşi vs. gözlemleyerek bir takım ahlaki ilkelere varır.
Bu bilgiler peygamberlerin getirdiği prensiplerden başkası değildir.
Gök cisimlerinin Yaratıcıyı biliyor olması fikri Hayy'ın kendi hareketlerini onlara benzetmeye iter. Bundan yola çıkarak "ibadet" kavramına ulaşır, giderek daha düzenli biçimde bir takım ritüeller geliştirir. Sonunda Allah'ın ahlakı ile ahlaklanmanın gerekliliğine ulaşır. Yaşadığı bu olağan üstü maceranın sonunda Hakikat'in Bilgisini elde eder.
Günün birinde Adaya kendisi gibi bir insan olan "Absal" gelir. Absal, Hayy'a konuşmayı, medeni hayatı, kültürel ve ahlaki bilgileri öğretir. Devamında anlaşılır ki Müslüman olan Absal'ın peygamberin tebliğiyle vardığı hakikatlere Hayy b.Yakzan önce gözlem ve akıl, sonra müşahade ve aydınlanma yoluyla varmıştır! Sadece; Absal'ın iman ettiği dinin Allah, melekler, kitaplar, resuller, ahiret, cenneti ve cehenneme ilişkin bir bildiklerinin tümü Hayy'ın müşahade ettiklerinin birer simgesidir." (Daha geniş bilgi için bkz İbn Tufeyl, Hayy bin Yakzan)
Özetle İbn Tufeyl kurgu romanında; dinin tebliğ ettiği gerçeklere filozofların aklıyla varabileceğini iddia etmektedir. Hatta bu mantığın bir uzantısı olarak nübüvvetin gerekliliği tartışma konusu olmaktadır. Diğer bir mesele ise, Hakikate ulaşmada felsefeyi de din kadar yetkin görmesidir. Ona göre yöntemleri farklı olsa da din de felsefe de doğru yorumlandığında insanı hakikate taşır. Hatta; "filozof aklıyla helal ve haramları dahi bilebilir" diye düşünmektedir. (Ali Bulaç; a.g.e s.222)
Yarın: İbn Rüşd ve İbn Tüfeyl