Yıllarca nüfus planlaması adı altında hem ülkemizde hem de dünya genelinde nüfus artışının önü kesilmeye çalışıldı. Gelinen noktada, kapitalist ve küreselci anlayışların sebep olduğu "kaynakların ve gelirin adil paylaşılmaması" neticesinde nüfusun yeterli artmaması bir krize dönüşmüş durumda.
Konu Birleşmiş Milletler'in de gündemindeydi ve bu konuda bir rapor hazırlandı.
BM Nüfus Fonu (UNFPA), ebeveynliğin yüksek maliyeti, iş güvensizliği, pahalı konutlar, dünyanın durumuna ilişkin endişeler ve uygun bir eşin olmaması gibi faktörlerin, insanların çocuk sahibi olmama arzusundan öte, istedikleri ailelere sahip olmalarını engellediğini bildirdi.
The Guardian gazetesine göre rapor için YouGov tarafından 14 ülkede bir anket gerçekleştirildi. Çocuk sahibi olmanın önündeki en büyük engel "para" olarak belirtildi. İnsanların yüzde 39'u mali kısıtlamaların ya istediklerinden daha az çocuk sahibi olmalarına yol açtığını ya da bunun muhtemel olduğunu söyledi.
UNFPA İcra Direktörü Dr. Natalia Kanem, "Pek çok ülke yaşlanan ve küçülen nüfus, işgücü kıtlığı ve artan sağlık ve emeklilik maliyetleri ile boğuşuyor. Bunlar gerçek kaygılar, ancak bazılarını yanlış sonuçlara götürüyorlar" dedi.
BM raporunda ifade edilen ve nüfusu tehdit eden bu gerekçeler ülkelerin yöneticileri tarafından bir çözüm beklerken, maalesef hiçbir adım atılmamaktadır. Hatta gelir adaletsizliği daha da artmakta, kaynak paylaşımları, hakimiyet mücadeleleri, küresel bilek güreşleri insanların güvenliğini ve geleceğini artan oranda tehdit etmektedir.
Dünya genelinde BM raporuna yansıdığı şekliyle durum buyken, nüfus krizi ülkemiz için de büyük bir endişe kaynağıdır.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verileri de bu krizi yansıtmaktadır.
TÜİK'in açıkladığı doğum istatistiklerine göre, 2024 yılında canlı doğan bebek sayısı 937 bin 559 olarak kayıtlara geçti.
Bir kadının doğurgan olduğu dönem (15-49 yaş grubu) boyunca doğurabileceği ortalama çocuk sayısını ifade eden "toplam doğurganlık hızı", 2001'de 2,38 çocukken 2014'ten itibaren aralıksız düşüş eğilimine girerek 2024'te 1,48 çocuk olarak gerçekleşti. Bu durum, son 8 yıldır nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,1'in altında kaldığını gösterdi. Resmi istatistiklere göre, Türkiye'de 2014 yılından bu yana 11 yıldır doğum oranları sürekli azalıyor. Kısaca Türkiye'de nüfus yaşlanıyor.
Doğurganlık hızımız, Avrupa Birliği ülkelerin doğurganlık hızı ortalaması olan 1,38'e göre daha iyi ama nüfusun yenilenme düzeyinin çok altında.
Avrupa ülkelerinin nüfusunun yaşlandığını epey zamandır biliyorduk ama şimdi Türkiye de bu tehlikeli sürecin içinde hızla bataklığa saplanıyor.
Doğumlarını 2001 yılında gerçekleştiren annelerin ortalama yaşı 26,7 iken 2024 yılında 29,3 oldu. İlk doğumunu 2024 yılında gerçekleştiren annelerin ortalama yaşı ise 27,3 oldu. Evlilik yaşı da doğum yaşı da artmaya devam ediyor.
Doğurganlık hızının azalmasında ekonomik imkansızlıkların en önemli etken olduğunu vurguladığımızda, hükümet yandaşları hemen "Varlıklı olanlar daha az çocuk yapıyor" savunmasına geçiyor.
Türkiye'de 7 milyon aile açlık sınırının altında konumlanmış asgari ücretle geçinmeye çalışıyor. Milyonlarca emeklimizin aylık geliri 15 bin lira civarında. TÜİK'in atıl iş gücü kapsamında gerçekte 13 milyondan fazla işsizimiz var. Yani nüfusun yüzde 90'ından fazlasının durumu bu.
Bu dar gelirli nüfusun en büyük sıkıntısı gelire ulaşamama ve çocuk sahibi oma konusunda temkinli olmalarının sebebi de ekonomik nedenler.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın ifade ettiği gibi "Yüzde 10'luk kesimin zenginliğini, yüzde 90'a pazarlıyorlar."
Doğum hızı konusunda herkesi aynı kefeye koyamayız; varlıklı ailelerin evlenmemesi, çocuk sahibi olmaması farklı, dar gelirlilerin farklı.
Dar gelirlilerin çoğunun sıkıntısı ekonomik nedenler. Bu sadece Türkiye'de değil, BM raporunda ifade edildiği gibi dünya genelinde de böyle.
Varlıklı ailelerin çocukları ise, evlenmek istemiyor, rahat olmak istiyor, kariyer yapmak istiyor, güzelliğinin bozulmasını istemiyor, sorumluluk almak istemiyor ve daha birçok neden sayılabilir. Bunları göstererek, dar gelirlilerin sıkıntılarını görmezden gelmek, ülkemizdeki nüfus sorununa gerçek bir çözüm getirmez.
Hükümet 2025 yılını "Aile Yılı" ilan etti. Geçtiğimiz yılı da "Emekliler Yılı" ilan etmişlerdi, bu şekilde ilan ederek sorunlar çözülüyor mu? Gördük ki çözülmüyor.
Evlilikler teşvik edilmeden, ailelerin geliri yükseltilmeden, barınma sorunları halledilmeden, çocuklar için gerekli destekler sağlanmadan, adalet ve demokrasi ile geleceğe güven sağlanmadan asla ve asla nüfus krizi önlenemez.
Bu sorunun gerçek çözümü, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'ni ve Sosyal Devlet Milli Devlet tezini parti programına alan Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) ve lideri Hüseyin Baş'tadır.
- Ortadoğu yeni bir savaşa mı hazırlanıyor? / 13.06.2025
- Ekonomik sıkıntılar nüfus krizini tetikliyor / 12.06.2025
- Atatürk’ün Müslümanlığı hepinize nal toplatır / 11.06.2025
- Suçlar, 10. Yargı Paketi ile önlenebilir mi? / 05.06.2025
- Mücadele enflasyonla mı, vatandaşla mı? / 04.06.2025
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025
- Yüksek faizle üretim ekonomisi olmaz, işsizlik azalmaz! / 31.05.2025
- ‘Anayasanın hangi maddesi?’ dendiğinde İmralı’dan ses geliyor / 30.05.2025
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025