İnsan yaşamı sebep ve sonuç üzerine kurulu birçok olayın üstüne kurulur.
Biz geçmişte yaşananları anlayıp, geride kalan izlerin nelere gebe olduğunu, bazı eylem ve düşüncelerin bizi nereye götürdüğünü göremez isek gelecekte nelerle karşılaşacağımızı tahmin edemeyiz.
Yaşamdaki tutsaklık zincirlerini kırmaya çalışırken; bize dikte ettirilen davranış ve düşünce biçimleri ile bir de bakarsınız ki kendimize farklı bir hapishane yaratmışız. Özgürlük şemsiyesinin altına sığınanlara bir bakın. Çoğu özgürlüğü tehdit eden düşünce ve davranış sahipleridir. Yağmur geçinceye kadar şemsiyeden yararlanır, daha sonra ilk önce şemsiyeyi kırarlar.
Bir daha yağmur yağmaması ve şemsiyeye ihtiyaç duyulmaması için gerekeni yapmaktan kaçınmazlar.
Baktığınızda altılı masadaki aktörlerin tutarlı bir hükümet modelleri olmadığını, parti programlarının birbiri ile bağdaşmadığını, siyasetin tilkilerinin yayınlanan mutabakat metninin altının ne kadar boş olduğunu fark ederek bıyık altından gülümsediklerini görür gibiyiz.
Cumhurbaşkanı adayının açıklandığı gecede bir yanda Saadet Partisi'nin önündeki söylemlere, öte yanda CHP önündeki konuşmalara baktığımızda aradaki bariz farklılığı görebiliyorsunuz.
Zaten bunu göremiyorsanız körsünüz demektir, fazla bir şey söylemeye gerek yoktur.
***
Depremin üstünden bu kadar zaman geçmesine rağmen gerekli yaşam koşullarının tesis edilememiş olması akılda kocaman bir soru işareti oluşturuyor. Cumhur İttifakı'na inanan seçmeni de yaralamış durumda.
Özellikle bizzat deprem bölgesine giden, alel acele enkaz kaldırma çalışmalarında parçalanmış insan bedenlerinin çöp gibi tutup adeta kimse görmesin diye sergileyen görüntüler, ne kadar insanlıktan ve dinden çıktığımızın, ölülerimize gerekli saygının bile gösterilemediğinin adeta ispatı. Gölcük depreminde ki görüntülerin tekrarı.
Bu konuda neden acele edildiğinin, enkazın bir yerden diğerine taşınmak için neden bunca çaba harcandığını anlamak da mümkün değil. Görünen o ki, bir an evvel yerine yeni binaların dikilmesi gayreti içindeler. Nasıl olsa bir kırk-elli sene daha idare eder…
Gölcük depremini birebir yaşamış birisi olarak manzaranın daha kötü olduğu gerçeği gizlenemez. Aksaklıkları görmek başka, teşhis koymak ve gerekli tedbirleri almak başka bir iş… Görevde yetkililere düşüyor tabii ki…
***
Geçmişi iyi anlamak, planlama yapmak, bunun için doğru insanları bulup danışmak şart. Bir yanda yine 'çok katlı binalar yapacağız' diyerek tarım alanlarını ve ormanları, yıkılmış alanları yeniden imara açmak ne kadar doğru bunu olacak bunu düşünmek gerekir. Yıkımların arkasında bariz imalat hataları olduğu, buna neden olanlar hakkında geçmişe yönelik cezalar uygulamak belki yakınlarını kaybedenlerin yüreğine biraz su serpebilir. Ancak yaşanan gerçeği asla değiştirmeyecek.
Bir ara Mimarlık fakültesinde mezuniyet jürisine çağrılmış, gençlerin heyecan içinde hazırladıkları limanla ilgili bir proje hakkında görüşlerimizi belirtmiştik. O günleri anımsayınca bugünlerde yaşadıklarımıza açıkçası pek hayret etmiyorum.
Mimar Sinan'ın eserleri yüzlerce yıldır ayakta dururken, son model araç ve gereç kullanılarak yapılan modern binaların yıkılmakta olması bana açıkçası hiç de mantıklı gelmiyor. Demek ki o yıllardan bu yana her kademesi ile yaşam için gerekli olan yapıları üst üste koymaktan başka bir gelişme gösterememişiz.
Özellikle deprem konusunda üniversitelerin mimarlık ve inşaat bölümlerine daha çok Japon profesör getirmemiz, Hukuk fakültelerine de mimarlık ve inşaat konusunda yeni düzenlemeler yapacak uzmanlar bulmak zorundayız.
- Gençlik ve milli demokrasi… / 19.06.2025
- Savaş tamtamları… / 18.06.2025
- Ölenlerin yaşamı… / 06.06.2025
- Söz veren mi, sözünü tutan mı değerli? / 31.05.2025
- Arifler ve âlimler… / 20.05.2025
- Bir öğün, üç tabak yemek… / 13.05.2025
- Zirvede olmak… / 09.05.2025
- Bir saldırının düşündürdükleri… / 06.05.2025
- Yörükler… / 02.05.2025