Kurtuluş savaşından önce memleketimiz itilaf devletleri tarafından baştan sona işgal edilmişti. Milli mücadele azim ve kararlılığı içerisinde bulunan Mustafa Kemal Atatürk, her fırsatı değerlendirerek milletimizin azmini uyarmak için olağan üstü çabalar sarf etti. Yaşanan ne kadar olumsuzluk varsa onun azminden hiçbir şey eksiltmiyor, milletimizin kurtuluş mücadelesinde yer alması için onları sürekli uyarmaya ve kıyama davet ediyordu.Mustafa Kemal Atatürk, memleketimizi düşman işgalinden kurtarmak için sürekli hareket halinde, ülkeyi baştan ayağa dolaşmaktadır. Bu mücadele kapsamında Adana'dan yola çıkarak İstanbul'a hareket eder. 13 Ekim 1918 günü İstanbul'a geldiğinde karşılaştığı manzara; düşman gemilerinin İstanbul'u kuşatma altına aldıklarıdır. Manzaranın ürkütücü görüntüsü karşısında Mustafa Kemal Atatürk asla ümidini yitirmemiş ve tarihe altın harflerle geçen şu sözü söylemiştir: "Geldikleri gibi giderler"Gerçekten de verilen şanlı bir mücadele sonucunda düşman donanmaları ve askerleri Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi "Geldikleri gibi gittiler.""Geldiği gibi gitmek" bir yerde de ilahi kaderin tecellisidir. Yukarıdaki tarihi hadiseyi aktarmakla gayemiz; hem hafızalarımızı tazelemek, hem de dersler çıkartmaya çalışmaktır. Buradan iktidar sahiplerine ve iktidara gelmek için çeşitli işler karıştıranlara bir çift söz söylemeden geçemeyeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti Devletindeki iktidarların Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra dış icazetle belirlendiğini sağır sultanlar bile bilmektedir. Oluşan bu yargıyı; tahsillisinden tahsilsizine, gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine, hemen herkes kabul etmektedir. Eğer toplumda böyle bir yargı oluşmuşsa, elbette ki sebepleri vardır. Atalarımız: "görünen köye kılavuz gerekmez" demişler. Çünkü yapılan işler bunu teyit etmektedir. 2002 seçimleri öncesinde yaşananlara baktığımız zaman; Tayyip Erdoğan cezaevinde ABD elçisi tarafından ziyaret edilmiş, milletvekili dahi olmadan ABD de en yüksek seviyede görüşmeler yapmış, çeşitli Yahudi örgütleriyle temaslar kurmuş, iktidara gelince de Yahudiler tarafından üstün cesaret madalyasıyla ödüllendirilmişse, BOP eş başkanlığı görevi verilmişse; rahatlıkla "birileri tarafından getirildi" diyebiliriz. Onlar seçimle geldiklerini dile getirseler de halkımızın temsil hakkının olmadığı, çeşitli medya oyunlarıyla ve demokratik olmayan bir seçimle iktidara gelmeye, sandıkla gelmek denmeyeceği muhakkaktır. Dünya siyasetinde birileri tarafından iktidara getirilenlerin genel kaderi; yine getirenler tarafından götürülmesidir. Saddam, Hüsnü Mübarek, Şah Rıza, vs. Daha birkaç gün öncesine kadar, AKP iktidarı hakkında yapılan kamu oylamalarında, halkın kendi aralarında yaptığı sohbetlerde; birkaç seçim daha olsa yine AKP'nin iktidar olacağından söz ediliyordu. Hatta iktidar 2023 hedeflerini açıklıyordu. Ama onları getirenler bu kadar müsaade etmediler. Getirdikleri gibi götürmeye başladılar. Bunu zaten Sayın Başbakan da dile getiriyor. "Bize yapılan bu operasyon dış kaynaklıdır. Bir ucu dışarda diğer ucu içerde bir ittifak var. Bunları biz çok iyi biliyoruz." Bu gücün ABD olduğunu gözden kaçıranlara da ABD elçisine yönelik "bazıları operasyonlarda görev almaya çalışıyor, herkes işine baksın" deyip onu sınır dışı etmekle tehdit ediyor. Sayın Başbakan'ın telaşını çok iyi anlıyoruz. "Gel" diyenlerin "git" dediklerini de anlıyoruz. Yapılan yaygara ve pişmanlık dahi bir işe yaramayacaktır. Çünkü ilahi kader tecelli edecek: Nasıl geldilerse öyle de gidecekler. Yani sizi koltuğa oturtanlar kim ise onlar da sizi o koltuktan almaya karar vermişse çabalar boşunadır.Yaşananlardan kendine vazife çıkarmaya çalışanlar da bu işin nasıl işlediğini bildiği için onlarda ABD'nin ipine (icazetine) sarılmaya çalışmaktadırlar. Onlara da hatırlatalım: Birileri sizin gelmenize karar vermişse sizin de gitmenize onlar karar vereceklerdir. Milletimizin kaderi bu olmamalıdır. Bu kısır döngünün mutlaka kırılması lazımdır. Milleti idareye talip olanlar ABD ya da başka güçlerin icazetinden vaz geçmelidirler. Milleti idare edeceklerin milletten icazet almasının mutlaka yolu açılmalıdır. Bunu da çözecek tek lider; milli politikası, milli çözümü, Milli Ekonomi Modeli olan Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'tır. Ama bunun gerçekleşmesi için milletten icazet gerekmektedir. Tercih milletimizindir: Ya devlet Baş'a ya kuzgun leşe!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Çok uyardık ama uyanış tam sağlanamadı -2- / 18.07.2025
- Çok uyardık ama uyanış tam sağlanamadı -1- / 17.07.2025
- 15 Temmuz, FETÖ ve Dinlerarası Diyalog / 16.07.2025
- FETÖ belasıyla bir ömür mücadele eden kahraman Prof. Dr. Haydar Baş’tır / 15.07.2025
- Kerbela hakkında bilinmesi gerekenler -15- / 14.07.2025
- Kerbela hakkında bilinmesi gerekenler -14- / 13.07.2025
- Kerbela hakkında bilinmesi gerekenler -13- / 12.07.2025
- Kerbela hakkında bilinmesi gerekenler -12- / 11.07.2025
- Kerbela hakkında bilinmesi gerekenler -11- / 10.07.2025
- Kerbela hakkında bilinmesi gerekenler -10- / 09.07.2025
- Çok uyardık ama uyanış tam sağlanamadı -1- / 17.07.2025
- 15 Temmuz, FETÖ ve Dinlerarası Diyalog / 16.07.2025
- FETÖ belasıyla bir ömür mücadele eden kahraman Prof. Dr. Haydar Baş’tır / 15.07.2025
- Kerbela hakkında bilinmesi gerekenler -15- / 14.07.2025
- Kerbela hakkında bilinmesi gerekenler -14- / 13.07.2025
- Kerbela hakkında bilinmesi gerekenler -13- / 12.07.2025
- Kerbela hakkında bilinmesi gerekenler -12- / 11.07.2025
- Kerbela hakkında bilinmesi gerekenler -11- / 10.07.2025
- Kerbela hakkında bilinmesi gerekenler -10- / 09.07.2025