Yaklaşık on beş yirmi gün kadar önce hac yolcusuyuz diye kaleme alarak veda ettik ve hac ibadetimizi yapmak üzere kutsal topraklara gittik. Hac vazifemizi elimizden geldiği oranda yerine getirmeye gayret ettik. Muhterem Hocamız Prof. Dr. Haydar Baş’la ve diğer dostlarımızla birlikte olmanın da verdiği bir heyecanla gayet muhabbetli ve bereketli anlar yaşadık. Gönlümüzü oralarda bırakarak tekrar vatanımıza döndük.
Ayrılığın hüznünü ailemize, siz dostlarımıza kavuşmanın sevinciyle, görev ve sorumluluklarımızın bilinciyle gidermeye çalışarak normal gündelik yaşamımıza alışmaya çalışacağız.
İmam-ı Azam efendimiz her yıl hac ibadeti için Kufe’den kalkar, kutsal mekânlara gelirdi. Dostları ona bir gün dediler ki: “Ya imam, nasılsa sürekli buraya geliyorsun. Gitme burada kal, sana bir mekân tahsis edelim.” Onun cevap olarak kullandığı şu tespiti çok meşhurdur: “Burada kalıp gönlümün Kufe de olmasından, Kufe’ye gidip gönlümün burada kalması daha iyidir.”
İmam-ı Azam efendimizin bu ifadesine gerçekten ve gönülde katılıyorum. Çünkü vücut ve kalıp olarak Hac da olmak ya da bulunmaktan ziyade gönül olarak da buralarda bulunmak, istenilen ibadetleri yapmaktır asıl olan...
Hac ibadeti, geçmişten geleceğe yaşanan, dinin olmazsa olmaz esaslarından ve İslam’ın şartlarından biridir. Bu ibadette geçmişte yaşanan bazı hallerin ve davranışların sembolik olarak tekrar yaşanması istenilmiştir. Aslında istenilen şey sembolleri aşıp sembollerde gizli bulunan sırrı yaşamaktır.
Kâbe’de tavafın bir bina etrafında belli sayılarda belli şekillerde bir dönmeden başka tevhit sırrını anlamak ve yaşamak olduğunu…
Sefa ve Merve arasında say etmenin iki tepe arasında bir yürüyüş yapmaktan ziyade sırlı ve kutsal bir arayış olduğunu…
Arafat’ta belli bir süre içinde yapılan toplanmanın ve duanın mahşerin bir provası olduğunu…
Mina’da taşlanan şeytanın taş bir sütuna atılan taşlardan ziyade nefislere hükmeden nefsanî ve şeytani unsurlara bir baş kaldırış ve mücadele şuurunun eğitiminin olduğunu…
Kur’an’da ismi geçen yerleri, Kur’an’ın ayetlerinin nazil olduğu mekânları, Peygamber Efendimizin yaşadığı toprakları, mücadelelerinin yaşandığı yerleri görmenin ve ziyarettin bir yerde bir biat (bağlılık) yenilemek olduğunu…
Anlamaya çalışarak, hac görevinin yerine getirilip, herkesin geldiği yerlere dönerek alınan bu şuur ve iman eğitiminin günlük hayata yansıtılması gerekmektedir.
İşte kalıpların ve vücudun burada; gönlün orada kalmasının sırrı da işte buradadır. Biz de gönlümüzü oralarda bırakarak aranıza döndük. Rabbim gönlümüzü oralardan ve oradaki sevdalardan koparmasın…
Ayrılığın hüznünü ailemize, siz dostlarımıza kavuşmanın sevinciyle, görev ve sorumluluklarımızın bilinciyle gidermeye çalışarak normal gündelik yaşamımıza alışmaya çalışacağız.
İmam-ı Azam efendimiz her yıl hac ibadeti için Kufe’den kalkar, kutsal mekânlara gelirdi. Dostları ona bir gün dediler ki: “Ya imam, nasılsa sürekli buraya geliyorsun. Gitme burada kal, sana bir mekân tahsis edelim.” Onun cevap olarak kullandığı şu tespiti çok meşhurdur: “Burada kalıp gönlümün Kufe de olmasından, Kufe’ye gidip gönlümün burada kalması daha iyidir.”
İmam-ı Azam efendimizin bu ifadesine gerçekten ve gönülde katılıyorum. Çünkü vücut ve kalıp olarak Hac da olmak ya da bulunmaktan ziyade gönül olarak da buralarda bulunmak, istenilen ibadetleri yapmaktır asıl olan...
Hac ibadeti, geçmişten geleceğe yaşanan, dinin olmazsa olmaz esaslarından ve İslam’ın şartlarından biridir. Bu ibadette geçmişte yaşanan bazı hallerin ve davranışların sembolik olarak tekrar yaşanması istenilmiştir. Aslında istenilen şey sembolleri aşıp sembollerde gizli bulunan sırrı yaşamaktır.
Kâbe’de tavafın bir bina etrafında belli sayılarda belli şekillerde bir dönmeden başka tevhit sırrını anlamak ve yaşamak olduğunu…
Sefa ve Merve arasında say etmenin iki tepe arasında bir yürüyüş yapmaktan ziyade sırlı ve kutsal bir arayış olduğunu…
Arafat’ta belli bir süre içinde yapılan toplanmanın ve duanın mahşerin bir provası olduğunu…
Mina’da taşlanan şeytanın taş bir sütuna atılan taşlardan ziyade nefislere hükmeden nefsanî ve şeytani unsurlara bir baş kaldırış ve mücadele şuurunun eğitiminin olduğunu…
Kur’an’da ismi geçen yerleri, Kur’an’ın ayetlerinin nazil olduğu mekânları, Peygamber Efendimizin yaşadığı toprakları, mücadelelerinin yaşandığı yerleri görmenin ve ziyarettin bir yerde bir biat (bağlılık) yenilemek olduğunu…
Anlamaya çalışarak, hac görevinin yerine getirilip, herkesin geldiği yerlere dönerek alınan bu şuur ve iman eğitiminin günlük hayata yansıtılması gerekmektedir.
İşte kalıpların ve vücudun burada; gönlün orada kalmasının sırrı da işte buradadır. Biz de gönlümüzü oralarda bırakarak aranıza döndük. Rabbim gönlümüzü oralardan ve oradaki sevdalardan koparmasın…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Hüseyin Baş Lozan’da oynanmak istenen İngiliz oyununu anlattı / 03.09.2025
- Zafer sadece savaşla değil, ekonomi ile de kazanıldı / 02.09.2025
- Ölüme hazırlık nasıl olur? / 01.09.2025
- Atatürksüz Zafer Bayramı kutlamanın anlamı olmaz / 30.08.2025
- Millete rağmen bir şey yapmak ayıptır günahtır / 29.08.2025
- Allah ile kulu arasındaki yakınlık / 28.08.2025
- Şüphesiz Rabbim duayı işitendir / 27.08.2025
- Her şeye rağmen hayra çağıranlardan olunuz / 26.08.2025
- İsrail vuruyor, dinli dinsiz bütün iktidarlar seyrediyor / 25.08.2025
- Kokuşmuş ve eskimiş siyasete mecbur değilsiniz / 24.08.2025
- Zafer sadece savaşla değil, ekonomi ile de kazanıldı / 02.09.2025
- Ölüme hazırlık nasıl olur? / 01.09.2025
- Atatürksüz Zafer Bayramı kutlamanın anlamı olmaz / 30.08.2025
- Millete rağmen bir şey yapmak ayıptır günahtır / 29.08.2025
- Allah ile kulu arasındaki yakınlık / 28.08.2025
- Şüphesiz Rabbim duayı işitendir / 27.08.2025
- Her şeye rağmen hayra çağıranlardan olunuz / 26.08.2025
- İsrail vuruyor, dinli dinsiz bütün iktidarlar seyrediyor / 25.08.2025
- Kokuşmuş ve eskimiş siyasete mecbur değilsiniz / 24.08.2025