Hasan-ı Basri
Ey müminlerin emiri! Şu anda sen bir mühlet içindesin. Fırsat eldeyken ve ecel gelip çatmadan, fırsat elden gitmeden Allah-ü Teala'nın kulları hakkında adaletle hüküm ver! Onlar hakkında zalimlerin tuttuğu yolu tutma! Böyle yaparsan hem kendi günahını, hem de başka günahları yüklenirsin... Senin felaketine sebep olan şeylerden istifade eden insanlar seni gaflete düşürmesin. Kendileri dünya menfaatlerini elde etmek için seni ahirette kavuşacağın nimetlerden uzaklaştırırlar. Bu günkü gücüne kuvvetine bakma, ahirette halinin ne olacağını düşün ve ona göre iş yap. Ölüm bir ağ gibi seni sarmış her an yaklaşmaktadır. Hesap vereceksin.
Ey müminlerin emiri! Sana şefkat edip, elimden gelen nasihatı yaptım. Bu mektubumu dostunu tedavi eden tabibin ilacı gibi kabul et. O, dostunu şifaya kavuşturmak için acı ilaç içirir.
Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun ey müminlerin emiri".
Basra'da bulunduğu sırada evlenen Hasan-ı Basri hazretleri Said ve Abdullah isminde iki oğlu ile bir kızı oldu. Mütevazı bir evde yaşadığı gibi evinde hiç misafiri eksik olmazdı. Tek başına yemek yediği görülmedi. Onun iki türlü meclisi vardı. Birincisi mütevazı ve kerpiçten yapılmış olan evi, ikincisi ise mescidiydi. Mesciddeki meclisi umumi olup ona herkes gelebiliyor ve orada her ilimden konuşulabiliyordu. Evindeki meclis ise hususiydi. Daha ziyade ihvan (kardeşler) ismini alanlar oraya gelebiliyordu. Bazan evinin misafirlerle dolup taştığı da olurdu. Hatta öyle zamanlar olurdu ki, sabahın erken saatlerinde gelenler bir türlü evden ayrılmak istemezlerdi. Bir defa oğlu onlara; "Şeyhi biraz rahat bırakınız. Onu çok yordunuz. Zira daha bir şey yememiş ve içmemiştir" dedi. Hasan-ı Basri hazretleri oğlunun bu müdahalesini uygun bulmayıp; "Sus. Allah'a yemin ederim ki, onları görmekten gözüme daha güzel gelen bir şey yoktur" diye oğlunu ikaz etti.
Hasan-ı Basri hazretlerinin sohbetlerini cinler dahi dinlerdi. Talebelerinden birisi şöyle anlattı: "Bir gün sabah namazı vaktinden önce Hasan-ı Basri hazretlerinin devamlı olarak namaz kıldıkları mescide vardım. Mescid daha açılmamıştı. Kapının üzerinde kilit vardı. Beklemeye başladım. İçerideki büyük bir kalabalıktan yüksek amin sesleri geliyordu. Biraz sonra Şeyh hazreteleri yalnız olarak dışarı çıktı. Ben büyük bir merakla amin seslerini kimin tarafından söylendiğini sordum. Şeyh hazretleri bana; "Ya Abdullah kimseye söyleme. Her gün cinler gelir, benden dua etmemi isterler. Ben de dua ederim, onlar "amin" derler" buyurdu.
Bir gün Hasan-ı Basri hazretlerine birisi gelip; "Filan kimse seni çekiştirdi, gıybet etti" deyince; "Sen o zatın evine niçin gitmiştin?" diye sordu. O şahıs; "Misafir olarak davet etmişti" dedi. Sonra, ne ikram ettiğini sorunca; "Çeşitli yemekler ve meşrubat..." cevabını aldı ve buna karşı; "Bu kadar yemeği içinde sakladın da, bir çift sözü saklayamayıp bana mı getirdin?" dedi. Daha sonra kendisinin aleyhinde konuşan bu kimseye, bir tabak taze hurma ile birlikte özür dileyerek, şöyle haber gönderdi; "Duyduğuma göre sevaplarını, benim amel defterime geçirmişsin! İsterdim ki, karşılık vereyim! Kusura bakmayın! Bizim hediyemiz sizinki kadar çok olmadı."
İbn-i Şirin ve Şabi gibi zatlarla da görüşüp sohbet eden Hasan-ı Basri hazretleri pek çok talebe yetiştirdi. Onun yetiştirdiği zatlardan iki yüz otuz altısının isimleri kitaplara geçmiştir. Bunlardan altmış sekizinin hadis rivayetleri Kütüb-i Sitte adı verilen meşhur hadis-i şerif kitaplarında yer almaktadır.
Devam Edecek
Ey müminlerin emiri! Şu anda sen bir mühlet içindesin. Fırsat eldeyken ve ecel gelip çatmadan, fırsat elden gitmeden Allah-ü Teala'nın kulları hakkında adaletle hüküm ver! Onlar hakkında zalimlerin tuttuğu yolu tutma! Böyle yaparsan hem kendi günahını, hem de başka günahları yüklenirsin... Senin felaketine sebep olan şeylerden istifade eden insanlar seni gaflete düşürmesin. Kendileri dünya menfaatlerini elde etmek için seni ahirette kavuşacağın nimetlerden uzaklaştırırlar. Bu günkü gücüne kuvvetine bakma, ahirette halinin ne olacağını düşün ve ona göre iş yap. Ölüm bir ağ gibi seni sarmış her an yaklaşmaktadır. Hesap vereceksin.
Ey müminlerin emiri! Sana şefkat edip, elimden gelen nasihatı yaptım. Bu mektubumu dostunu tedavi eden tabibin ilacı gibi kabul et. O, dostunu şifaya kavuşturmak için acı ilaç içirir.
Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun ey müminlerin emiri".
Basra'da bulunduğu sırada evlenen Hasan-ı Basri hazretleri Said ve Abdullah isminde iki oğlu ile bir kızı oldu. Mütevazı bir evde yaşadığı gibi evinde hiç misafiri eksik olmazdı. Tek başına yemek yediği görülmedi. Onun iki türlü meclisi vardı. Birincisi mütevazı ve kerpiçten yapılmış olan evi, ikincisi ise mescidiydi. Mesciddeki meclisi umumi olup ona herkes gelebiliyor ve orada her ilimden konuşulabiliyordu. Evindeki meclis ise hususiydi. Daha ziyade ihvan (kardeşler) ismini alanlar oraya gelebiliyordu. Bazan evinin misafirlerle dolup taştığı da olurdu. Hatta öyle zamanlar olurdu ki, sabahın erken saatlerinde gelenler bir türlü evden ayrılmak istemezlerdi. Bir defa oğlu onlara; "Şeyhi biraz rahat bırakınız. Onu çok yordunuz. Zira daha bir şey yememiş ve içmemiştir" dedi. Hasan-ı Basri hazretleri oğlunun bu müdahalesini uygun bulmayıp; "Sus. Allah'a yemin ederim ki, onları görmekten gözüme daha güzel gelen bir şey yoktur" diye oğlunu ikaz etti.
Hasan-ı Basri hazretlerinin sohbetlerini cinler dahi dinlerdi. Talebelerinden birisi şöyle anlattı: "Bir gün sabah namazı vaktinden önce Hasan-ı Basri hazretlerinin devamlı olarak namaz kıldıkları mescide vardım. Mescid daha açılmamıştı. Kapının üzerinde kilit vardı. Beklemeye başladım. İçerideki büyük bir kalabalıktan yüksek amin sesleri geliyordu. Biraz sonra Şeyh hazreteleri yalnız olarak dışarı çıktı. Ben büyük bir merakla amin seslerini kimin tarafından söylendiğini sordum. Şeyh hazretleri bana; "Ya Abdullah kimseye söyleme. Her gün cinler gelir, benden dua etmemi isterler. Ben de dua ederim, onlar "amin" derler" buyurdu.
Bir gün Hasan-ı Basri hazretlerine birisi gelip; "Filan kimse seni çekiştirdi, gıybet etti" deyince; "Sen o zatın evine niçin gitmiştin?" diye sordu. O şahıs; "Misafir olarak davet etmişti" dedi. Sonra, ne ikram ettiğini sorunca; "Çeşitli yemekler ve meşrubat..." cevabını aldı ve buna karşı; "Bu kadar yemeği içinde sakladın da, bir çift sözü saklayamayıp bana mı getirdin?" dedi. Daha sonra kendisinin aleyhinde konuşan bu kimseye, bir tabak taze hurma ile birlikte özür dileyerek, şöyle haber gönderdi; "Duyduğuma göre sevaplarını, benim amel defterime geçirmişsin! İsterdim ki, karşılık vereyim! Kusura bakmayın! Bizim hediyemiz sizinki kadar çok olmadı."
İbn-i Şirin ve Şabi gibi zatlarla da görüşüp sohbet eden Hasan-ı Basri hazretleri pek çok talebe yetiştirdi. Onun yetiştirdiği zatlardan iki yüz otuz altısının isimleri kitaplara geçmiştir. Bunlardan altmış sekizinin hadis rivayetleri Kütüb-i Sitte adı verilen meşhur hadis-i şerif kitaplarında yer almaktadır.
Devam Edecek