Hatim-i Esam Hz.
Hatim dedi ki, yedinci faydam; insanlara baktım, gördüm ki, herkes yiyip içmek, para kazanmak için uğraşıyor. Bu yüzden haram ve şüpheli şeyleri de alıyorlar ve zillete, hakaretlere katlanıyorlar. Şu ayet-i kerimeyi düşündüm: "Allah-ü Teala tarafından rızkı gönderilmeyen yeryüzünde bir canlı yoktur". Kur'an-ı Kerim'in Allah kelamı olduğunu ve elbette doğru olduğunu ve o canlılardan biri olduğumu bildim. Rızkımı göndereceğine güvenerek, O'nun emrettiği gibi çalıştım deyince, Şakik, ne iyi yapmışsın ve ne iyi söylüyorsun, sekizinci faydayı da söyle dedi.
Hatim dedi ki, sekizinci faydam; insanlara baktım, herkesin bir kimseye veya bir şeye güvendiğini, sırtını ona dayadığını gördüm. Bazıları altınlarına, mal ve mülküne, bazıları sanatına ve kazancına, bazıları mevki ve rütbelerine, bazıları da kendi gibi bir insana güveniyor. Sonra şu ayet-i kerimeyi düşündüm: "Allah-ü Teala, yalnız kendisine güvenenlerin her zaman imdadına yetişir." Her zaman ve her işimde yalnız Allah-ü Teala'ya güvendim. O emrettiği için çalıştım, sebeplere yapıştım. Fakat yalnız O'na güvendim. O'ndan istedim ve O'ndan bekledim.
Şakik bu sözleri işitince ya Hatim, Allah-ü Teala, her işinde imdadına yetişsin! Hazret-i Musa'nın Tevrat'ına, Hazret-i İsa'nın İncil'ine, Hazret-i Davud'un Zebur'una ve Hazret-i Muhammed aleyhisselamın Kur'an-ı Kerim'ine baktım. Bu dört kitabın bu sekiz temel üzerinde bulunduğunu gördüm. Bu sekiz esası ezberleyip bunlara uyanlar, hayatlarını bunların üzerine kuranlar, bu dört kitaba uymuş, emirlerini yapmış olurlar dedi.
Bir gün Belh'deki meclisinde; "Ya Rabbi! Bu meclistekilerden bugün kim günah işlemiş, kimin defteri siyah olmuş, kim günaha cesaret etmiş ise onu bağışla" dedi. Orada mezar açıp, devamlı kefenleri soyan birisi vardı. Gece olunca, eskisi gibi kabristana gitti. Bir mezarı açarken mezarın içinden, "Utanmaz mısın ki, Esam'ın huzurunda bağışlandın ve şimdi aynı günahı işlersin" sesini duydu. Kalktı ve Hatim'in huzuruna geldi. Başından geçenleri anlattı ve tövbe etti.
Muhammed Razi anlatır: "Senelerce Hatim-i Esam'ın hizmetinde bulundum. Sadece bir kere hariç, hiç kızdığını görmedim. O da, pazardan geçerken bir bakkal, talebesini yakalamış; "Malımı alıp yedin, parasını ver" diyordu. Hatim bunu görünce, "Ey efendi! Biraz yardımcı ol, borcunu ödemesi için biraz mühlet tanı" dedi. Fakat bakkal "olmaz" diye dayattı. Bunun üzerine çok üzülen Hatim-i Esam, yanında taşıdığı havlusunu yere vurdu. Bir anda pazarın ortası altınla doldu. Hatim-i Esam, bakkala; "Alacağın ne kadarsa onu al, fazlasını alma, sonra elin kurur" dedi. Bakkal alacağını aldı. Fakat para hırsından biraz daha almaya kalkınca eli kurudu ve çolak oldu.
Birisi Hatim-i Esam'a; "Nasıl namaz kılarsın?" diye sordu. O da şöyle buyurdu:
"Namaz vakti gelince temiz bir kalb ile niyet ederek abdest alırım. Abdest uzuvlarımı yıkar, kalben de tövbe ederim. Sonra camiye giderim. Mescid-i Haram'ı gözümün önüne getirir, Makam-ı İbrahim'i iki kaş arasında tutar, Cennet'i sağımda, Cehennemi solumda, Sırat'ı ayaklarımın altında, can alıcı meleği arkamda düşünür, kalbimi Allah-ü Teala'ya ısmarlar, sonra tazimle Allah-ü ekber der hürmetle kıyam, heybetle kıraat, tevazuyla rükû, tazarrû ile (kendimi alçaltarak) secde, hilm ile cülûs (tahiyyattaki oturuş), şükürle selamı yerine getiririm. Benim namazım böyledir."
Devam Edecek
Hatim dedi ki, yedinci faydam; insanlara baktım, gördüm ki, herkes yiyip içmek, para kazanmak için uğraşıyor. Bu yüzden haram ve şüpheli şeyleri de alıyorlar ve zillete, hakaretlere katlanıyorlar. Şu ayet-i kerimeyi düşündüm: "Allah-ü Teala tarafından rızkı gönderilmeyen yeryüzünde bir canlı yoktur". Kur'an-ı Kerim'in Allah kelamı olduğunu ve elbette doğru olduğunu ve o canlılardan biri olduğumu bildim. Rızkımı göndereceğine güvenerek, O'nun emrettiği gibi çalıştım deyince, Şakik, ne iyi yapmışsın ve ne iyi söylüyorsun, sekizinci faydayı da söyle dedi.
Hatim dedi ki, sekizinci faydam; insanlara baktım, herkesin bir kimseye veya bir şeye güvendiğini, sırtını ona dayadığını gördüm. Bazıları altınlarına, mal ve mülküne, bazıları sanatına ve kazancına, bazıları mevki ve rütbelerine, bazıları da kendi gibi bir insana güveniyor. Sonra şu ayet-i kerimeyi düşündüm: "Allah-ü Teala, yalnız kendisine güvenenlerin her zaman imdadına yetişir." Her zaman ve her işimde yalnız Allah-ü Teala'ya güvendim. O emrettiği için çalıştım, sebeplere yapıştım. Fakat yalnız O'na güvendim. O'ndan istedim ve O'ndan bekledim.
Şakik bu sözleri işitince ya Hatim, Allah-ü Teala, her işinde imdadına yetişsin! Hazret-i Musa'nın Tevrat'ına, Hazret-i İsa'nın İncil'ine, Hazret-i Davud'un Zebur'una ve Hazret-i Muhammed aleyhisselamın Kur'an-ı Kerim'ine baktım. Bu dört kitabın bu sekiz temel üzerinde bulunduğunu gördüm. Bu sekiz esası ezberleyip bunlara uyanlar, hayatlarını bunların üzerine kuranlar, bu dört kitaba uymuş, emirlerini yapmış olurlar dedi.
Bir gün Belh'deki meclisinde; "Ya Rabbi! Bu meclistekilerden bugün kim günah işlemiş, kimin defteri siyah olmuş, kim günaha cesaret etmiş ise onu bağışla" dedi. Orada mezar açıp, devamlı kefenleri soyan birisi vardı. Gece olunca, eskisi gibi kabristana gitti. Bir mezarı açarken mezarın içinden, "Utanmaz mısın ki, Esam'ın huzurunda bağışlandın ve şimdi aynı günahı işlersin" sesini duydu. Kalktı ve Hatim'in huzuruna geldi. Başından geçenleri anlattı ve tövbe etti.
Muhammed Razi anlatır: "Senelerce Hatim-i Esam'ın hizmetinde bulundum. Sadece bir kere hariç, hiç kızdığını görmedim. O da, pazardan geçerken bir bakkal, talebesini yakalamış; "Malımı alıp yedin, parasını ver" diyordu. Hatim bunu görünce, "Ey efendi! Biraz yardımcı ol, borcunu ödemesi için biraz mühlet tanı" dedi. Fakat bakkal "olmaz" diye dayattı. Bunun üzerine çok üzülen Hatim-i Esam, yanında taşıdığı havlusunu yere vurdu. Bir anda pazarın ortası altınla doldu. Hatim-i Esam, bakkala; "Alacağın ne kadarsa onu al, fazlasını alma, sonra elin kurur" dedi. Bakkal alacağını aldı. Fakat para hırsından biraz daha almaya kalkınca eli kurudu ve çolak oldu.
Birisi Hatim-i Esam'a; "Nasıl namaz kılarsın?" diye sordu. O da şöyle buyurdu:
"Namaz vakti gelince temiz bir kalb ile niyet ederek abdest alırım. Abdest uzuvlarımı yıkar, kalben de tövbe ederim. Sonra camiye giderim. Mescid-i Haram'ı gözümün önüne getirir, Makam-ı İbrahim'i iki kaş arasında tutar, Cennet'i sağımda, Cehennemi solumda, Sırat'ı ayaklarımın altında, can alıcı meleği arkamda düşünür, kalbimi Allah-ü Teala'ya ısmarlar, sonra tazimle Allah-ü ekber der hürmetle kıyam, heybetle kıraat, tevazuyla rükû, tazarrû ile (kendimi alçaltarak) secde, hilm ile cülûs (tahiyyattaki oturuş), şükürle selamı yerine getiririm. Benim namazım böyledir."
Devam Edecek
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.