Osman Bedreddin Hz.
Gazi Ahmed Muhtar Paşa, halkı bu derece heyecana getiren Ezan-ı Muhammedi'yi kimin okuduğunu öğrenmek istedi. Bulunması için yaverlerine emretti. Etrafa dağılan yaverler ve çavuşlar ezanı okuyan zatı arayıp buldular. Bu zat, Erzurum'un Abddurahman Ağa mahallesinden Hoca Selman Sükûti Efendinin oğlu Hâfız Osman Bedreddin (İmâm Efendi) idi. Bu husus Gâzi Ahmed Muhtar Paşaya arzedilirken, orada bulunan cephe kumandanı Kurt İsmail Paşa onun ismini duyar duymaz ileri çıkıp heyecanla Paşanın yanına yaklaştı ve şöyle dedi: "Paşam, ezanı okuyan zatı tanıdım. Erzurumlu miralay Bahri Beyin kumandasında, heybetli, vakarlı, temkinli hareketiyle ve bilhassa düşmana taşla hücümu dikatimi çekmişti. Elinde silah yoktu. Düşmanı taşla kovalıyordu. Attığı taş mutlaka hedefine ulaşyor ve bir düşman askerini öldürüyordu. Onun taş atması, düşmanı bir bir yıkması şaşılacak bir haldi. Çok dikkatle seyrediyordum. Bu zatta manevi bir hal var diye düşünüyordum. Bu sırada kulağıma gazaya katılan iki Erzurumlu kadının konuşmaları geldi. Nene Abla adında bir kadın; "Hatice bacı, bak görüyor musun? Selman Efendinin oğlu Hâfız Osman Bedreddin Efendi düşmana taş atarken ikinci bir taşı atmak için yere eğilip almasına lüzum kalmıyor! Taş kendiliğinden eline yükseliyor o da atıyor" diyordu. Bu sözü duyunca daha dikkatli baktım. Söylenen gerçekten doğruydu; hadiseyi gözümle gördüm. O, yere eğilmeden taş eline geliyor, alıp atınca bir düşmanı yıkıyordu. Bu kahramanın veli bir zat olduğunu anladım ve kerametini gözlerimle gördüm."
Gâzi Ahmed Muhtar Paşa bu sözleri dinledikten sonra sevinç ve heyecanla; "Bre paşa kardaş niçün demezsiniz ki bu cenkde üçler, yediler, kırklar, erenler bizimle beraberlermiş. Elhamdülillah bu, Rabbimin bize bir ihsanıdır" dedi. Bunun üzerine Kurt İsmail Paşa şöyle ilave etti: "Şu anda o, şehid düşen kumandanı kahraman miralay Bahri Beyin başındadır" dedi. Bundan sonra daha çok tanınıp sevilen Osman Bedreddin hazretleri yirmi sekizinci alayın üçüncü taburu imamlığına tayin edildi ve artık "İmâm Efendi" diye tanındı.
Bu vazifede iken evliyanın büyüklerinden Seyyid Tâhâ-yı Hakkari hazretlerinin oğlu ve halifesi Seyyid Ubeydullah ile Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerinin halifelerinden Şeyh Muhammed ve Gümüşhaneli Anmed Ziyâeddin ve Erzincanlı Terzi Baba lakabıyla meşhur Şeyh Hayyat'ın talebelerinden Hacı Fehmi efendiler ile sohbet etti. 1882'de vazifeli olduğu tabur Palu'ya taşındı. Burada asıl hocasına kavuştu. Bu mübarek zat Mahmud Samimi idi. Daha Osman Bedreddin hazretleri gelmeden önce, onun hallerini kapalı olarak talebelerine bildirdi. Zaman zaman işaretler vererek; "Maşallah dokuz yaşında hâfız ve fakih olmak her kulun kârı değildir" derdi.
Gazi Ahmed Muhtar Paşa, halkı bu derece heyecana getiren Ezan-ı Muhammedi'yi kimin okuduğunu öğrenmek istedi. Bulunması için yaverlerine emretti. Etrafa dağılan yaverler ve çavuşlar ezanı okuyan zatı arayıp buldular. Bu zat, Erzurum'un Abddurahman Ağa mahallesinden Hoca Selman Sükûti Efendinin oğlu Hâfız Osman Bedreddin (İmâm Efendi) idi. Bu husus Gâzi Ahmed Muhtar Paşaya arzedilirken, orada bulunan cephe kumandanı Kurt İsmail Paşa onun ismini duyar duymaz ileri çıkıp heyecanla Paşanın yanına yaklaştı ve şöyle dedi: "Paşam, ezanı okuyan zatı tanıdım. Erzurumlu miralay Bahri Beyin kumandasında, heybetli, vakarlı, temkinli hareketiyle ve bilhassa düşmana taşla hücümu dikatimi çekmişti. Elinde silah yoktu. Düşmanı taşla kovalıyordu. Attığı taş mutlaka hedefine ulaşyor ve bir düşman askerini öldürüyordu. Onun taş atması, düşmanı bir bir yıkması şaşılacak bir haldi. Çok dikkatle seyrediyordum. Bu zatta manevi bir hal var diye düşünüyordum. Bu sırada kulağıma gazaya katılan iki Erzurumlu kadının konuşmaları geldi. Nene Abla adında bir kadın; "Hatice bacı, bak görüyor musun? Selman Efendinin oğlu Hâfız Osman Bedreddin Efendi düşmana taş atarken ikinci bir taşı atmak için yere eğilip almasına lüzum kalmıyor! Taş kendiliğinden eline yükseliyor o da atıyor" diyordu. Bu sözü duyunca daha dikkatli baktım. Söylenen gerçekten doğruydu; hadiseyi gözümle gördüm. O, yere eğilmeden taş eline geliyor, alıp atınca bir düşmanı yıkıyordu. Bu kahramanın veli bir zat olduğunu anladım ve kerametini gözlerimle gördüm."
Gâzi Ahmed Muhtar Paşa bu sözleri dinledikten sonra sevinç ve heyecanla; "Bre paşa kardaş niçün demezsiniz ki bu cenkde üçler, yediler, kırklar, erenler bizimle beraberlermiş. Elhamdülillah bu, Rabbimin bize bir ihsanıdır" dedi. Bunun üzerine Kurt İsmail Paşa şöyle ilave etti: "Şu anda o, şehid düşen kumandanı kahraman miralay Bahri Beyin başındadır" dedi. Bundan sonra daha çok tanınıp sevilen Osman Bedreddin hazretleri yirmi sekizinci alayın üçüncü taburu imamlığına tayin edildi ve artık "İmâm Efendi" diye tanındı.
Bu vazifede iken evliyanın büyüklerinden Seyyid Tâhâ-yı Hakkari hazretlerinin oğlu ve halifesi Seyyid Ubeydullah ile Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerinin halifelerinden Şeyh Muhammed ve Gümüşhaneli Anmed Ziyâeddin ve Erzincanlı Terzi Baba lakabıyla meşhur Şeyh Hayyat'ın talebelerinden Hacı Fehmi efendiler ile sohbet etti. 1882'de vazifeli olduğu tabur Palu'ya taşındı. Burada asıl hocasına kavuştu. Bu mübarek zat Mahmud Samimi idi. Daha Osman Bedreddin hazretleri gelmeden önce, onun hallerini kapalı olarak talebelerine bildirdi. Zaman zaman işaretler vererek; "Maşallah dokuz yaşında hâfız ve fakih olmak her kulun kârı değildir" derdi.