Göz dolduran yazılar

Her gün yazmayı göze almışsanız imkanlarınız nisbetinde iyi bir gözlemci olmak zorundasınız. Gözleminizi, araştırmanızı, taramanızı sürdürürken, göze takılanları okuyucu ile paylaştığınız gibi gözü dolduranları da paylaşmanız gerekiyor.Bu köşede siz değerli okuyucularımızla, birliğimizi, dirliğimizi tehdit eden, haçlıların değirmenlerine su taşıyan yazıları zaman zaman paylaştık, paylaşacağız. Müspet anlamda göz dolduran, ikaz eden yazıları da yine imkanlar nispetinde, gördüğümüz, rastladığımız kadarıyla paylaştık, paylaşacağız. Bu cümleden olmak üzere "gözdolduran yazılar"dan iki tanesinden alıntılar yapmak istiyoruz.Ergün Göze 28 Kasım tarihli Tercüman'daki köşesinde şunları yazdı:"Nelerden, kimlerden korktuğumu arzedeyim: 'Demokrasi benim için amaç değil araçtır, işime geldiği yerde inerim' dedikten sonra demokrasiyi her yerde vazgeçilmez deva imiş gibi göstermeye kalkanın, dün 'Batı kulübü, Hristiyan kulübü, asla girmeyelim' dedikten sonra, bugün 'tek hedefimiz AB'dir, bir adım önde olacağız' diyenlerin, 'Burası Türkiye'dir, burada zina suçtur' dedikten sonra ABD'den aldığı talimatla sus pus olanların, AİHM'ne 'Türban şikayetini reddedin' cevabını verdikten sonra çıkan red kararına milletin önünde ateş püskürenlerin, 'Kıbrıs'ta çözümsüzlük çözüm değildir' dedikten sonra, Kıbrıslıların milli bağlarını çözenlerin, kırk senelik devleti berbat edenlerin, 'Minareler süngümüz' dedikten sonra, 'Misyonerlere canfeda' diyenlerin, verdiği sözlerin hiç birini tutmayanların ve genel başkan yardımcısı, 'Öcalan'ı asamadınız, bundan sonra da asamayacaksınız' diye el şıkırdatan partinin, 'Milliyetçilikten hoşlanmıyorum' diyen Milli Eğitim Bakanı'na malik hükümetin ve Şemdinli güvenlik toplantısında kulağı bükülmüş çıkınca 'kimse bölücülük yapmasın' demeye başlayan politikacının akıbetinden korkmaktayım.Başka neden korkayım? Ne demişler?Kim korkar hain kurttan?"Sayın Göze'nin bu listesine ilave edilebilecek o kadar çok malzeme var ki, iktidar koltuğunda üç yılını dolduran AKP hükümetinin ve özellikle de Başbakan'ın üç yıl boyunca kırdığı potlar, devirdiği çamlar ciltler oluşturacak kadar fazla."Göz dolduran yazılar" başlığı altında sizlerle paylaşacığımız ikinci yazı ise, Yeni Çağ gazetesinin 29 Kasım tarihli nüshasında yayınlanan Durmuş Hocaoğlu'nun "Ey Türkler" adlı yazısının bir bölümü, buyurun:"Ey Türkler! Keza tarih, merhametsizdir; yere düşenlerin üstüne basarak ilerler. İmdi sizler, yere düşmek üzeresiniz. Yere düşmeyiniz! Aksi takdirde, tarih, ağır gövdesiyle sizi de ezer geçer ve çöplüğüne atar.Ey Türkler! Gökleri ve yeri yaratan ve onları direksiz ayakta tutan Rabbim ki, amenna ve saddakna, herşeye gücü yeter, amma kendisini değiştirmeyenleri kendisi değiştirmez; ol sebebe binaen kendinizi değiştiriniz, değiştiriniz de elinizi kolunuzu bağlayarak boş yere dua etmeyiniz; burası duanın hükmünün bâtıl olduğu noktadır.Ey Türkler! Ve dahi yine O, Halık-ı Zülcelal devirleri insanlar arasında döndürür, bazan birini yükseltir, bazan da diğerini, liyakatini kaybeden, uyuşan kavimleri, yere indirir, genç ve dinamik olanları tepeye çıkarır.Onun için vicdanınız olarak haykırıyorum:Ey Türkler! Liyakatinizi kaybetmek ve uyuşmak üzeresiniz. Sakın ha! Ey Türkler! Bu da geçer demeyiniz! Sakın ha! Aksi takdirde, elbet de geçer; lakin unutmayınız ki, "geçer amma deler de geçer" ve ölüyü diriye, geceyi gündüze dönüştüren; sizi indirir ve hatta yere çakar, çakar da dün yönettiklerinizi başınıza geçirir.Ey Türkler! Milletler yükseldiği yerden düşer; amma düştüğü yerden de yükselir.Ey Türkler! Sizlerde yükselecek güç var; sizde her şey var. Yeter ki gerçek ile sahteyi, gerçek aydın ile propagandalistleri ve lobicileri, gerçek liderler ile fareli köyün kavalcılarını ayırdedebilecek bir bilinç ve firasete kavuşunuz, gücünüzü keşfediniz ve iradenizi harekete geçiriniz.Ey Türkler! Bu bir manifestodur.Sizi, kanayan vicdanınız olarak hiç rahat bırakmayacağım.Ey Türkler! Vatanımıza ve devletimize sahip çıkınız!Çünkü, ey Türkler; vatanınız ve devletiniz elinizden çıkma çizgisinde, ağır ağır, usul usul yavaş yavaş!Ey Türkler! Vatanınızı ve devletinizi, bir yandan AB üyeliği safsatacılığı ile ülkenizin hakimiyetini devretmek suretiyle, bir milletlerüstü oluşumun sıradan ve parçalanmış bir eyaleti olarak ve diğer yandan da çoğu da sanal olarak icad edilmiş alt kimlikler yoluyla içten parçalanarak kaybetmek üzeresiniz.Ey Türkler! Ben vicdanım; vazifem olduğu kadar da tek imkanım ikaz ve ihtar etmektir; bunun için de durmadan, bıkıp usanmadan sizin vicdanlarınız üzerinde baskı yapmak mecburiyetindeyim ve bu vazife bilinciyle haykırıyorum:Ey Türkler! Sizler ki, Asya'nın çocuklarınız, hikmetin kaynağı ve ahlakın menbaı, Güneş'in doğduğu bu azametli kıtanın en muhteşem çocukları! Sizler ki Asya'dan kopup Küçük-Asya'ya geldiniz, burada bütün tarihin tanıdığı en muhteşem imparatorluğu kurdunuz ve burada kendi tarihinizin de zirvesine çıktınız; geniş ve kudretli kanatlarınızın altında dinleri, dilleri, ırkları, renkleri sulh ile idare ettiniz, sonra küçüldünüz ve tekrar Küçük Asya'nıza ric'at ettiniz. Edirne ile Ardahan arasında, bu gayri tabii hudutlara sıkıştınız.Ey Türkler! Ya ikinci Endülüs, ya da ikinci Ergenekon olma çizgisindesiniz.Ey Türkler! Anadolu, Küçük Asya, dikkatli olmazsanız sizi boğacak bir tuzağa, ikinci Endülüs'e dönüşmek üzeredir.Çünkü ey Türkler, milletlerin yükseldiği yerden düştüğünü unutmayınız! Sizler ki Asya'nın bağrından kopup gelerek tarihinizin zirvesinde burada çıktınız amma burada düşmek üzeresiniz; burada "efendi" oldunuz, amma burada "kul" olmak üzeresiniz.Ey Türkler! Tarihte bir kazananlar vardır ve bir de kaybedenler ve dahi, tarih kaybedenleri değil kazananları baş tacı yapar. Şimdi sizler, kaybedenleri oynuyorsunuz, ikbal yıldızınız sönmek üzere."