Dışişleri Bakanı Gül, 3 Ocak'ta İsrail'e gidiyor.
Önce bu ziyaretin adını doğru koyalım. Basında geniş olarak Ortadoğu gezisi olarak adlandırılsa da bu doğru değil. Çünkü Abdullah Gül'ün Filistin'deki insanlık dramını önlemesi ya da tıkanan sürece katkıda bulunması mümkün değil. Mümkün değil çünkü ne arkasında böyle bir ağırlık, ne de yeterli hazırlığı yok. Oysa İsrail'le kavgası ayyuka çıkan AKP hükümeti için bunca aradan sonra ilk kez bir Türk Dışişleri Bakanını bölgeye göndermek bir dönüm noktası. Ziyaretin zamanlaması da İngilizlerin "shrewd (sinsi-içten pazarlıklı-herkesi saf kendini uyanık zanneden) diplomacy" tabir ettiği türden. Nasıl mı?
-İsrail'den Cumhurbaşkanı Moşe Katzav ve Başbakan Ariel Şaron'a saygılarınızı sunarken Filistin sorununu yok farzederek Türkiye'nin geleneksel denge siyasetini yıkıyorsunuz, hikmeti nedir?
-Ne yapabilirdik ki Arafat öldü, halefi seçilmedi. Adaylarla görüşsek yaklaşan seçimleri etkiliyorsunuz derler, Filistin'de muhatabımız yok....
-Niçin tam da bu ara dönemde bölgeye gitme zorunluluğu hissettiniz?
-.....
AKP dış siyaset kurmaylarının sessiz kalmayı tercih ettiği bu arayı da biz dolduralım dilerseniz. Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Armitage Abdullah Gül'ün yola çıkmasından bir gün önce, 2 Ocak'ta Ankara'ya geliyor.
Ortadoğu'dan Sorumlu Bakan Yardımcısı William Burns de ona eşlik ediyor. Türkiye'den sonraki durakları, Suriye ve Ürdün. Üç ülke özenle seçilmiş, ziyaret programını okuyan herkes, hedefte hala İran var demek ki diyecek.
Ancak bu kadarcık rahatlamanın bile bedeli var. Armitage ve Burns'un çantaları Suriye, Türkiye ve Ürdün'le sözde gevşeme için Amerika'nın biçtiği karşılıkla tıka-basa dolu. Her üç ülkeden de kırmızı çizgileri kaldırmaları 'Amerika'yla müttefik olmanın bir gereği olarak" istenecek.
Suriye ve Ürdün'ün önünde basit bir havuç sopa seçimi var. Pakistan'ın Taliban'a Ecevit-Bahçeli döneminden beridir Türkiye'nin de Çeçenlere uyguladığı baskının benzerini devreye koyacaklar. Irak mücahitlerine yardım ettiğinden şüphelenilen herkes suç unsuru olsun olmasın takibe alınacak, bilgileri Amerikan istihbaratıyla paylaşılacak. Türkiye'den ise ek talepler gündemde. Bunlardan birisi, "Geçtiğimiz ay Şarm eş-Şeyh'te kukla Irak hükümetiyle Abdullah Gül'ün imzaladığı sınır güvenliği anlaşması geniş yorumlansın, direniş unsurlarını sıkıştırmak için Türk toprakları kullanıma açılsın. Böylece tezkere bunalımını resmen tarihe gömelim." Bir diğeri,
"Amerika'nın bölgede en güvendiği unsur olan Kürtler üzerinde her türlü tahdit ve çekincenizi kaldırın." Bunları ve daha bir çok tatsız dayatmayı Armitage seslendirecek. Amerikan dış siyasetinin yolu yordamı böyle.
Birileri görevden ayrılıyorsa tatsız hesapları o görür. İş çözülürse sonradan gelen hiç bulaşmaz. Armitage'de önümüzdeki ay Powell'la birlikte görevinden ayrılacak ve ömrünün sonuna kadar da Türkiye umurunda olmayacak.
Bu şartlarda Abdullah Gül'ün 3 Ocak'ta Şaron ve Katzav'ın gölgesinde duruşu rastlantı değil. Hüsnü zanla bakıldığında Amerikalılara "safımızı çoktan seçtik, sizin istediğiniz yerde olma kararını şimdiden verdik" deyip gelecek darbeleri yumuşatma çabası.
Abdullah Gül ziyaret eden ilk Türk Dışişleri Bakanı olarak İsrail'de geçireceği günleri yalnız bir değil iki önemli tarihin arasına sıkıştırıyor.
6 Ocak'ta Ürdün'ün başkenti Amman'da Irak'ın komşuları buluşacak. Gül de ayağında Tel Aviv tozuyla toplantıya katılacak. Tabii bunun anlamı Arap ve İranlı muhataplarından kaçmayacak. İki yıl önce tezkereyi meclise hükümet iradesi olarak meclise götürüp bölgenin bağışıklığını kıran AKP zincirin zayıf halkası olarak Amerikan çıkarlarına önemli bir hizmet daha yapma peşinde görünüyor.
2005 hızlı başlayacak. Güneydoğu sahillerimizde suların alçalma hızına bakılırsa ardından gelecek dalga kıyıdan bir kaç çakıl taşı götüren alıştığımız yerli dalgalar değil, okyanus ötesi bir tsunami olabilir.
Karşısında ne bir Türkmen dalgakıranı, ne de komşu ülkelerle ortak bir erken uyarı sistemi kalmamış bir tsunami...
ŞARK KÖŞESİ/ İlhan GÜLTEKİN
Önce bu ziyaretin adını doğru koyalım. Basında geniş olarak Ortadoğu gezisi olarak adlandırılsa da bu doğru değil. Çünkü Abdullah Gül'ün Filistin'deki insanlık dramını önlemesi ya da tıkanan sürece katkıda bulunması mümkün değil. Mümkün değil çünkü ne arkasında böyle bir ağırlık, ne de yeterli hazırlığı yok. Oysa İsrail'le kavgası ayyuka çıkan AKP hükümeti için bunca aradan sonra ilk kez bir Türk Dışişleri Bakanını bölgeye göndermek bir dönüm noktası. Ziyaretin zamanlaması da İngilizlerin "shrewd (sinsi-içten pazarlıklı-herkesi saf kendini uyanık zanneden) diplomacy" tabir ettiği türden. Nasıl mı?
-İsrail'den Cumhurbaşkanı Moşe Katzav ve Başbakan Ariel Şaron'a saygılarınızı sunarken Filistin sorununu yok farzederek Türkiye'nin geleneksel denge siyasetini yıkıyorsunuz, hikmeti nedir?
-Ne yapabilirdik ki Arafat öldü, halefi seçilmedi. Adaylarla görüşsek yaklaşan seçimleri etkiliyorsunuz derler, Filistin'de muhatabımız yok....
-Niçin tam da bu ara dönemde bölgeye gitme zorunluluğu hissettiniz?
-.....
AKP dış siyaset kurmaylarının sessiz kalmayı tercih ettiği bu arayı da biz dolduralım dilerseniz. Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Armitage Abdullah Gül'ün yola çıkmasından bir gün önce, 2 Ocak'ta Ankara'ya geliyor.
Ortadoğu'dan Sorumlu Bakan Yardımcısı William Burns de ona eşlik ediyor. Türkiye'den sonraki durakları, Suriye ve Ürdün. Üç ülke özenle seçilmiş, ziyaret programını okuyan herkes, hedefte hala İran var demek ki diyecek.
Ancak bu kadarcık rahatlamanın bile bedeli var. Armitage ve Burns'un çantaları Suriye, Türkiye ve Ürdün'le sözde gevşeme için Amerika'nın biçtiği karşılıkla tıka-basa dolu. Her üç ülkeden de kırmızı çizgileri kaldırmaları 'Amerika'yla müttefik olmanın bir gereği olarak" istenecek.
Suriye ve Ürdün'ün önünde basit bir havuç sopa seçimi var. Pakistan'ın Taliban'a Ecevit-Bahçeli döneminden beridir Türkiye'nin de Çeçenlere uyguladığı baskının benzerini devreye koyacaklar. Irak mücahitlerine yardım ettiğinden şüphelenilen herkes suç unsuru olsun olmasın takibe alınacak, bilgileri Amerikan istihbaratıyla paylaşılacak. Türkiye'den ise ek talepler gündemde. Bunlardan birisi, "Geçtiğimiz ay Şarm eş-Şeyh'te kukla Irak hükümetiyle Abdullah Gül'ün imzaladığı sınır güvenliği anlaşması geniş yorumlansın, direniş unsurlarını sıkıştırmak için Türk toprakları kullanıma açılsın. Böylece tezkere bunalımını resmen tarihe gömelim." Bir diğeri,
"Amerika'nın bölgede en güvendiği unsur olan Kürtler üzerinde her türlü tahdit ve çekincenizi kaldırın." Bunları ve daha bir çok tatsız dayatmayı Armitage seslendirecek. Amerikan dış siyasetinin yolu yordamı böyle.
Birileri görevden ayrılıyorsa tatsız hesapları o görür. İş çözülürse sonradan gelen hiç bulaşmaz. Armitage'de önümüzdeki ay Powell'la birlikte görevinden ayrılacak ve ömrünün sonuna kadar da Türkiye umurunda olmayacak.
Bu şartlarda Abdullah Gül'ün 3 Ocak'ta Şaron ve Katzav'ın gölgesinde duruşu rastlantı değil. Hüsnü zanla bakıldığında Amerikalılara "safımızı çoktan seçtik, sizin istediğiniz yerde olma kararını şimdiden verdik" deyip gelecek darbeleri yumuşatma çabası.
Abdullah Gül ziyaret eden ilk Türk Dışişleri Bakanı olarak İsrail'de geçireceği günleri yalnız bir değil iki önemli tarihin arasına sıkıştırıyor.
6 Ocak'ta Ürdün'ün başkenti Amman'da Irak'ın komşuları buluşacak. Gül de ayağında Tel Aviv tozuyla toplantıya katılacak. Tabii bunun anlamı Arap ve İranlı muhataplarından kaçmayacak. İki yıl önce tezkereyi meclise hükümet iradesi olarak meclise götürüp bölgenin bağışıklığını kıran AKP zincirin zayıf halkası olarak Amerikan çıkarlarına önemli bir hizmet daha yapma peşinde görünüyor.
2005 hızlı başlayacak. Güneydoğu sahillerimizde suların alçalma hızına bakılırsa ardından gelecek dalga kıyıdan bir kaç çakıl taşı götüren alıştığımız yerli dalgalar değil, okyanus ötesi bir tsunami olabilir.
Karşısında ne bir Türkmen dalgakıranı, ne de komşu ülkelerle ortak bir erken uyarı sistemi kalmamış bir tsunami...
ŞARK KÖŞESİ/ İlhan GÜLTEKİN
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012