Emin ÜSTÜNYetmiş iki millete kurban ol aşık isenTa aşıklar safında iman olasın sadık" (Yunus Emre)"Dinle neyden çün hikayet etmedeAyrılıklardan şikayet etmede" (Hz. Mevlana)
***
Türklerin iki bin yıllık tarihi boyunca kıtaları, bir çok yabancı ırk, millet, din ve mezhep mensuplarını idare etmelerini yalnız kendi kuvvetleri ve cihan hakimiyeti mefküreleri ile izah etmek mümkün değildir. Yani Türkler, eğer yabancı kavimlere karşı sağlam bir adalet duygusuna, geniş bir dinî müsamahaya ve yüksek bir insanlık idealine sahip bulunmasalar, dar bir ırkçı zihniyete, sert bir dinî taassuba kurban olsalardı, şüphesiz bu çeşitli unsurların mukavemetleri ile karşılaşır; cihanşümûl imparatorluklar kuramaz ve tabiatıyla tarihî azametleri gibi bu yüksek meküreleri de vücud bulamazdı.Türklerin İslam'dan önce haiz olduğu bu vasıflar İslamiyet'in kabulü ile çok daha kuvvetli bir mahiyet aldı ve cemiyet bünyesine kök saldı. Çok samimi Müslüman olan Türkler Kur'an'ın "Allah adalet ve iyiliği emreder", "Allah adalet edenleri sever", "Cenab-ı Hak cihad esnasında ve din uğrunda adaleti emreder, düşmanlara zulüm yapmaya, kadın, çocuk ve ihtiyarlara dokunmayı yasak eylemiştir" kurallarını iyice öğrenmişlerdi. İslamiyet adaleti mülkün temeli saymış; küfr ile devamı mümkün olan mülkün (devletin) zulm ile baki kalamayacağını ısrarla belirtmiştir. Bu ayetler müslüman hakan, sultan ve beylerinin idarelerinde daima rehber olmuştur.İslamiyetle Türklerin dünyaya hak ve iyilik getirdiklerine ve beşeriyetin bu sayede saadete erişeceğine inandıkları halde, bu yüce gaye uğrunda dahi adaleti her şeyin üstünde tutuyor ve asla halkların arzularına aykırı bir siyaset ve hareket bahis olmuyordu. İslamiyet uğrunda yapılan cihad da elbette bu kayıdlara tabi idi, zaruret olmadıkça bir savaşı tercih etmiyordu. Esasen cihadın manası hak yolunda ve dünya nizamı uğrunda maddimanevi imkanların ve gerekince de canın feda edilmesi idi.Eski çağ hükümdarları yabancı kavimlere karşı yaptıkları zulümleri gururla ifade eder, bunu eserleri ve kitabeleri ile tarihe mal ederken Gök-Türk Kitabeleri kendi zaferlerini bu türlü öğünmelerle süslemiyor, bilakis sadece kendi kavminin felaket günlerinde derya gibi akan kanlarından ve dağ gibi yığılan kemiklerinden bahsediyor, öldürdükleri düşmanlardan dolayı gurur duymuyorlardı. Göktürk hakanları daima sulhü korumak ve kurmakla öğünüyor, savaşı da müdafaa zarureti ile yaptıklarını belirtmeyi ihmal etmiyorlardı. Türkçe'de "il" kelimesi hem devlet, hem de devletin ilk vazifesi olan sulh manasına geliyor ve bu sebeple sulhün tesisine memur olan kimselere "ilçi" deniliyordu. Türk töresinde "ilçiye zeval yoktur" sözü de bu vazifenin ehemmiyet ve kudsiyeti ile alakalıdır. (Kaynak: W. Barthold, Orta Asya Türk Tarihi, s. 10-11).
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012