İnsan muhit ve mekânın artı-eksi sayılabilecek durumları içerisinde yaşamını sürdürür.
Bulunduğumuz çevrede her şey süt liman olmaz. Sessiz, gürültüsüz, fırtınasız, dalgasız, dikensiz ortam sadece özel yerlerde bulunabilir. O ayrı bir konunudur.
İkamet ettiğimiz yerlerde gerek şahsi ilişkilerimizde gerek çocuk ve aile konularında olumlu-olumsuz(müsbet-menfi) karşılıklı tavır ve hareketlerle karşılaşacağımız muhakkaktır.
"Eşyanın tabiatı" denen bir deyim vardır. Her şeyin yaratılışında bir uyum yahut hikmet, veya denge bulunur.
Dünyada sadece beyaz renk olsaydı diğer renkler bilinmezdi. Zıt olan şeyler aslında gerçekleri, cisimleri ortaya çıkarıyor. İşin mantık ve felsefi derununa dalıp konudan uzaklaşmamak için burayı fazla aşındırmıyoruz.
Peki, bu durumda insan nasıl davranmalıdır?
Bir yerde akılsızlar, ahmaklar, hırsızlar, yalancılar varsa...
Bir yerde ahlâkı tanımayan insanın iyi niyetini kötüye kullanmak isteyen sözde uyanık geçinen varsa.
Bir yerde seni ve senin sevdiklerine düşman olanlar varsa..
Bütün bunlar çoğaltılabilir...
Evet bütün bu realiteler karşısında doğruların, faydalıların yanında olarak cesaretle dimdik yılmadan usanmadan ayakta durmaya çalışmak, yanlışları en güzel surette başlayan telkinler, uyarmalarla, adaletle bertaraf etmek insanlık elbisesine tabiiyetine uygun olandır.
Afedersiniz ama bu noktada hayvanlarda bile kendilerini koruma, kendi hayatlarını devam ettirme hissiyatı vardır.
Böyle olunca kişi dünyayı "ben toz pembe görmek istiyorum, bakın her şey güzel" hülyasıyla hiçbir topluluğun arasında yaşayamaz.
Bütün olumsuzlukları da güzel görüp susan ve hiçbir tepki göstermeyen, bir tokat yedi mi öbür yüzünü dönen ise şamar oğlanından farksız, uluorta yollarda çocukların dahi tekmeledikleri gazoz kapaklarının akıbetine uğrarlar.
Hz. Adem'den (as) Peygamberimiz Efendimiz Hz. Muhammed'e (sav) kadar gelen bütün peygamberler aklın, namusun, canın, malın korunmasını tebliğ etmişlerdir. Sadece bildirmekle kalmamış bizatihi kendileri bunların koruyucusu olmuş ilahi emirleri uygulamışlardır.
Kanunların, anayasaların hatta uluslararası antlaşmaların yapılmasının sebebi nedir? İnsanın menfaatini korumak.
Sadece şu farkla ki:
Oturduğumuz yerden gulyabaniler göstermek ucuzluğu ve beleşçiliğinden kaçınarak diyorum:
Dünyada olup bitenler karşısında kendi benliğimizi, millî ve manevî değerlerimizi muhafaza ederek, milli menfaatlerimizi ön planda tutarak ilişki kurmalıyız.
Onların her dediğini yapmaya her dediğine uymaya kalkarak "demokrasi aşkına" körükörüne her şeyi güzele yormanın bizi bitirip tüketeceğini bilmeliyiz.
Hoş, günümüz maddeci anlayışında "ben yaşayayım da, herkesten bana ne" mantığı bir çok gencimizi etkilemektedir. Bunun için nimete inanamamakta; lakin nefsi için inandığı özgürlük uğruna her şeyi tekmelemeyi, her şeye sahip olma isteğini hoşgörme hulyası içinde başkasının hakkını görmemektedir.
Elbette sen evladına sahip çıkmaz isen sahipsiz kalıp gider.
Hem fert olarak, hem de millet olarak etrafımızda gelişen, değişen olaylar karşısında nefsimizi, ailemizi, çocuklarımızı, değerlerimizi ayakta tutmalıyız. Bayrağımızın dalgalandığı gibi iyilik ve huzurumuzun her an dalgalandığı, şerefle, hakkaniyetle etrafımıza, dünyaya ışık saçtığımız insanlık onurumuzla ayakta dimdik kalmasını bilmeliyiz.
Bu varlak kolay kazanılmadı...
Öyle kaybetmek, unutmak ucuz değil...
Sen sen olarak ayakta durmasını bil.
Bulunduğumuz çevrede her şey süt liman olmaz. Sessiz, gürültüsüz, fırtınasız, dalgasız, dikensiz ortam sadece özel yerlerde bulunabilir. O ayrı bir konunudur.
İkamet ettiğimiz yerlerde gerek şahsi ilişkilerimizde gerek çocuk ve aile konularında olumlu-olumsuz(müsbet-menfi) karşılıklı tavır ve hareketlerle karşılaşacağımız muhakkaktır.
"Eşyanın tabiatı" denen bir deyim vardır. Her şeyin yaratılışında bir uyum yahut hikmet, veya denge bulunur.
Dünyada sadece beyaz renk olsaydı diğer renkler bilinmezdi. Zıt olan şeyler aslında gerçekleri, cisimleri ortaya çıkarıyor. İşin mantık ve felsefi derununa dalıp konudan uzaklaşmamak için burayı fazla aşındırmıyoruz.
Peki, bu durumda insan nasıl davranmalıdır?
Bir yerde akılsızlar, ahmaklar, hırsızlar, yalancılar varsa...
Bir yerde ahlâkı tanımayan insanın iyi niyetini kötüye kullanmak isteyen sözde uyanık geçinen varsa.
Bir yerde seni ve senin sevdiklerine düşman olanlar varsa..
Bütün bunlar çoğaltılabilir...
Evet bütün bu realiteler karşısında doğruların, faydalıların yanında olarak cesaretle dimdik yılmadan usanmadan ayakta durmaya çalışmak, yanlışları en güzel surette başlayan telkinler, uyarmalarla, adaletle bertaraf etmek insanlık elbisesine tabiiyetine uygun olandır.
Afedersiniz ama bu noktada hayvanlarda bile kendilerini koruma, kendi hayatlarını devam ettirme hissiyatı vardır.
Böyle olunca kişi dünyayı "ben toz pembe görmek istiyorum, bakın her şey güzel" hülyasıyla hiçbir topluluğun arasında yaşayamaz.
Bütün olumsuzlukları da güzel görüp susan ve hiçbir tepki göstermeyen, bir tokat yedi mi öbür yüzünü dönen ise şamar oğlanından farksız, uluorta yollarda çocukların dahi tekmeledikleri gazoz kapaklarının akıbetine uğrarlar.
Hz. Adem'den (as) Peygamberimiz Efendimiz Hz. Muhammed'e (sav) kadar gelen bütün peygamberler aklın, namusun, canın, malın korunmasını tebliğ etmişlerdir. Sadece bildirmekle kalmamış bizatihi kendileri bunların koruyucusu olmuş ilahi emirleri uygulamışlardır.
Kanunların, anayasaların hatta uluslararası antlaşmaların yapılmasının sebebi nedir? İnsanın menfaatini korumak.
Sadece şu farkla ki:
Oturduğumuz yerden gulyabaniler göstermek ucuzluğu ve beleşçiliğinden kaçınarak diyorum:
Dünyada olup bitenler karşısında kendi benliğimizi, millî ve manevî değerlerimizi muhafaza ederek, milli menfaatlerimizi ön planda tutarak ilişki kurmalıyız.
Onların her dediğini yapmaya her dediğine uymaya kalkarak "demokrasi aşkına" körükörüne her şeyi güzele yormanın bizi bitirip tüketeceğini bilmeliyiz.
Hoş, günümüz maddeci anlayışında "ben yaşayayım da, herkesten bana ne" mantığı bir çok gencimizi etkilemektedir. Bunun için nimete inanamamakta; lakin nefsi için inandığı özgürlük uğruna her şeyi tekmelemeyi, her şeye sahip olma isteğini hoşgörme hulyası içinde başkasının hakkını görmemektedir.
Elbette sen evladına sahip çıkmaz isen sahipsiz kalıp gider.
Hem fert olarak, hem de millet olarak etrafımızda gelişen, değişen olaylar karşısında nefsimizi, ailemizi, çocuklarımızı, değerlerimizi ayakta tutmalıyız. Bayrağımızın dalgalandığı gibi iyilik ve huzurumuzun her an dalgalandığı, şerefle, hakkaniyetle etrafımıza, dünyaya ışık saçtığımız insanlık onurumuzla ayakta dimdik kalmasını bilmeliyiz.
Bu varlak kolay kazanılmadı...
Öyle kaybetmek, unutmak ucuz değil...
Sen sen olarak ayakta durmasını bil.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021