Kerim Kitap karşısındaki durum ve vaziyetimiz aynen şöyle:
Baş tacım, sevinç kaynağım, namazlarımın Fatiha'sı ve zammı suresi, Ramazanlarımın süsü-ziyneti, hastaların teselli kaynağı ve mezarlıkların vaz geçilmezi?
Başka?
Başka yok.
Sözü sürdürebilsek, o gücü ve cesareti kendimizde bulabilsek şöyle devam etmemiz lazım; hayatımızda da, mematımızda da ayrılmaz parçamız olan, çarşımızın-pazarımızın düzenleyicisi, kurallar koyucusu, aile ve cemiyet hayatımızın tanzim edicisi, hem kendi aramızdaki hem de diğer milletlerle aramızdaki ihtilafların çözümünde tek müracaat kaynağımız, ışığında yürüdüğümüz ve asla şaşmadığımız ve şaşırmadığımız hidayet rehberi?
Bunların bir kısmını belki dilimizle söylüyoruz ama uygulama nerede sorusu hep havada kalıyor.
Başımızın tacı, gönlümüzün süruru ama hayatımızın dışında, sadece namazdan namaza birkaç ayetini okuduğumuz ya da dinlediğimiz ve asla anlamadığımız bir kitap.
Durum bu olunca; "niye böyleyiz?" sorusu fazladan bir soru gibi duruyor.
"Sizden önce gelip geçen inkârcı toplumların başına gelenlerden, hiç haberiniz olmadı mı? Nuh kavminin, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonra gelip geçen daha nicelerinin! Onların başına gelenleri, Allah'tan başka kimse bilmez. Peygamberleri onlara apaçık belgelerle geldiler, onlar ise peygamberleri konuşturmamak için, ellerini onların ağızlarına doğru uzatıp, kapatmaya çalışmışlar ve: "Doğrusu biz, sizinle gönderilen şeyleri inkâr ediyoruz ve bizi davet ettiğin şeyden de, iyice şüphe içindeyiz" dediler." (İbrahim: 9).
Bu ayette zikredilen hususlardan biri olan; elleri ile peygamberlerin ağızlarını kapatıp konuşturmayan toplumlarla, Allah'ın son Kitabını konuşturmamak, hayata müdahalesini önlemek için kırk takla atan, kırk dereden su getiren içinden yaşadığımız toplum arasında bir fark var mı?
Birileri Allah'ın elçilerinin ağızlarını elleri ile kapatmış, konuşturmamış, diğerleri de Allah'ın kitabını sadece okuyorum zannı ile seslendirmiş ama hayatına inmesine asla razı olmamış?
Birisi elçilerin ağızlarını kapatmış konuşmasınlar diye, bizim toplumumuz da Kerim Kitabın ağzını kapatıyor hayata, çarşıya-pazara, adalete-hukuka, helale-harama dair konuşmasın diye.
Camide, mihrapta güzel sesli hafızın sesinden bin bir name ile okunan ayetleri dinlemek sayın hacımı mest ediyor ama hafız okumayı bitirip de "değerli cemaat, şimdi dinlediğiniz ayetlerde Rabbimiz; faiz yiyenlerin, kabirlerinden şeytan çarpmış gibi çarpılmış olarak kalkacaklarını haber veriyor ve faizli işlemleri bırakmayanlar bilsin ki Allah ve Resulüne karşı harp ilan etmişlerdir, buyuruyor."
Hocanın cümleleri arttıkça hacımın suratı asılmaya devam ediyor, az önceki mutluluğun yerini müthiş bir moral bozukluğu ve öfke alıyor.
Kesinlikle bir Müslümana asla yakıştıramadığımız şu hal, şu tavır, şu manzara şekilleniyor bazı çehrelerde:
"Kendilerine apaçık ayetlerimiz okunduğu zaman, Allah'tan gelen gerçekleri örtbas edenlerin yüzündeki, inkârcı tavrı hemen fark edebilirsin. Kendilerine ayetlerimizi okuyanlara neredeyse saldıracak gibiler. De ki: Size bu kin ve öfkenizden daha kötü bir şey haber vereyim mi? Ahiretteki cehennem ateşi! Allah onu, gerçekleri örtbas etmiş olanlara vaad etmiştir. Ne kötü sonuçtur o." (Hac: 72).
Baş tacım, sevinç kaynağım, namazlarımın Fatiha'sı ve zammı suresi, Ramazanlarımın süsü-ziyneti, hastaların teselli kaynağı ve mezarlıkların vaz geçilmezi?
Başka?
Başka yok.
Sözü sürdürebilsek, o gücü ve cesareti kendimizde bulabilsek şöyle devam etmemiz lazım; hayatımızda da, mematımızda da ayrılmaz parçamız olan, çarşımızın-pazarımızın düzenleyicisi, kurallar koyucusu, aile ve cemiyet hayatımızın tanzim edicisi, hem kendi aramızdaki hem de diğer milletlerle aramızdaki ihtilafların çözümünde tek müracaat kaynağımız, ışığında yürüdüğümüz ve asla şaşmadığımız ve şaşırmadığımız hidayet rehberi?
Bunların bir kısmını belki dilimizle söylüyoruz ama uygulama nerede sorusu hep havada kalıyor.
Başımızın tacı, gönlümüzün süruru ama hayatımızın dışında, sadece namazdan namaza birkaç ayetini okuduğumuz ya da dinlediğimiz ve asla anlamadığımız bir kitap.
Durum bu olunca; "niye böyleyiz?" sorusu fazladan bir soru gibi duruyor.
"Sizden önce gelip geçen inkârcı toplumların başına gelenlerden, hiç haberiniz olmadı mı? Nuh kavminin, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonra gelip geçen daha nicelerinin! Onların başına gelenleri, Allah'tan başka kimse bilmez. Peygamberleri onlara apaçık belgelerle geldiler, onlar ise peygamberleri konuşturmamak için, ellerini onların ağızlarına doğru uzatıp, kapatmaya çalışmışlar ve: "Doğrusu biz, sizinle gönderilen şeyleri inkâr ediyoruz ve bizi davet ettiğin şeyden de, iyice şüphe içindeyiz" dediler." (İbrahim: 9).
Bu ayette zikredilen hususlardan biri olan; elleri ile peygamberlerin ağızlarını kapatıp konuşturmayan toplumlarla, Allah'ın son Kitabını konuşturmamak, hayata müdahalesini önlemek için kırk takla atan, kırk dereden su getiren içinden yaşadığımız toplum arasında bir fark var mı?
Birileri Allah'ın elçilerinin ağızlarını elleri ile kapatmış, konuşturmamış, diğerleri de Allah'ın kitabını sadece okuyorum zannı ile seslendirmiş ama hayatına inmesine asla razı olmamış?
Birisi elçilerin ağızlarını kapatmış konuşmasınlar diye, bizim toplumumuz da Kerim Kitabın ağzını kapatıyor hayata, çarşıya-pazara, adalete-hukuka, helale-harama dair konuşmasın diye.
Camide, mihrapta güzel sesli hafızın sesinden bin bir name ile okunan ayetleri dinlemek sayın hacımı mest ediyor ama hafız okumayı bitirip de "değerli cemaat, şimdi dinlediğiniz ayetlerde Rabbimiz; faiz yiyenlerin, kabirlerinden şeytan çarpmış gibi çarpılmış olarak kalkacaklarını haber veriyor ve faizli işlemleri bırakmayanlar bilsin ki Allah ve Resulüne karşı harp ilan etmişlerdir, buyuruyor."
Hocanın cümleleri arttıkça hacımın suratı asılmaya devam ediyor, az önceki mutluluğun yerini müthiş bir moral bozukluğu ve öfke alıyor.
Kesinlikle bir Müslümana asla yakıştıramadığımız şu hal, şu tavır, şu manzara şekilleniyor bazı çehrelerde:
"Kendilerine apaçık ayetlerimiz okunduğu zaman, Allah'tan gelen gerçekleri örtbas edenlerin yüzündeki, inkârcı tavrı hemen fark edebilirsin. Kendilerine ayetlerimizi okuyanlara neredeyse saldıracak gibiler. De ki: Size bu kin ve öfkenizden daha kötü bir şey haber vereyim mi? Ahiretteki cehennem ateşi! Allah onu, gerçekleri örtbas etmiş olanlara vaad etmiştir. Ne kötü sonuçtur o." (Hac: 72).
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024