(dünden devam…)
Toplumun her şeyi hazmetme kapasitesi ne yazık ki söz konusu ilim insanları tarafından her gün biraz daha artırılmaktadır.
Vefakâr ve cefakâr Anadolu anaları, saçlarını süpürge yaparak, bağırlarına taş basarak büyütüp besledikleri, belli yaşa kadar dizlerinin dibinde yetiştirdikleri çocuklarını "okusun adam olsunlar, devlet kademelerinde görev alıp vatana millete hizmet etsinler" diye büyük şehirlere gönderdikleri çocuklarının yollarına bakarken, hasretlerinden gözyaşı dökerken acaba umduklarını bulabildiler mi?
Tercih ettikleri bölümlerde okusunlar, beğendikleri branşlardan mezun olup ülkenin kalkınmasına katkıda bulunsunlar diye çocuklarının tahsil süresi boyunca her türlü sıkıntıya katlanan anne ve babalar "beklediğimize ve çektiğimiz sıkıntılara değdi" diyebiliyorlar mı?
Anadolu'nun vefakâr ve cefakâr ve dahi çilekeş insanı, dişinden tırnağından artırarak, canını dişine takarak yarım asrı aşkın bir süreden beri verdiği siyasi ve ekonomik mücadelesinin semeresini hem kendi adına hem de ülke adına alabildi mi, alabiliyor mu?
Son çeyrek asırdan beri devlet yönetiminin en tepesinde görev almış bulunan imam-hatip nesli kadrolarının yönetiminden, denetiminden, icraatlarından, adaletinden, gelir dağıtımındaki hassasiyetinden beklentiler yeterince karşılanmış mıdır ve karşılanmakta mıdır?
Söz konusu mevcut iktidar kadroları, gerek merkezi yönetimde gerekse yerel yönetimlerde iktidara doğru yürürlerken topluma verdikleri sözlere ne kadar sadık kaldılar ve verdikleri sözlerin ne kadarını ve ne nispette yerine getirdiler?
Bugün vicdan sahibi herkesi son derece rahatsız eden kötü kokular, eş-dost kayırmacılığı, iktidar çevrelerinin ballı-börekli, ballı-kaymaklı yaşantıları çeşitli soruların sorulmasına sebep oluyor, en başta da; İslami söylemleri kullanarak elde edilen iktidar erki hangi hakla İslami ilkelerin yıpratılmasında kullanılıyor?
Şahsi çıkarların, eş-dost, akraba çevrelerinin hatırı, neden ve hangi hakla İslam'ın hatırının önüne geçiyor?
Mevcut iktidar kadroları kitleleri dalgalandıran, kitleleri yüreğinden yakalayan şiirler okuyarak, meydanları dolduran kalabalıkları coşturarak elde ettikleri koltuklarda okudukları şiirler karşısında acaba ne durumdalar?
Sayısız defa meydan mitinglerinde dinlediğimiz:
"Allah'ın on pulunu bekleyedursun on kul
Bir kişiye tam dokuz dokuz kişiye bir pul
Kurt yapmaz bu taksimi kuzulara şah olsa
Yaşasın kefenimin kefili karaborsa" dizelerini bir terazi, bir kantar kabul edip mevcut iktidar kadroları bu kantarda tartılsa acaba kaç gram, kaç dirhem gelirler?
"Bir kişiye tam dokuz dokuz kişiye bir pul" meselesinde acaba kendilerinin iktidarları döneminde herhangi bir değişiklik olmuş mudur, olduysa hangi yönde olmuştur?
Kuzulara şah olmaları durumunda kurtların bile yapamayacağı bu insafsız, bu merhametsiz ve adaletsiz paylaşım noktasında bir düzelme var mıdır yoksa aradaki uçurum daha mı derinleşmiş ve büyümüştür?
Bugün devletin çeşitli kademelerinde yer alıp, iki maaş, üç maaş, beş maaş alan muhterem rical ve nisa taifesi, daha önce meydanlarda okudukları bu şiiri hatırladıklarında acaba neler hissediyorlar?
Hem alanların, hem verenlerin, verilmesine göz yumanların hem de bu çarpıklığa, bu haksız ve hukuksuzluğa sesiz kalan kitlelerin "On kişiye tam dokuz dokuz kişiye bir pul" dizesini duyduklarındaki hallerini gerçekten merak ediyoruz.
Kendilerinin yönetimde bulundukları yıllar boyunca ekonomik gidişat tepetaklak olduğu halde, ülkenin parası gerçekten pula döndüğü ve alım gücü sıfıra doğru hızla kaydığı halde, yoksulluktan öte artık ülkede açlık konuşulduğu halde böylesine üç maaşlı, beş maaşlı bürokratların mevcudiyeti vicdanları yaralamakta ve yürekleri kanatmaktadır.
Mevcut siyasi iktidar kadrolarının iktidar olana kadar hemen her toplantıda, her meydan mitinginde okudukları ve Mehmet Akif Ersoy'a ait olan şu mısralar nezdinde de kendilerini ciddi bir muhasebeye çekmeleri gerekmektedir.
'Zulüm' kavramı hakkında ne düşünüyorlar?
Mazlumlarla araları nasıl?
En azından Ortadoğu'da zulümlerin azalması, zalimlerin güç kaybetmeleri ve dolayısıyla mazlumların rahat bir nefes almaları noktasında hangi icraatlara imza atmışlardır?
Bölgede kanamakta olan yaraların daha da derinleşmesine mi yoksa az da olsa iyileşmesine mi katkı sunmuşlardır çeyrek asırdan bu yana?
"Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım!
Boğamasam da hiç olmazsa yanımdan kovarım
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu
İrticanın şu sizin lehçede ma'nası bu mu?
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024