"Hz. Peygamber'e Necran'dan bir Hıristiyan heyeti gelmişti. Birkaç gün Medine'de kalmışlar, piskopos Ebu Hârise, Akıb Abdulmesih, el Eysem Seyyid, bu üçü Hz. Pegyamber ile konuşmuşlardı. Bu konuşmalar sonrasında ekseriye teslisi öne çıkarıyorlar yani Hz. İsa'ya kâh Allah diyorlar, bazen Allah'ın oğlu diyorlar, bazen de üçün üçüncüsü anlamına gelen "Salisu selaseh" diyorlardı. Hz. İsa'ya Allah'tır demelerine "Çünkü ölüleri diriltirdi, hastaları iyi ederdi, gaibten haber verir, çamurdan kuş şekli yapar ona üfler, onlar da canlanır uçardı" diye delil getirirlerdi. Allah'ın oğlu iddiasına: "Çünkü belli bir babası yoktu" diye delil getirirlerdi. Salisu selaseh, yani üçün üçüncüsü sözüne de: "Çünkü Allah, yaptık, kıldık diyor. Eğer bir tek tanrı olsaydı" yaptım derdi, diyerek delil getiriyorlardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber onlara "İslam'a giriniz" buyurdu. Onlar "Biz Senden önce İslam'a girmişiz" dediler. Resulullah (sav) Efendimiz: "Yalan söylediniz, siz Allah'a oğul isnad edip dururken İslamınız nasıl sahih olur" buyurdu. Onlar "İsa Allah'ın oğlu değilse, o halde babası kim?" dediler.
Daha sonra Hz. Peygamber'le aralarında şöyle bir münazara başladı:
Resulullah (sav): "Bilmiyor musunuz Allah diri ve ölümsüzdür. İsa'ya yokluk ârız olur mu?" dedi.
Onlar: "Evet" dediler.
Resulullah (sav): "Bilmiyor musunuz babasına benzerliği olmayan bir çocuk yoktur" dedi.
Onlar "Evet yoktur" dediler.
Resulullah (sav): "Bilmiyor musunuz, Rabbiniz her şey üzerine kayyumdur (görüp, gözeten ve yöneten demektir). O korur, rızıklandırır; halbuki İsa hiçbir şeye malik midir?" dedi.
Onlar: "Hayır, malik değildir" dediler.
Resulullah (sav): "Allah-u Teala'ya yerde ve gökte hiçbir şey gizli değildir. İsa ise bunlardan, Allah'ın bildirdiğinden başka bir şey bilebilir mi?" dedi.
Onlar: "Hayır bilmez" dediler.
Resulullah (sav): "Rabbimiz İsa'yı ana rahminde dilediği gibi şekillendirdi, tasvir etti, bunu biliyor musunuz?
Onlar: "Evet biliyoruz" dediler.
Resulullah (sav): "Rabbimiz yemez, içmez, hadesten münehzehtir, bunu da biliyor musunuz?" dedi.
Onlar: "Evet" dediler.
Resulullah (sav): "İsa'ya anası, herhangi bir kadının hamile kaldığı gibi hamile olmuş ve kadının doğurması gibi doğurmuş, o da herhangi bir çocuğun gıda aldığı gibi beslenmişti. Sonra da yine yerdi, içerdi ve hades yapardı. Bunu da biliyorsunuz değil mi?" diye sordu.
Onlar: "Evet" dediler.
Resulullah (sav): "O halde İsa sizin zannettiğiniz gibi nasıl olur?" buyurdu. Bunun üzerine onlar sükût ettiler.
Bununla beraber sonra yine inad edip direndiler de: "Ya Muhammed! Sen O'nun Allah'ın kelimesi ve O'ndan bir ruh olduğu görüşünde değil misin?" dediler. Hz. Peygamber "evet" dedi. Onlar da "Eh bu bize yeter" diye inkarlarında direndiler. Allah da bu surenin başında seksen küsur ayet inzal buyurdu ki, bunlar içinde: "Amma kalplerinde kaypaklık olanlar..." (3/7) ayeti işte bu inkâr ile ilgilidir. Allah nihayet "Haydi öyleyse getirelim evlatlarımızı ve evlatlarınızı..." (3/61) ayeti ile onları mubahaleye, yani açıktan lânetleşmeye davet etmesini Hz. Peygamber'e emretti. Resulullah da onlara bu davet yapınca:
"Ey Ebe'l-Kasım, bizi bırak, şimdi işimizi görelim de sonra gelir dediğini yaparız" deyip gittiler. Kendi aralarında konuştukları zaman o üç büyükten birisi: "Anladınız ya Muhammed gerçekten Allah tarafından gönderilmiş bir Peygamberdir. İsa efendimiz hakkındaki didişmeyi ne güzel çözüme kavuşturdu. Bilirsiniz ki herhangi bir kavim bir Peygamber ile lanetleşmeye kalkışırsa büyüğü, küçüğü hepsi mahvolur, eğer bunu yaparsanız kökünüz kazınır. Madem ki kendi dininiz de kalmak istiyorsanız, bu zatla barış ve anlaşma yapınız, sonra da yurdunuza dönünüz" demiş, bunun üzerine heyet gelerek, "Ya Ebe'l-Kasım, biz Seninle lanetleşmemeye ve Seni kendi dininle başbaşa bırakıp, biz de kendi dinimizde kalmaya karar verdik. Bununla birlikte ashabından bize birini gönder, o da mal ve mülk konusunda, aramızda anlaşamadığımız şeylerde bize hakem olsun, zira biz Senden razıyız" dediler.
Bunun üzerine Cenab-ı Hak Al-i İmran Sûresi'nin başından seksen küsur ayet indirdi. Bu ayetler içerisinde onların keyfi yorumlarına cevap olarak şöyle buyuruluyor:
"Allah nezdinde hak din İslam'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki; aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın ayetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur."
Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: "Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim ettim. Ehl-i Kitaba ve ümmilere de: "Siz de Allah'a teslim oldunuz mu de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir..." (Al-i İmran: 19-20)
Bu yazıyı Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in "Din Tahripçilerine Kur'an-ı Kerim'in Cevabı" isimli eserinden hazırladım.
Önceki akşam TV kanalında gördüğüm bir papazın konuşmalarını duyunca bu muhteşem eserin okunacak kitaplar listesinde defaaten birinci sırada olması gerektiğini anladım.
Daha sonra Hz. Peygamber'le aralarında şöyle bir münazara başladı:
Resulullah (sav): "Bilmiyor musunuz Allah diri ve ölümsüzdür. İsa'ya yokluk ârız olur mu?" dedi.
Onlar: "Evet" dediler.
Resulullah (sav): "Bilmiyor musunuz babasına benzerliği olmayan bir çocuk yoktur" dedi.
Onlar "Evet yoktur" dediler.
Resulullah (sav): "Bilmiyor musunuz, Rabbiniz her şey üzerine kayyumdur (görüp, gözeten ve yöneten demektir). O korur, rızıklandırır; halbuki İsa hiçbir şeye malik midir?" dedi.
Onlar: "Hayır, malik değildir" dediler.
Resulullah (sav): "Allah-u Teala'ya yerde ve gökte hiçbir şey gizli değildir. İsa ise bunlardan, Allah'ın bildirdiğinden başka bir şey bilebilir mi?" dedi.
Onlar: "Hayır bilmez" dediler.
Resulullah (sav): "Rabbimiz İsa'yı ana rahminde dilediği gibi şekillendirdi, tasvir etti, bunu biliyor musunuz?
Onlar: "Evet biliyoruz" dediler.
Resulullah (sav): "Rabbimiz yemez, içmez, hadesten münehzehtir, bunu da biliyor musunuz?" dedi.
Onlar: "Evet" dediler.
Resulullah (sav): "İsa'ya anası, herhangi bir kadının hamile kaldığı gibi hamile olmuş ve kadının doğurması gibi doğurmuş, o da herhangi bir çocuğun gıda aldığı gibi beslenmişti. Sonra da yine yerdi, içerdi ve hades yapardı. Bunu da biliyorsunuz değil mi?" diye sordu.
Onlar: "Evet" dediler.
Resulullah (sav): "O halde İsa sizin zannettiğiniz gibi nasıl olur?" buyurdu. Bunun üzerine onlar sükût ettiler.
Bununla beraber sonra yine inad edip direndiler de: "Ya Muhammed! Sen O'nun Allah'ın kelimesi ve O'ndan bir ruh olduğu görüşünde değil misin?" dediler. Hz. Peygamber "evet" dedi. Onlar da "Eh bu bize yeter" diye inkarlarında direndiler. Allah da bu surenin başında seksen küsur ayet inzal buyurdu ki, bunlar içinde: "Amma kalplerinde kaypaklık olanlar..." (3/7) ayeti işte bu inkâr ile ilgilidir. Allah nihayet "Haydi öyleyse getirelim evlatlarımızı ve evlatlarınızı..." (3/61) ayeti ile onları mubahaleye, yani açıktan lânetleşmeye davet etmesini Hz. Peygamber'e emretti. Resulullah da onlara bu davet yapınca:
"Ey Ebe'l-Kasım, bizi bırak, şimdi işimizi görelim de sonra gelir dediğini yaparız" deyip gittiler. Kendi aralarında konuştukları zaman o üç büyükten birisi: "Anladınız ya Muhammed gerçekten Allah tarafından gönderilmiş bir Peygamberdir. İsa efendimiz hakkındaki didişmeyi ne güzel çözüme kavuşturdu. Bilirsiniz ki herhangi bir kavim bir Peygamber ile lanetleşmeye kalkışırsa büyüğü, küçüğü hepsi mahvolur, eğer bunu yaparsanız kökünüz kazınır. Madem ki kendi dininiz de kalmak istiyorsanız, bu zatla barış ve anlaşma yapınız, sonra da yurdunuza dönünüz" demiş, bunun üzerine heyet gelerek, "Ya Ebe'l-Kasım, biz Seninle lanetleşmemeye ve Seni kendi dininle başbaşa bırakıp, biz de kendi dinimizde kalmaya karar verdik. Bununla birlikte ashabından bize birini gönder, o da mal ve mülk konusunda, aramızda anlaşamadığımız şeylerde bize hakem olsun, zira biz Senden razıyız" dediler.
Bunun üzerine Cenab-ı Hak Al-i İmran Sûresi'nin başından seksen küsur ayet indirdi. Bu ayetler içerisinde onların keyfi yorumlarına cevap olarak şöyle buyuruluyor:
"Allah nezdinde hak din İslam'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki; aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın ayetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur."
Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: "Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim ettim. Ehl-i Kitaba ve ümmilere de: "Siz de Allah'a teslim oldunuz mu de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir..." (Al-i İmran: 19-20)
Bu yazıyı Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in "Din Tahripçilerine Kur'an-ı Kerim'in Cevabı" isimli eserinden hazırladım.
Önceki akşam TV kanalında gördüğüm bir papazın konuşmalarını duyunca bu muhteşem eserin okunacak kitaplar listesinde defaaten birinci sırada olması gerektiğini anladım.
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021