İbadet, Allah ile kul ilişkisi, diğer bir ifade ile, kulun Rabb'i ile olan münasebetidir. İnsan, varoluşunu, varlık sebebini, varlığının devamını anlayıp ifade eder. Şuurla, istenilen vazifeleri yerine getirir.
İbadet bir yönü ile mükellefiyettir. İnsana bir yük getirir, nefse bir ağırlık yükler. Ancak bu yük, alınan gıdalar gibidir. İnsanı manen besler, geliştirir ve büyütür.
İbadet ruhun gıdası ise, ibadetsizlik ruhu aç bırakmak demektir. Bu konuya açıklık getiren bir Hadis-i Şerif'te şöyle buyuruluyor: "Rabbini zikredenle, zikretmeyenin misali; diri ile ölü gibidir."
Evet, ibadetsizlik, manen ölümdür. İnsanın asıl hayatı ruhi hayat olduğuna göre, varlığın devamı, kuvvetlenmesi, geliştirilmesi ve amacına ulaşması ancak ibadet ile kaimdir.
İbadetler, bedenle, malla, kalple, dille... her ne şekilde yapılırsa yapılsın; sonuçları kişinin niyetine göre değer kazanır. Zira bir Hadis-i Şerif'te şöyle buyuruluyor: "Ameller (işler-ibadetler), niyetlere göre değer kazanır." Yani kişi ibadetini hangi niyet ve maksada binaen yapıyorsa, o ibadetin sonucu, ona göre olur.
Bu incelikten dolayı, ibadetlere şirk ve riya karışmamalıdır. Onların samimi olarak yapılması gerekir.
Şirk, Allah rızası dışında bir hedef aramak, Allah rızasını kazanmanın yanında başka şeylerin hoşnutluğunu da gaye edinmektir. Ancak vesileler aleminde yaşadığımıza göre, ebeveynin varlığı, toprağın ekini bitirmesi, şefaat ve benzeri konular hiçbir zaman şirk kapsamına girmez. Bu konuda zaman zaman ölçüsüz ve haddi aşan yaklaşımlar görülüyor.
Kabir ziyareti, başta olmak üzere İslam'ın cevap verdiği ve hatta emrettiği bazı konular eleştirilmektedir. Bu anlayışın haklı hiçbir yanı yoktur.
Riya ise, gösteriş demektir. Mesela yalnız olduğu halde namaz kılan birinin yanına bir başkası geldiğinde, kişi namazına daha dikkat ediyor ve ta'dil-i erkana daha çok riayet etmeye çalışıyorsa, burada riya var demektir.
İbadetlerin açıkça ve toplu yerlerde, cemaatle yapılması daha faziletlidir. Aşırı yaklaşımlar içinde olan bazıları, bu konuda da hatta cemaatle namazı eleştiriyorlar ki, bunun ne mantığı vardır ve ne de dinde yeri mevcuttur.
Öyleyse riyanın asıl çözümü nedir, insan riyadan nasıl korunabilir derseniz, gerçek şudur ki, bunun kalıcı çözümü nefsi arındırmaktır. Zira nefs arınmadığı sürece, yalnız da olsa kişi, amelini nefsi için yapmak gibi bir hale düşebilir ki bunda hem riya ve hem de şirk ihtimali vardır.
İbadetler, imanın bir parçası olmadığı halde, imanı besleyen ve güçlendiren besin gibidir. İbadetsiz kalan iman ağacı, giderek zayıflar ve nihayet ölebilir. Diğer bir benzetme ile ibadet fanus gibidir. Yanan iman ışığını korur.
İbadetler hayat boyudur. Bazılarının zannettiği gibi belirli olgunluk döneminde sonlanmaz. Zira bir Ayet-i Kerime'de şöyle buyuruluyor: "Sana ölüm gelinceye kadar, Rabbine ibadet yapmaya devam et."
Hatta yaş ilerledikçe ibadetlerin artırılması tavsiye edilmiştir.
Ramazan ibadetleri ziyadeleştirilmiş ibadetlerdir. Ramazandan sonra da devam edilmelidir.
Namaz için yeteri kadar Kur'an-ı Kerim ezbere okuyabilmek gerekir. Başka dillerle namaz kılmak hiç tartışmasız caiz değildir.
İbadet bir yönü ile mükellefiyettir. İnsana bir yük getirir, nefse bir ağırlık yükler. Ancak bu yük, alınan gıdalar gibidir. İnsanı manen besler, geliştirir ve büyütür.
İbadet ruhun gıdası ise, ibadetsizlik ruhu aç bırakmak demektir. Bu konuya açıklık getiren bir Hadis-i Şerif'te şöyle buyuruluyor: "Rabbini zikredenle, zikretmeyenin misali; diri ile ölü gibidir."
Evet, ibadetsizlik, manen ölümdür. İnsanın asıl hayatı ruhi hayat olduğuna göre, varlığın devamı, kuvvetlenmesi, geliştirilmesi ve amacına ulaşması ancak ibadet ile kaimdir.
İbadetler, bedenle, malla, kalple, dille... her ne şekilde yapılırsa yapılsın; sonuçları kişinin niyetine göre değer kazanır. Zira bir Hadis-i Şerif'te şöyle buyuruluyor: "Ameller (işler-ibadetler), niyetlere göre değer kazanır." Yani kişi ibadetini hangi niyet ve maksada binaen yapıyorsa, o ibadetin sonucu, ona göre olur.
Bu incelikten dolayı, ibadetlere şirk ve riya karışmamalıdır. Onların samimi olarak yapılması gerekir.
Şirk, Allah rızası dışında bir hedef aramak, Allah rızasını kazanmanın yanında başka şeylerin hoşnutluğunu da gaye edinmektir. Ancak vesileler aleminde yaşadığımıza göre, ebeveynin varlığı, toprağın ekini bitirmesi, şefaat ve benzeri konular hiçbir zaman şirk kapsamına girmez. Bu konuda zaman zaman ölçüsüz ve haddi aşan yaklaşımlar görülüyor.
Kabir ziyareti, başta olmak üzere İslam'ın cevap verdiği ve hatta emrettiği bazı konular eleştirilmektedir. Bu anlayışın haklı hiçbir yanı yoktur.
Riya ise, gösteriş demektir. Mesela yalnız olduğu halde namaz kılan birinin yanına bir başkası geldiğinde, kişi namazına daha dikkat ediyor ve ta'dil-i erkana daha çok riayet etmeye çalışıyorsa, burada riya var demektir.
İbadetlerin açıkça ve toplu yerlerde, cemaatle yapılması daha faziletlidir. Aşırı yaklaşımlar içinde olan bazıları, bu konuda da hatta cemaatle namazı eleştiriyorlar ki, bunun ne mantığı vardır ve ne de dinde yeri mevcuttur.
Öyleyse riyanın asıl çözümü nedir, insan riyadan nasıl korunabilir derseniz, gerçek şudur ki, bunun kalıcı çözümü nefsi arındırmaktır. Zira nefs arınmadığı sürece, yalnız da olsa kişi, amelini nefsi için yapmak gibi bir hale düşebilir ki bunda hem riya ve hem de şirk ihtimali vardır.
İbadetler, imanın bir parçası olmadığı halde, imanı besleyen ve güçlendiren besin gibidir. İbadetsiz kalan iman ağacı, giderek zayıflar ve nihayet ölebilir. Diğer bir benzetme ile ibadet fanus gibidir. Yanan iman ışığını korur.
İbadetler hayat boyudur. Bazılarının zannettiği gibi belirli olgunluk döneminde sonlanmaz. Zira bir Ayet-i Kerime'de şöyle buyuruluyor: "Sana ölüm gelinceye kadar, Rabbine ibadet yapmaya devam et."
Hatta yaş ilerledikçe ibadetlerin artırılması tavsiye edilmiştir.
Ramazan ibadetleri ziyadeleştirilmiş ibadetlerdir. Ramazandan sonra da devam edilmelidir.
Namaz için yeteri kadar Kur'an-ı Kerim ezbere okuyabilmek gerekir. Başka dillerle namaz kılmak hiç tartışmasız caiz değildir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Baki Bektaş / diğer yazıları
- Gerçek hayat ahiret hayatıdır / 09.09.2003
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002