İmam Şafi, Hicri 150 yılında Gazze şehrinde dünyaya gelmiştir. İmam Âzam'ın vefat ettiği senede, İmamı Şafi doğmuştur. İttifakla rivayet edildiğine göre Şafi'nin babası Kureyş kabilesine mensup olup, Peygamber Efendimizin (s.a.a.) dedesi olan Haşim'in kardeşi Muttalib oğullarına dayanır. Beşikte iken Kureyşli babasını kaybeden İmamı Şafi, fakir ve yoksul bir hayat yaşamıştır. Annesi onun eğitimi için Gazze'den Mekke'ye göndermiştir. Çocuk yaşta tahsilini ilerletince Arapçada derinleşmek için çöle, Huzeyl kabilesinin yanına gitti. Arapçayı zamanında dil olarak en iyi kullanan kabile, Huzeyl kabilesi idi.
İslam dünyasında belli başlı iki fıkhi ekol vardı. Bunlardan; 'Kûfe ekolü' rey ehli (istihsan) olarak biliniyordu. Bu ekolun imamlığını İmam Azam yapmıştı. Diğer ekol 'Medine ekolü' idi. Bu ekol Peygamber Efendimizin hadisleri ile hüküm veriyordu. Bu ekolü geliştiren İmamı Malik'ti. İmamı Şafi 21 yaşında ilmini ilerletebilmek için, Mekke'den Medine'ye, İmamı Malik'e talebelik için hicret etti. Bu talebeliği hocası vefat edene kadar tam dokuz yıl devam etti. Hocasının ölümünden sonra İmam Şafi için sıkıntılı günler tekrar başladı ve Mekke'ye döndü. Bu sırada Mekke'ye Yemen valisi gelmişti. Bazı Kureyşliler Vali ile konuşmuş, o da Şafi'yi yanına alıp götürmüş, Necran'a Kadı olarak atamıştır.
Necran'a Kadı olarak atanan İmamı Şafi, bu görevde beş sene vazife yapmıştır. Vazifesi müddetince dalkavukluk yapan halk ve valilerle karşılaştı. Necran'ın yeni valisi zalim bir kişiliğe sahipti ve İmamı Şafi'ye karşı kini gittikçe artmıştı. Abbasiler, İmam Ali evlatlarına karşı saltanatlarını kıskanıyorlardı. Bütün isyanlar İmam Ali evlatları tarafından oluyordu. Bu sebeple Abbasiler, daima onlardan çekiniyorlardı. Dolayısıyla herhangi bir Alevi hareketi gördükleri zaman onu hızla bastırıyorlardı. Herhangi bir valinin Ali evlatlarına karşı güzel davrandığını tespit ederlerse derhal onu ya azlediyorlar, ya muhakemeye çekiyorlar, ya da hiç çekinmeden öldürüyorlardı.
Bu yeni, Necran valisi Abbasi iktidarının başındaki Harun er-Reşid'e bir mektup gönderdi. O mektubunda şöyle diyordu; "Alevilerden dokuz kişi harekete geçti. Ben, bunların ayaklanmasından korkuyorum. Onlardan birisi Muttalib oğullarından Şafi denilen bir adamdır. Benim ona ne emrim ne de yasaklarım tesir ediyor. O, diliyle, savaşçıların kılıçlarıyla yapamadıklarını yapıyor."
İmam Şafi'nin İmam Ali evlatlarına sevgi beslediği herkesçe biliniyordu. Bu yüzden Rafizilikle itham edildi. İmam Şafi elleri kelepçeli olarak Bağdat'a gönderildi. Bu, İmamı Şafi'nin Bağdat'a ilk gelişidir. Bu olay hicri 184 yılında İmamı Şafi 34 yaşında iken meydana gelmişti. İmam Şafi, Harun er-Reşid'in huzuruna çıkarıldığı zaman güzel konuşması ve İmam Muhammed b. El-Hasan eş-Şeybani'nin hüsnü şahadeti sayesinde canını kurtarmıştır. İhtimal ki İmam Şafi, İmam Muhammed ile İmam Malik'in derslerinde tanışmıştı. Şafi, Harun er-Reşid'in meclisinde itham edilerek sorguya çekilirken, kendisini müdafaa sırasında şöyle demiştir:
"Ben ilim adamıyım, bunu kadınız Muhammed b. el-Hasen bilir." Bunun üzerine Harun er-Reşid, İmam Muhammed'e bu durumu sormuş, o da şöyle cevap vermiştir: "Evet, bunun ilimden büyük bir nasibi vardır, iddia edilen şeyle onun bir ilgisi olamaz. "Harun er-Reşid büyük itimat duyduğu İmam Muhammed b. el- Hasen'e, bunu yanına al ve durumunu incele demiştir. Bu inceleme işi, Şafi'ye yöneltilen suçlamaların düşmesiyle neticelenmiştir. İmamı Şafi'nin divanından Ehl-i Beyt sevgisi ile alakalı bir örnek vererek bitirelim.
Ey Resûlullah'ın Ehl-i Beyt'i sevginiz
Allah'ın indirdiği Kur'an'da (sevginiz) farz kılındı.
Sizin için bu büyük övünç bulunmaz,
Size salat selam getirmeyenin namazı olmaz.
Muhammed'in âlini sevmek rafizilikse eğer
İnsanlar ve cinler şahit olsun ki, ben rafiziyim.
İslam dünyasında belli başlı iki fıkhi ekol vardı. Bunlardan; 'Kûfe ekolü' rey ehli (istihsan) olarak biliniyordu. Bu ekolun imamlığını İmam Azam yapmıştı. Diğer ekol 'Medine ekolü' idi. Bu ekol Peygamber Efendimizin hadisleri ile hüküm veriyordu. Bu ekolü geliştiren İmamı Malik'ti. İmamı Şafi 21 yaşında ilmini ilerletebilmek için, Mekke'den Medine'ye, İmamı Malik'e talebelik için hicret etti. Bu talebeliği hocası vefat edene kadar tam dokuz yıl devam etti. Hocasının ölümünden sonra İmam Şafi için sıkıntılı günler tekrar başladı ve Mekke'ye döndü. Bu sırada Mekke'ye Yemen valisi gelmişti. Bazı Kureyşliler Vali ile konuşmuş, o da Şafi'yi yanına alıp götürmüş, Necran'a Kadı olarak atamıştır.
Necran'a Kadı olarak atanan İmamı Şafi, bu görevde beş sene vazife yapmıştır. Vazifesi müddetince dalkavukluk yapan halk ve valilerle karşılaştı. Necran'ın yeni valisi zalim bir kişiliğe sahipti ve İmamı Şafi'ye karşı kini gittikçe artmıştı. Abbasiler, İmam Ali evlatlarına karşı saltanatlarını kıskanıyorlardı. Bütün isyanlar İmam Ali evlatları tarafından oluyordu. Bu sebeple Abbasiler, daima onlardan çekiniyorlardı. Dolayısıyla herhangi bir Alevi hareketi gördükleri zaman onu hızla bastırıyorlardı. Herhangi bir valinin Ali evlatlarına karşı güzel davrandığını tespit ederlerse derhal onu ya azlediyorlar, ya muhakemeye çekiyorlar, ya da hiç çekinmeden öldürüyorlardı.
Bu yeni, Necran valisi Abbasi iktidarının başındaki Harun er-Reşid'e bir mektup gönderdi. O mektubunda şöyle diyordu; "Alevilerden dokuz kişi harekete geçti. Ben, bunların ayaklanmasından korkuyorum. Onlardan birisi Muttalib oğullarından Şafi denilen bir adamdır. Benim ona ne emrim ne de yasaklarım tesir ediyor. O, diliyle, savaşçıların kılıçlarıyla yapamadıklarını yapıyor."
İmam Şafi'nin İmam Ali evlatlarına sevgi beslediği herkesçe biliniyordu. Bu yüzden Rafizilikle itham edildi. İmam Şafi elleri kelepçeli olarak Bağdat'a gönderildi. Bu, İmamı Şafi'nin Bağdat'a ilk gelişidir. Bu olay hicri 184 yılında İmamı Şafi 34 yaşında iken meydana gelmişti. İmam Şafi, Harun er-Reşid'in huzuruna çıkarıldığı zaman güzel konuşması ve İmam Muhammed b. El-Hasan eş-Şeybani'nin hüsnü şahadeti sayesinde canını kurtarmıştır. İhtimal ki İmam Şafi, İmam Muhammed ile İmam Malik'in derslerinde tanışmıştı. Şafi, Harun er-Reşid'in meclisinde itham edilerek sorguya çekilirken, kendisini müdafaa sırasında şöyle demiştir:
"Ben ilim adamıyım, bunu kadınız Muhammed b. el-Hasen bilir." Bunun üzerine Harun er-Reşid, İmam Muhammed'e bu durumu sormuş, o da şöyle cevap vermiştir: "Evet, bunun ilimden büyük bir nasibi vardır, iddia edilen şeyle onun bir ilgisi olamaz. "Harun er-Reşid büyük itimat duyduğu İmam Muhammed b. el- Hasen'e, bunu yanına al ve durumunu incele demiştir. Bu inceleme işi, Şafi'ye yöneltilen suçlamaların düşmesiyle neticelenmiştir. İmamı Şafi'nin divanından Ehl-i Beyt sevgisi ile alakalı bir örnek vererek bitirelim.
Ey Resûlullah'ın Ehl-i Beyt'i sevginiz
Allah'ın indirdiği Kur'an'da (sevginiz) farz kılındı.
Sizin için bu büyük övünç bulunmaz,
Size salat selam getirmeyenin namazı olmaz.
Muhammed'in âlini sevmek rafizilikse eğer
İnsanlar ve cinler şahit olsun ki, ben rafiziyim.
Ali Nezir / diğer yazıları
- Kâmil kul, kâmil mü’min / 19.04.2024
- Sizce zulüm nedir? / 08.03.2024
- Allah adına konuşmak / 26.02.2024
- Kimi sevmemiz lazım! / 25.12.2023
- Diyanet’e açık mektup / 17.11.2023
- ‘Ne mutlu Türk’üm’ diyen olun! / 10.11.2023
- Vatandaşlık hakları ve Alucralılık! / 04.11.2023
- Nice yüzyıllara / 30.10.2023
- Eğitimden ne anlıyoruz? / 21.09.2023
- Aldananlar ve aldatanlar / 07.09.2023
- Sizce zulüm nedir? / 08.03.2024
- Allah adına konuşmak / 26.02.2024
- Kimi sevmemiz lazım! / 25.12.2023
- Diyanet’e açık mektup / 17.11.2023
- ‘Ne mutlu Türk’üm’ diyen olun! / 10.11.2023
- Vatandaşlık hakları ve Alucralılık! / 04.11.2023
- Nice yüzyıllara / 30.10.2023
- Eğitimden ne anlıyoruz? / 21.09.2023
- Aldananlar ve aldatanlar / 07.09.2023