İki lider ve farkları

Bugünkü iktidarı nefesiyle ayakta tutan Atlantik ötesindeki güç, 22 Temmuz sonrası için de kendi nefesiyle, icazetiyle ayakta duracak ve iktidarda bulunduğu dönemde kendisine kusursuz bir şekilde hizmet edecek yeni bir iktidar peşinde. Maalesef, dışarıdan icazetli siyaset anlayışı yarım asrı aşkın bir süredir Türkiye'nin siyasi kaderi haline getirildi. Bu odaklar, kendilerine taşeron olacak iktidarı halka dayatırken ellerindeki medya ve sözde sivil toplum gücünü kullanıyorlar. Türkiye'de de medya ve Soros destekli STK'lar ile 2002-2007 arasında kusursuz bir hizmet dönemi geçiren AKP- CHP ikilisini ve onların yanına 1999-2002 arası kusursuz bir hizmet dönemi geçiren MHP'yi ekleyerek yeni Meclis'i tayin etmek niyetindeler. Atlantik ötesinden dizayn edilen bu işlem birkaç aydır başlamış değil. Son birkaç ayda yoğunlaştığı ve bütün mermilerin kullanıldığı bir gerçek ama bu oyun her taşeron hükümet kurulduğu günden başlar, yeni seçimlere kadar devam eder. Fakat bu kez işleri biraz zor. Çünkü millet, kendilerine kurulan bu çirkin tezgahı ve Atlantik ötesinden ayarlı kukla iktidar ve muhalefetlerin şifresini çözmüş görünüyor. Millet bu kez kendi gündemini "işbirlikçi medya" ve "Sorosçu kuruluşların" etkisinde kalmadan, ülke gerçekleri ve gelecek için tayin ediyor.AKP'yi, CHP'yi, MHP'yi, GP'yi, DP'yi ve bunlar arasındaki "yalancı kavgayı" izlerken, Atlantik ötesinden kurulan oyunun farkında olarak tahlil ve analizlerde bulunuyor. Özetle, millet uyandı, hesaplar alt üst oldu. 22 Temmuz'un, 3 Kasım 2002'ye benzemeyeceği, milletin aynı oyuna gelmeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.***Önceki gün Bursa Fomara meydanında ard arda iki miting vardı. Önce Saadet Partisi seçim mitingini yaptı. Hemen ardından Bağımsız Türkiye Partisi "şehitlere rahmet, teröre lanet" mitingini icra etti. Bu iki mitingi arda arda izleyen birisi olarak, Türkiye'yi içinde bulunduğu bu buhrandan kurtaracak lider ve kadrosunu test etme imkanı da bulmuş olduk. Hem nicelik, hem de nitelik olarak ağır basan BTP mitingi, Türkiye'yi kurtaracak kadro ve lideri görmemiz açısından önemliydi. BTP mitinginden önce icra edilen SP mitinginde konuşan Erbakan, "siyonizmle mücadeleyi" ve "siyonizmin oyunları"nı dilinden düşürmedi. Erbakan, üst çenesi ABD, alt çenesi AB, kuyruğunun ise İsrail olduğu bir timsah olarak tasvir ettiği Siyonizmin Türkiye'yi Tayyip Erdoğan vasıtası ile yönetmek istediğini belirtti. Erbakan'dan bunları dinleyince, 57. hükümet döneminde, yani Erbakan'ın başbakan olduğu dönemde İsrail ile yapılan 20 maddelik gizli anlaşmaları ve bu anlaşmalarla Türkiye'nin nasıl İsrail'in dümen suyuna sokulduğunu hatırladım ve "pes doğrusu" demekten kendimi alamadım. Kendi başbakanlığı döneminde İsrail ile en sıkı ilişkileri kuran Erbakan hoca, bugün en şiddetli İsrail karşıtı kesilmiş. Sadece İsrail de değil, AB ve ABD karşıtı da kesilmiş Erbakan hoca!Ama aynı Erbakan ve Saadet partisi daha 2002'de en şiddetli AB savunucusuydu. Demek ki, değişen ve değişirken kendisini geliştiren sadece Erbakan'ın talebeleri değil. Erbakan ve ekibi de hızlı değişimcilerden. Erbakan'ın mitinginin hemen ardından BTP'nin "şehitlere rahmet, teröre lanet" mitinginde konuşan BTP lideri Prof. Dr. Haydar Baş da şunları söylüyordu:"Oğuz boylarından, Oğuz Kağan'ın torunuyum. Avrupa Birliği üzerinden sizi kuşattılar, ellerinizi, kollarınızı bağladılar. Kendine gel, ayağa kalk Türk milleti.AB üzerinden Türk kültürünü, Türk siyasetini, yüce Türk milletinin medeniyetini imhaya çalışıyorlar. Avrupa Birliği demek, bu güzel yurdun paramparça olması, 36 parçaya ayrılması demektir."Prof. Dr. Baş bunları yeni değil, onyıllardır söylüyor. Baş, 20 yıl önce ne söylüyorsa, bugün de aynısını söylüyor. Yani değişme, değişerek gelişme gibi Milli Görüş adetleri yok sayın Baş'ta. Türkiye'yi yönetecek lider de böyle olmalı.