(dünden devam…)
Prof. Dr. Haydar Baş, 'İmam Musa Kâzım' eserinde, dönemin siyasi gelişmelerini aktarmaya şöyle devam ediyor:
"İmam'ın siyasî tutumunun bir diğer yönü de, halifelerle karşılaştığında etrafındaki adamlarının yanında onlara doğruları söylemekten kaçınmayan tavırları idi. Bu cesur tavır, saray erkânı üzerinde meşru halifeyi sorgulatmıştır.
İbn-i Şehraşub, Mansur'un döneminde vukû bulan bir hadiseyi şöyle nakleder: "Bir nevruz bayramında, Mansur, İmam Kâzım'la aynı mecliste bulunmak istemiş ve getirilen hediyeleri halife adına kabul edilmesini talep etmişti. İmam şöyle buyurdu: Ceddim Resûlullah'tan (s.a.a.) gelen hadisleri araştırdım ama nevruz bayramı hakkında bir hadis bulamadım. Bu bayram İranlıların geleneklerinden biridir ve İslam da bunu bâtıl bildirmiştir. İslam'ın bâtıl bildiği bir şeyi yapmaktan Allah'a sığınırım." (Menâkıb, c.2, s.379; Müsnedü'l-İmami'l-Kâzım, c.1, s.51-52).
Hak olan İmam'ın gönüllerde hâkim kılınması için izlenen bu metodların yanında İmam Kâzım, kendinden önceki İmamlar gibi, yârenleri arasında bağların sıkı olmasına da özen gösteriyordu. Ehl-i Beyt sevenlerinin birbirine sahip çıkması, ümmetin birliği için çok önemliydi. Rey halkından bir kişi hükümete borçlanmıştı. Borcunu ödeme imkânı olmayan bu adam, elindeki malların geri alınmasından korkuyordu. Rey şehrinin hâkiminin Ehl-i Beyt seven bir kişi olduğunu öğrenince İmam Kâzım'dan yardım istemeyi düşündü. Bu amaçla Medine'ye doğru yola çıktı. Medine'ye varınca İmam'la karşılaşma şerefine nâil oldu. Durumu ona anlattı. İmam ona, Rey hâkimine verilmek üzere bir mektup yazdı:
"Bil ki, Allah'ın Arş'ının altında bir gölge vardır. Bu gölgenin altına ancak kardeşine iyilikte bulunan veya bir sıkıntısını gideren ya da kalbine sevinç duygusunu yerleştiren kimseler girer. Bu adam da senin kardeşindir. Vesselâm."
Adam mektubu aldı. Hac farizâsını yerine getirdikten sonra memleketine doğru yola çıktı. Memleketine varınca gece vakti hâkimin yanına gitti. Kapıyı çaldı. Hâkimin kölesi kapıyı açtı. "Kimsin?" dedi. "İmam Mûsâ b. Ca'fer'in elçisiyim" dedi. Köle hemen sahibinin yanına koştu ve durumu bildirdi. Hâkim yalın ayak kapıya koştu. Adamı karşıladı. Kucakladı ve alnından öptü. Bunu tekrar tekrar yaptı. Defalarca İmam'ın hâlini, sağlığını sordu. Sonra İmam'ın mektubunu aldı ve mektubu ayakta, büyük bir saygı ile okudu. Mektubu okuyunca malını ve elbiselerini topladı. Bütün mal varlığını mektubu getiren kişi ile bölüştü. Bölünmeyen kısımları da adama verdi. Bir yandan da, "Kardeşim memnun oldun mu?" diye soruyordu. İmam'ın mektubunu getiren, "Allah'a yemin ederim ki, fazlası ile memnun oldum" dedi. Hâkim daha sonra sicil defterinden adamın borçlarını sildi. Borcu olmadığına dâir bir belge yazdı.
İmam'dan yardım isteyen bu kişi, hâkimin yanından ayrılırken kalbi sevinçten yerinden fırlayacak gibiydi. Sonra bu adamın yaptığı iyiliğe karşılık vermek istedi. Bir seneki hac zamanı, İmam'ın yanına giderek olayı anlattı. İmam Kâzım duyduklarından memnun oldu. O kişi, "Efendim! Yapılandan dolayı sevindin mi?" diye sordu. İmam Mûsâ b. Ca'fer, "Evet, Allah'a yemin ederim ki, beni sevindirdi, Emîrü'l-Mü'minîn'i sevindirdi. Allah'a yemin ederim ki, benim dedem Resûlullah'ı da sevindirdi. And olsun ki, Allah'ı da sevindirdi." (Hidâyet Önderleri, İmam Kâzım, s.46-47).
İmam bir gün ashabından birine şöyle sordu: "Bağlılık ve iyilik etme hususunda durumunuz nasıldır?" Dedi ki: "Olabilecek en iyi durumdayız" buyurdu ki: "Biriniz sıkıştığı zaman kardeşinin evine gittiğinde, kardeşi evde yoksa para kesesinin getirilmesini isteyip oradan ihtiyacı kadarını alabiliyor mu ve alırsa bu olumlu karşılanıyor mu?" Adam, "Hayır, böyle bir şey olmuyor ve olursa da olumlu karşılanmıyor" dedi. İmam buyurdu ki: "Siz benim arzu ettiğim şekilde birbirinize bağlı değilsiniz. Sıkıntı ve yoksullukta benim istediğim şekilde birbirinize iyilik etmiyorsunuz." (Bihâru'l-Envâr, c.48, s.119).
Muhammed b. Sâlim rivâyet eder: "Efendim Mûsâ b. Ca'fer, Halife Hârun Reşid'e götürülünce, Hişam b. İbrahim el-Abbasî yanına geldi ve şöyle dedi: 'Ey efendim! Benimle ilgili olarak Fadl b. Yûnus'a bir vesika yazılmış. Ondan benim işimi kolaylaştırmasını istemeni diliyorum.' Bunun üzerine Ebû'l-Hasan merkebine binerek Fadl b. Yûnus'a gitti. Fadl'ın kapıcısı, 'İmam Mûsâ b. Ca'fer kapıdadır' dedi. Fadl, 'Eğer doğru söylüyorsan seni azad ediyorum ve sana mükâfat veriyorum' dedi. Fadl b. Yûnus yalın ayak dışarı koştu ve İmam'ı görünce ayaklarına kapanıp öptü. İmam'ı içeri davet etti. İmam Kâzım içeri girdiğinde, "Hişam b. İbrahim'in ihtiyacını gider' buyurdu. Fadl da gerekenleri derhal yerine getirdi." (İhtiyar-u Mârifeti'r-Ricâl, s.500).
Abdulmü'min el-Ensarî anlatıyor: "Bir gün Mûsâ b. Ca fer'in (a.s.) yanına gittim. Muhammed b. Abdullah el-Ca'ferî de oradaydı. Onun yüzüne bakıp gülümsedim. İmam (a.s.), 'Onu seviyor musun?' dedi. 'Evet' dedim, 'Sadece sizin için onu seviyorum.' Buyurdu ki: 'O senin kardeşindir. Mü'min mü'minin ana-baba bir kardeşidir, aynı ana babadan doğmamış olsalar da. Kardeşini suçlayan mel'undur. Kardeşine hainlik eden, mel'undur. Kardeşi için hayır düşünmeyen, mel'undur. Kardeşinin gıybetini yapan, mel'undur. İmam Ca'fer Sâdık (a.s.) da şöyle buyurmuştur: Gıybetten sakın. Çünkü gıybet, Cehennem köpeklerinin yiyeceğidir.'" (Bihâru'l-Envâr, 75/262).
Abbasî sarayının baskısı ve ajanların çokluğu, ümmeti korkutuyordu. Ehl-i Beyt yanlısı cemaat, sayıca azdı. İmam Kâzım (a.s.) yârenlerine yaptığı konuşmalarda, birbirlerine bağlanmalarını nasihat ederken, hakkın bâtıl karşısında sayıca az olmasının bir önemi olmadığını vurgulamaktaydı. Sumaa b. Mihran anlatıyor: "Abdu's-Sâlih bana dedi ki: 'Ey Sumaa! Onlar döşekleri üzerinde kendilerini güvende hissederek beni korkutmaya çalışıyorlar. Allah'a yemin ederim ki, dünyada Allah'a ibâdet eden tek kişi bulunsa ve eğer ondan başka bir kişi daha bulunursa, Yüce Allah bunu ona ekler. Nitekim şöyle buyurmuştur: 'İbrahim, Allah'a boyun eğen, şirkten uzak duran, müşriklerden olmayan bir ümmetti.' (Nahl, 120).
İbrahim Allah dileyinceye kadar bu hâline sabretti. Sonra Allah İsmail'i ve İshak'ı onunla kaynaştırdı. Böylece üç kişi oldular. Allah'a yemin ederim ki mü'minler az, buna karşılık bâtıl ehli olanlar çok olurlar. Bunun niçin böyle olduğunu bilir misin?' 'Sana fedâ olayım bilmiyorum' dedim. 'Mü'minlerle ünsiyet kursunlar, göğüslerine güven aşılasınlar diye. Onlar da bununla huzur bulur, sükûnete ererler' buyurdu." (Bihâru'l-Envâr, c.47, s.94).
İmam Mûsâ b. Ca'fer, Ehl-i Beyt mektebinde yetiştirdiği cemaatine, ceddi diğer İmamlar gibi takiyyeyi tavsiye etmişti. Muammer b. Hallad rivâyet ediyor: "Ebû'l-Hasan Mûsâ Kâzım'a, valiler bir yere geldiklerinde onlar için ayağa kalkmanın hükmünü sordum, buyurdu ki: Takiyye benimdir. Takiyyesi olmayanın imanı olmaz." (el-Vesâil, c.16, s.204, hadis 21359)."
- ABD ve İsrail’i gölgede bıraktılar… / 28.10.2024
- Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı / 24.10.2024
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020