Dil yarasına derman mı bulunmuş ki insanlar hiç çekinmeden, hiç sakınmadan birbirlerini dilleri ile yaralayıp duruyorlar diye
sormuştuk?
Sebep ne olursa olsun, eş, dost, akraba, komşu ve arkadaşlar tarafından dil yarasına maruz kalmış, gönlü yara-bere içinde, kalbi bin türlü kırık insanı dünyanın en güzel evine de yerleştirseniz, bir eli yağda diğeri balda da olsa asla mutlu olamaz.
Gönlü perişan, kalbi kırık, umutları suya düşmüş, güvendiği dağlara sürekli kar yağmış bir insanı şimdi 'rezidans' dedikleri o acayip yapıların ellinci katına da yerleştirseniz manen onu ayağa kaldıramaz, yukarı dikemezsiniz.
Modernitenin en büyük yanılgısı bu; insanın çevresini imar ettikçe insanı imar ettiğini zannediyor.
İmara önce insandan başlanmalı.
İnsanı ihmal eden, insanın imarını, insanın iç huzurunu ihmal eden hiçbir plan ve proje, hiçbir imar ve inşa anlayışı insani değildir.
Toplumları yöneten, kitlelere yön veren insanlar derhal ayrıştırıcı dili terk etmeli, kitleleri karpuz gibi ikiye
bölerek süfli emellerine erişme sevdalarından vazgeçmelidirler.
Şu ilahi formül, herkesin ve her kesimin kulağında küpe olmalıdır:
"İyilik ve fenalık bir değildir. Ey inanan kişi, sen, fenalığı en güzel şekilde sav; o zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kişinin yakın bir dost gibi olduğunu görürsün." (Fussilet: 34).
İnsan imar edilmeden yapılacak olan bütün imar faaliyetleri hep bir göz boyamadan ibaret kalacak ve insanın iç huzuruna, insanın mutlu olmasına hiçbir katkı sağlamayacaktır.
Gözlerini hırs bürümüş, bitmez-tükenmez ihtiraslarının peşinden koşarken adeta canavarlaşmış, beş kuruşluk çıkarı için başkalarını beş bin, beş yüz bin liralık zarara sokmakta hiçbir beis görmeyen insan tipi elbette imara muhtaç, kesinlikle
tamire muhtaç bir insan
tipidir.
Böylesi insanları, gökdelenin ellinci katına yerleştirseniz, gözü hep altmışıncı katta olacak, yetmişinci katta olacak, oralara çıksa da içindeki ihtiras asla onu rahat bırakmayacaktır.
Hırsının, ihtirasının
peşinden koşan bu tipler için gıybet, dedikodu, iftira ve başkalarını dilleri ile
yaralamak artık sıradan
faaliyetlerdir.
Böylesi tipler, sürekli başkalarının göz yaşlarında mutluluk arayan, başkalarının yoksulluğunda servete kavuşup karnını doyuran, başkalarının kalbinin kırılmasında huzur bulacağını zanneden tiplerdir, çünkü bunlar kaynakların sınırlı olduğuna, bitip-tükeneceğine inanan tiplerdir.
İmara önce insandan başlanmalı ve ona, kaynakların tükenmez olduğunu, ihtiyaçların sınırlı ama ihtirasların sınırsız olduğunu anlatarak bilgilendirme tamirine başlanmalıdır.
Dünyayı imara memur olan insan imar edilmedikçe, işte imar ettiği dünya da şekilde görüldüğü gibi
olacaktır.
"Ya Yeryüzünde gezip bir bakmadılar da mı? Nasıl olmuş akıbeti kendilerinden evvelkilerin? Kuvvetçe kendilerinden daha şiddetli idiler, arzı aktarmışlar ve onu kendilerinin imarından ziyade imar etmişlerdi, peygamberleri de onlara beyyinat ile gelmişlerdi, demek Allah onlara zulmetmiyordu velâkin kendileri nefislerine zulmediyorlardı." (Rum: 9).
"Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar, kendilerinden daha güçlü ve yeryüzündeki eserleri daha üstündü. Böyle iken Allah, günahları sebebiyle onları yakaladı. Onları
Allah'ın azabından koruyacak hiç kimse olmadı." (Mü'min: 21).
sormuştuk?
Sebep ne olursa olsun, eş, dost, akraba, komşu ve arkadaşlar tarafından dil yarasına maruz kalmış, gönlü yara-bere içinde, kalbi bin türlü kırık insanı dünyanın en güzel evine de yerleştirseniz, bir eli yağda diğeri balda da olsa asla mutlu olamaz.
Gönlü perişan, kalbi kırık, umutları suya düşmüş, güvendiği dağlara sürekli kar yağmış bir insanı şimdi 'rezidans' dedikleri o acayip yapıların ellinci katına da yerleştirseniz manen onu ayağa kaldıramaz, yukarı dikemezsiniz.
Modernitenin en büyük yanılgısı bu; insanın çevresini imar ettikçe insanı imar ettiğini zannediyor.
İmara önce insandan başlanmalı.
İnsanı ihmal eden, insanın imarını, insanın iç huzurunu ihmal eden hiçbir plan ve proje, hiçbir imar ve inşa anlayışı insani değildir.
Toplumları yöneten, kitlelere yön veren insanlar derhal ayrıştırıcı dili terk etmeli, kitleleri karpuz gibi ikiye
bölerek süfli emellerine erişme sevdalarından vazgeçmelidirler.
Şu ilahi formül, herkesin ve her kesimin kulağında küpe olmalıdır:
"İyilik ve fenalık bir değildir. Ey inanan kişi, sen, fenalığı en güzel şekilde sav; o zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kişinin yakın bir dost gibi olduğunu görürsün." (Fussilet: 34).
İnsan imar edilmeden yapılacak olan bütün imar faaliyetleri hep bir göz boyamadan ibaret kalacak ve insanın iç huzuruna, insanın mutlu olmasına hiçbir katkı sağlamayacaktır.
Gözlerini hırs bürümüş, bitmez-tükenmez ihtiraslarının peşinden koşarken adeta canavarlaşmış, beş kuruşluk çıkarı için başkalarını beş bin, beş yüz bin liralık zarara sokmakta hiçbir beis görmeyen insan tipi elbette imara muhtaç, kesinlikle
tamire muhtaç bir insan
tipidir.
Böylesi insanları, gökdelenin ellinci katına yerleştirseniz, gözü hep altmışıncı katta olacak, yetmişinci katta olacak, oralara çıksa da içindeki ihtiras asla onu rahat bırakmayacaktır.
Hırsının, ihtirasının
peşinden koşan bu tipler için gıybet, dedikodu, iftira ve başkalarını dilleri ile
yaralamak artık sıradan
faaliyetlerdir.
Böylesi tipler, sürekli başkalarının göz yaşlarında mutluluk arayan, başkalarının yoksulluğunda servete kavuşup karnını doyuran, başkalarının kalbinin kırılmasında huzur bulacağını zanneden tiplerdir, çünkü bunlar kaynakların sınırlı olduğuna, bitip-tükeneceğine inanan tiplerdir.
İmara önce insandan başlanmalı ve ona, kaynakların tükenmez olduğunu, ihtiyaçların sınırlı ama ihtirasların sınırsız olduğunu anlatarak bilgilendirme tamirine başlanmalıdır.
Dünyayı imara memur olan insan imar edilmedikçe, işte imar ettiği dünya da şekilde görüldüğü gibi
olacaktır.
"Ya Yeryüzünde gezip bir bakmadılar da mı? Nasıl olmuş akıbeti kendilerinden evvelkilerin? Kuvvetçe kendilerinden daha şiddetli idiler, arzı aktarmışlar ve onu kendilerinin imarından ziyade imar etmişlerdi, peygamberleri de onlara beyyinat ile gelmişlerdi, demek Allah onlara zulmetmiyordu velâkin kendileri nefislerine zulmediyorlardı." (Rum: 9).
"Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar, kendilerinden daha güçlü ve yeryüzündeki eserleri daha üstündü. Böyle iken Allah, günahları sebebiyle onları yakaladı. Onları
Allah'ın azabından koruyacak hiç kimse olmadı." (Mü'min: 21).
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024