Yıllarca ambargo altında yaşayan İran'ın birden dünya ile entegre olmaya başlaması herkesi şaşırtıyor.
Rusya ve Çin ile anlaşmalar imzalayan İran'ın bu hamleleri, ortak menfaatler çerçevesinde değerlendirilse de, İran liderinin özellikle Vatikan'la olan temasları ve Papa'dan dua istemesi dikkatleri çekti.
Malum, Ortadoğu'daki dengelerde Türkiye Sünni dünyanın başı olarak gösterilirken, İran Şii dünya denince ilk akla gelen isimdi.
Üstelik Sünni Türkiye, Suriye işgalinde ABD ve Batı yanında saf tutsa da, İran Rusya ve Çin ile beraber ülkesinin çıkarlarını korumayı seçmişti.
Sünni dünyanın başının özellikle BOP eş başkanı da olduktan sonra İslam âlemi için neler yaptığı ortada?
Akıllara Avrupa ve Vatikan ile yakınlaşan İran'ın yani Şii dünyanın başının bundan sonra atacağı adımlarla ilgili pek çok soru geliyor.
Türkiye'nin, Arap Baharında Tunus, Libya, Mısır hamleleri ve özellikle Suriye işgalindeki tavrı bilinmektedir.
Gelinen noktada maalesef Osmanlı'nın Tanzimat'tan itibaren başlayan Batı hayranlığı ve Batısız olamayız yanlışlarını kabulün etkisi büyüktür.
Batısız olamayız görüşü, Atatürk zamanında şiddetle reddedilmişti. Atatürk sonrasında ise bilinçli bir şekilde yeniden işlenen bu görüş bugün özellikle AB'siz olamayız sloganı ile devam etmektedir.
Oysa AB uğruna gerek siyasi, gerek sosyal ve gerekse inanç boyutunda verdiğimiz tavizler bizi Müslüman Türk kimliğinden çok uzaklaştırmıştır.
Haçlının safında bir Türkiye,
Dinlerarası diyalogcuların cirit attığı bir Türkiye,
Sınırları kevgire dönen bir Türkiye,
İşgalden kaçanların sığındığı ve nüfusunun yabancılarla devamlı arttığı bir Türkiye'de yaşıyoruz.
İran'da birden değişmeye başlayan Batıya açılım çehresinin sonu da bundan farklı olmayacaktır.
Oysa Şii âlimlerin merkezi sayılan ve Ehl-i Beyt'e sahip çıkma noktasında en önde görülen ülke Batı ile bütünleşmeye çalıştıkça esasen Ehl-i Beyt'ten uzaklaşacak.
Bakınız, Musa bin Cafer yani İmam Musa (a.s.) Hz. Mehdi ve onun dönemi için ne buyuruyor:
"Yunus b. Abdurrahman'dan şöyle nakledilir:
Musa b. Cafer'in huzuruna çıkarak şöyle arz ettim: Ey Resûlullah'ın oğlu, Hak üzere kıyam edecek olan İmam sen misin?"
Buyurdu ki: "Hak üzere kıyam eden Benim. Ama yeryüzünü Allah'ın düşmanlarından temizleyecek, onu zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak olan Kaim, benim evlatlarımın beşincisidir. Öldürülme korkusu olduğu için gaybeti o kadar uzayacak ki bazı kavimler O'nun hakkında irtidada düşecek, bazıları ise O'na bağlı kalacaklardır."
Sonra buyurdu ki: "Bizim Kaim'imizin gaybetinde bizim sevgimize sarılan, velayetimize bağlı kalan ve düşmanlarımızdan uzaklaşan Ehl-i Beyt dostlarına ne mutlu!
Onlar bizdendir, biz de onlardanız. Bizlerden imamları olarak razıdırlar. Biz de imamları olarak sevenlerimizden razıyız. Ne mutlu onlara! Allah'a and olsun ki, kıyamet günü bizimle aynı derecede olacaklardır."
Ne dersiniz, sizce İran bu döneme kadar sahip çıktığı ve beklediği değerleri mi yitiriyor ki, ümidini kesip yüzünü Batı'ya döndü? Papa'dan dua istiyor?
Ne mutlu bizlere ki, Ehl-i Beyt'e sahip çıkanların bunu terk etmeye başladığı bir dönemde, Ehl-i Beyt'i tanıdık, sahip çıkıyor ve seviyoruz.
Rusya ve Çin ile anlaşmalar imzalayan İran'ın bu hamleleri, ortak menfaatler çerçevesinde değerlendirilse de, İran liderinin özellikle Vatikan'la olan temasları ve Papa'dan dua istemesi dikkatleri çekti.
Malum, Ortadoğu'daki dengelerde Türkiye Sünni dünyanın başı olarak gösterilirken, İran Şii dünya denince ilk akla gelen isimdi.
Üstelik Sünni Türkiye, Suriye işgalinde ABD ve Batı yanında saf tutsa da, İran Rusya ve Çin ile beraber ülkesinin çıkarlarını korumayı seçmişti.
Sünni dünyanın başının özellikle BOP eş başkanı da olduktan sonra İslam âlemi için neler yaptığı ortada?
Akıllara Avrupa ve Vatikan ile yakınlaşan İran'ın yani Şii dünyanın başının bundan sonra atacağı adımlarla ilgili pek çok soru geliyor.
Türkiye'nin, Arap Baharında Tunus, Libya, Mısır hamleleri ve özellikle Suriye işgalindeki tavrı bilinmektedir.
Gelinen noktada maalesef Osmanlı'nın Tanzimat'tan itibaren başlayan Batı hayranlığı ve Batısız olamayız yanlışlarını kabulün etkisi büyüktür.
Batısız olamayız görüşü, Atatürk zamanında şiddetle reddedilmişti. Atatürk sonrasında ise bilinçli bir şekilde yeniden işlenen bu görüş bugün özellikle AB'siz olamayız sloganı ile devam etmektedir.
Oysa AB uğruna gerek siyasi, gerek sosyal ve gerekse inanç boyutunda verdiğimiz tavizler bizi Müslüman Türk kimliğinden çok uzaklaştırmıştır.
Haçlının safında bir Türkiye,
Dinlerarası diyalogcuların cirit attığı bir Türkiye,
Sınırları kevgire dönen bir Türkiye,
İşgalden kaçanların sığındığı ve nüfusunun yabancılarla devamlı arttığı bir Türkiye'de yaşıyoruz.
İran'da birden değişmeye başlayan Batıya açılım çehresinin sonu da bundan farklı olmayacaktır.
Oysa Şii âlimlerin merkezi sayılan ve Ehl-i Beyt'e sahip çıkma noktasında en önde görülen ülke Batı ile bütünleşmeye çalıştıkça esasen Ehl-i Beyt'ten uzaklaşacak.
Bakınız, Musa bin Cafer yani İmam Musa (a.s.) Hz. Mehdi ve onun dönemi için ne buyuruyor:
"Yunus b. Abdurrahman'dan şöyle nakledilir:
Musa b. Cafer'in huzuruna çıkarak şöyle arz ettim: Ey Resûlullah'ın oğlu, Hak üzere kıyam edecek olan İmam sen misin?"
Buyurdu ki: "Hak üzere kıyam eden Benim. Ama yeryüzünü Allah'ın düşmanlarından temizleyecek, onu zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak olan Kaim, benim evlatlarımın beşincisidir. Öldürülme korkusu olduğu için gaybeti o kadar uzayacak ki bazı kavimler O'nun hakkında irtidada düşecek, bazıları ise O'na bağlı kalacaklardır."
Sonra buyurdu ki: "Bizim Kaim'imizin gaybetinde bizim sevgimize sarılan, velayetimize bağlı kalan ve düşmanlarımızdan uzaklaşan Ehl-i Beyt dostlarına ne mutlu!
Onlar bizdendir, biz de onlardanız. Bizlerden imamları olarak razıdırlar. Biz de imamları olarak sevenlerimizden razıyız. Ne mutlu onlara! Allah'a and olsun ki, kıyamet günü bizimle aynı derecede olacaklardır."
Ne dersiniz, sizce İran bu döneme kadar sahip çıktığı ve beklediği değerleri mi yitiriyor ki, ümidini kesip yüzünü Batı'ya döndü? Papa'dan dua istiyor?
Ne mutlu bizlere ki, Ehl-i Beyt'e sahip çıkanların bunu terk etmeye başladığı bir dönemde, Ehl-i Beyt'i tanıdık, sahip çıkıyor ve seviyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Sinem Baş / diğer yazıları
- Geçmiş olsun Sayın Baş / 23.03.2020
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018