Müslümanlar, İslâm birliği kurulmadan ezilmişlikten ve sömürüden kurtulamayacaklarını anlamış durumdalar. O nedenle İslâm birliği için niyetlerini açıkça seslendirmektedirler. Ancak söz konusu birliğin gerçekleşmesi hususunda farklı düşünceler ileri sürülmektedir.
İslâm birliğinin oluşturulmasını yıllarca devletlerden bekleyenlerin ümitleri artık kırılmıştır. Görülmüş ve anlaşılmıştır ki, İslâm ülkelerinde iktidara getirilen bazı yöneticilerin görev ve amacı, İslâm birliğini kurmak değil, tam aksine engellemektir.
Bu tür yöneticilerle ortak bir hareketin ortaya konulamadığı tecrübeyle sabittir. Çünkü onlar, toplumun desteği ile iktidara gelmeyen, topluma karşı sorumluluk hissetmeyen ve toplumun da hesap soramadığı yöneticilerdir, daha doğrusu diktatörlerdir. Onun içindir ki, İslâm birliği için çalışan samimi yöneticiler, yalnız kalıyor ve başarısızlığa mahkûm oluyorlar.
Bundan dolayı bazıları, İslâm birliği için sivil toplum örgütlerinin kurulmasını ve işbirliğini önermektedirler. Bu kişiler şöyle diyorlar: "İletişim ağlarının yaygınlaşması sivil toplum örgütlerinin ortak eylem plânları yapmalarını mümkün kılmaktadır. Doğal afetlerde sivil toplum örgütlerinin yardım ve destekleri, çok başarılı örneklerdir. İslâm ülkelerindeki sivil toplum örgütleri, ümmet şuuruyla hareket ederlerse, bu başarılarını her alanda gösterebilirler."
Sivil toplum örgütlerinin devletlerin, üyelerinin toplumların yerini almaları elbette beklenemez. Ancak yöneticileri ve toplumları etkilemeleri, daha yönlendirmeleri mümkündür.
Sivil toplum örgütleri hakkında bu olumlu düşüncelere karşı olumsuzları da gündeme getirilmektedir. Deniliyor ki: "Emperyalist devletlerin ve uluslararası kuruluşların uzantısı konumuna birçok sivil toplum örgütü mevcuttur. Bunlar, en masum görünen etkinlikler altında ajanlık görevi sürdürmektedirler." Evet, böyle bir tehlikenin varlığı inkâr edilemez. Ama bu, sivil toplum örgütlerini tümüyle devre dışı bırakmayı gerektirmez. Demem o ki, İslâm birliği için sivil toplum örgütlerinden de yararlanılabilir.
İslâm birli için bir diğer önerinin sahibi de İran Takrib-i Mezahib Kurumu Başkanı Ayetullah Şeyh Muhsin Eraki'dir. Şeyh Muhsin Eraki, bütün sorumluluğu ve öncülüğü âlimlere yüklüyor ve şöyle diyor: "Ulema birlik olursa, ümera da onları takip eder." Doğrudur, âlimler birlik olunca, İslâm toplumları her zaman onları desteklemiş ve birliklerine katılmışlardır. Bugün de aynısının gerçekleşmesi imkân dâhilindedir. Âlimler ve toplum aynı safta yer alınca, yöneticiler ne yapacaktır? İstemeyerek de olsa, o safa geçmek zorunda kalacaklardır.
Türk düşünürü Celâl Nuri de, İslâm birliği için toplumların eğitilmesine ve yetiştirilmesine dikkat çekmektedir. Celâl Nuri, kabile taassubundan dolayı asırlardır siyasi birlik kuramayan Arapların, İslâmi kimliklerini korudukları için İslâm ortak paydasında bir arada tutulabileceklerini belirtir ve şöyle der: "Zamanla toplum hazır olunca, kaçınılmaz olarak İslâm birliği gerçekleşecektir."
Tarihte büyük ve gerçek değişimleri iktidarların hayata geçirmediklerini akıldan çıkarmayarak, imkânlar nispetinde gerekli adımları mutlaka atmalıyız. Sürekli iktidarları ve düşmanları suçlayarak bir yere varamaz ve sorumluluktan kurtulamayız.
İslâm birliğinin oluşturulmasını yıllarca devletlerden bekleyenlerin ümitleri artık kırılmıştır. Görülmüş ve anlaşılmıştır ki, İslâm ülkelerinde iktidara getirilen bazı yöneticilerin görev ve amacı, İslâm birliğini kurmak değil, tam aksine engellemektir.
Bu tür yöneticilerle ortak bir hareketin ortaya konulamadığı tecrübeyle sabittir. Çünkü onlar, toplumun desteği ile iktidara gelmeyen, topluma karşı sorumluluk hissetmeyen ve toplumun da hesap soramadığı yöneticilerdir, daha doğrusu diktatörlerdir. Onun içindir ki, İslâm birliği için çalışan samimi yöneticiler, yalnız kalıyor ve başarısızlığa mahkûm oluyorlar.
Bundan dolayı bazıları, İslâm birliği için sivil toplum örgütlerinin kurulmasını ve işbirliğini önermektedirler. Bu kişiler şöyle diyorlar: "İletişim ağlarının yaygınlaşması sivil toplum örgütlerinin ortak eylem plânları yapmalarını mümkün kılmaktadır. Doğal afetlerde sivil toplum örgütlerinin yardım ve destekleri, çok başarılı örneklerdir. İslâm ülkelerindeki sivil toplum örgütleri, ümmet şuuruyla hareket ederlerse, bu başarılarını her alanda gösterebilirler."
Sivil toplum örgütlerinin devletlerin, üyelerinin toplumların yerini almaları elbette beklenemez. Ancak yöneticileri ve toplumları etkilemeleri, daha yönlendirmeleri mümkündür.
Sivil toplum örgütleri hakkında bu olumlu düşüncelere karşı olumsuzları da gündeme getirilmektedir. Deniliyor ki: "Emperyalist devletlerin ve uluslararası kuruluşların uzantısı konumuna birçok sivil toplum örgütü mevcuttur. Bunlar, en masum görünen etkinlikler altında ajanlık görevi sürdürmektedirler." Evet, böyle bir tehlikenin varlığı inkâr edilemez. Ama bu, sivil toplum örgütlerini tümüyle devre dışı bırakmayı gerektirmez. Demem o ki, İslâm birliği için sivil toplum örgütlerinden de yararlanılabilir.
İslâm birli için bir diğer önerinin sahibi de İran Takrib-i Mezahib Kurumu Başkanı Ayetullah Şeyh Muhsin Eraki'dir. Şeyh Muhsin Eraki, bütün sorumluluğu ve öncülüğü âlimlere yüklüyor ve şöyle diyor: "Ulema birlik olursa, ümera da onları takip eder." Doğrudur, âlimler birlik olunca, İslâm toplumları her zaman onları desteklemiş ve birliklerine katılmışlardır. Bugün de aynısının gerçekleşmesi imkân dâhilindedir. Âlimler ve toplum aynı safta yer alınca, yöneticiler ne yapacaktır? İstemeyerek de olsa, o safa geçmek zorunda kalacaklardır.
Türk düşünürü Celâl Nuri de, İslâm birliği için toplumların eğitilmesine ve yetiştirilmesine dikkat çekmektedir. Celâl Nuri, kabile taassubundan dolayı asırlardır siyasi birlik kuramayan Arapların, İslâmi kimliklerini korudukları için İslâm ortak paydasında bir arada tutulabileceklerini belirtir ve şöyle der: "Zamanla toplum hazır olunca, kaçınılmaz olarak İslâm birliği gerçekleşecektir."
Tarihte büyük ve gerçek değişimleri iktidarların hayata geçirmediklerini akıldan çıkarmayarak, imkânlar nispetinde gerekli adımları mutlaka atmalıyız. Sürekli iktidarları ve düşmanları suçlayarak bir yere varamaz ve sorumluluktan kurtulamayız.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018