Koramaz, sanayi tesisleri ve binalardaki mekanik tesisat ve doğal gaz tesisatlarında önlemler alınmasının deprem önlemlerinde birincil öncelikler arasında olduğunu vurguladı. Koramaz yaptığı açıklamada, deprem riskinin artarak devam ettiğini belirterek, depremlere karşı önlemlerin güncelliğini koruduğuna dikkat çekti.
1 YILDA 4 BİN 833 DEPREM OLDUKoramaz, yalnızca ağustos ayı itibariyle geçen yılın aynı ayına göre Türkiye'de 4 bin 833 deprem gerçekleştiğini kaydetti. Koramaz, "Bütün bu gerçekliklere rağmen ülkemizde deprem dahil doğal afetlere yönelik köklü çözümler yaşama geçirilmemektedir" dedi.
17 Ağustos 1999 günü meydana gelen depremin üzerinden yedi yıl geçtiğini anımsatan Koramaz, buna karşın yaşanan toplumsal sorunların ve insani dramların uyarıcılığı sürdüğünü ifade etti. Koramaz, toplumsal hafızanın zayıflığı ve yaşanan felaketlerden gerekli dersleri almamış olması nedeniyle yasal düzenlemelerdeki eksikler ve denetimlerdeki boşlukların sürdüğünü, depremlere karşı önlemlerin günü birlikçi yaklaşımlarla geçiştirildiğini savundu.
Olası Marmara depremi riskinin giderek arttığının kamuoyunca bilindiğine işaret eden Koramaz, "Buna karşın deprem bölgelerindeki okullar, hastaneler ve diğer kamu yapıları bilimsel olarak incelenmemiş, kentsel yaşamda rant kaygısı, can ve mal kaygısının önüne geçmiştir. Milyonlarca insanın kaderiyle baş başa bırakılmış olması düşündürücüdür" dedi.
Koramaz, deprem bölgesinde, yerleşim alanlarının içinden 1'inci ve 2'inci sınıf gayri sıhhi müesseseler kapsamında yer alan sanayi tesislerinin, NATO, doğal gaz, LPG boru hatlarının geçtiğini kaydetti. Koramaz, yerleşim alanları içerisinde ayrıca hiçbir standarda bağlı olmadan kurulan ve işletilen akaryakıt istasyonları, tüp gaz satış bayileri gibi yerlerin bulunduğuna da işaret etti. Tüm bunların taşımakta olduğu yangın ve endüstri kazaları olasılıklarıyla bu alt yapı tesislerinin yer aldığı bölgelerin taşıdığı deprem risklerinin, kentleri patlamaya hazır birer bomba haline getirdiğini vurgulayan Koramaz, bu durumun yaşam güvenliğini ortadan kaldırdığını belirtti.
Marmara Boğazları başta olmak üzere Karadeniz, Marmara ve Ege Denizleri ile körfezlerindeki uluslararası deniz trafiğinin kaza, yangın gibi riskleri taşıdığını belirten Koramaz, ayrıca bu denizlere kontrolsüzce boşaltılan atıkların, kıyılarda yer alan sanayi kuruluşlarının, petrol türevleriyle kimyevi madde depolarının, bunlara ait işleme?üretme tesislerinin, limanların, deniz altındaki yakıt platformlarının ve boru hatlarının da önemli birer risk faktörü oluşturduğunu anlattı.
Sanayi kuruluşları tarafından eşgüdümsüz ve bütüncül bir yönetim modeline bağlı olmadan gerçekleştirilen deniz dolguları, tehlikeli madde transferine yönelik özel iskeleler olduğuna dikkat çeken Koramaz, bunların yakın çevresinde çevre kirliliği, can güvenliği, insan ve diğer yaşam türleri için pek çok risk oluşturduğunu hatırlattı.
ÇO?U FAY HATTI ÜZERİNDE KURULUBu tür sanayi?depolama?liman gibi tesislerin ve alt yapı tesisleriyle ulaşım hatlarının yer aldığı bölgelerin deprem açısından da risk taşıdığını vurgulayan Koramaz, pek çoğunun fay hatları üzerinde bulunmasının ise tehlikenin boyutlarını artırdığına dikkat çekti. Koramaz, "Ancak 17 Ağustos Marmara Depreminin ardından depremin etkisi ile İzmit Körfezinde yaşanmış olan TÜPRAŞ yangını ve 28 Temmuz 2002 AKÇAGAZ patlaması dahi, bu konuda gerekli önlemlerin alınması için yeterli olmamıştır" dedi.
SORUMLULUK VAR ÖNLEM YOKKoramaz, Körfezde petrol türevleri ve kimyevi maddelerin depolanması, transferi, üretimi ve işlenmesine yönelik faaliyet gösteren ve ne kendi aralarında ne de hemen yanlarında yer aldıkları yerleşim alanlarıyla aralarında hiç bir ayırıcı bant, güvenlik bölgesi oluşturulmamış olan 30 sanayi tesisinin fay hattı üzerinde yer aldığını belirtti. Koramaz, "Ancak bu bilgiye karşın yer seçim ve yerleşme kararlarını bu şekilde koruma kararında ısrar edilecek ve İTÜ, TÜBİTAK MAM, GYTE gibi pek çok kurumun raporlarına rağmen tasfiye kararı verilmeyecekse, bunun sorumluluğunun ilgili kurum ve kuruluşlarda ve hükümetlerde olduğu da bilinmelidir" dedi.
AKÇAGAZ yangınında görüldüğü gibi, bir tesiste çıkacak olası bir yangın veya patlamanın diğer tesislere de sıçrama tehlikesi olduğunu kaydeden Koramaz, bu tür tesislerin birbirlerine güvenlik?yaklaşma mesafelerinin ne olması gerektiği konusunda da gerekli çalışmalar yapılarak, standartlar ve koşullar imar mevzuatına aktarılması gerektiğini belirtti.
Doğa olaylarının ve bazı sanayi tesislerindeki kusurların afetlere dönüşmesine karşı hazırlıklı olmak gerektiğini belirten Koramaz, olası riskleri önceden görmek ve bunlara karşı can güvenliğini sağlayacak önlemleri almanın birincil öncelik olarak benimsenmesi gerektiğini hatırlattı.kul ve hastaneler başta olmak üzere kamu yapılarının depreme karşı güvenli olup olmadıklarının tespiti için konunun uzmanı mühendisler tarafından kontrolüne yönelik Valiliklerin koordinasyonuyla bir çalışma başlatılması gerektiğini söyleyen Koramaz, bu çalışmada üniversitelerin, TMMOB'ye bağlı ilgili meslek odaları ve belediyelerin yer alması gerektiğini belirtti. Koramaz, "Deprem bölgelerinin önemli bir bölümü için geçerli olan, ancak endüstriyel tesislerin özellikleri nedeniyle olası endüstriyel kazalara karşı önlemler gündeme getirilmelidir" dedi.
RİSK ANALİZİ YAPILMALIDeprem bölgelerindeki LPG depolama ve dolum tesisleri gibi tüm endüstriyel tesislerin risk analizlerinin yapılması gerektiğini anlatan Koramaz, bu tür tesislerin güvenlik mesafelerinin taşıdıkları risklere göre yeniden belirlenmesi bir zorunluluk olduğunu vurguladı. Koramaz, bu mesafeler içinde yer alan yerleşim alanlarının kamulaştırılması işleminin finansmanının tesis sahipleri tarafından sağlanarak, Bakanlar Kurulu Kararı ile "afet bölgesiö, "yapı yasaklı alanö ilan edilmesi gerektiğini belirtti.