Birleşmiş Milletler (BM) örgütü, 21 Eylül gününü (yarın) "Dünya Barış Günü" olarak kutlayacak. Barış adına kutlanacak bir şey kaldıysa eğer. Kendi gitti ismi kaldı yadigar derler ya, o hesap.
Peki soralım: Barış için savaşı durdurmak yetiyor mu? Yetmez elbette; savaş tehditlerini, karşılıklı silahlanmayı ve ülkeler arasındaki işbirliğini önleyecek husumetleri de gidermeye yönelik samimi bir barış çabasına ihtiyaç var.
Hele hele emperyalist güçlerin küresel egemenlik ihtirasları sürüyorsa umut Kaf dağının arkasındadır.
Mustafa Kemal, 1923 yılında henüz Kurtuluş Savaşı yeni kazanılmışken Adana'da, "Ulusun geleceği tehlikeye düşmedikçe savaş bir cinayettir" demişti.
Yaşamı vatan için savaş alanlarında geçmiş büyük bir komutan, vatan savunması dışındaki savaşları bir cinayet olarak görüyordu. Cumhuriyet kurulduktan sonra 20 Nisan 1931 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk, ulusa sunduğu yazılı açıklamada ise, "Yurtta barış, dünyada barış" diyordu.
Atatürk'ün büyük devlet adamlığının ve tüm dünyada onu saygın yapan özelliklerinin başında bu ilke gelmektedir.
Savaş, doğası gereği insanlık dışı bir durum. İnsanlığın ne kadar kötü olabileceğinin göstergesi. İnsanoğlunun karşısındakine ne kadar vahşi davranabileceğinin en somut örneği. Bu durum iç savaşlarda, etnik, dini, mezhebi; ülkeler arası savaşlarda ya da binlerce kilometre uzaklıktan gelen emperyaller ve terörü yöntem olarak seçenler için değişmez.
Savaşların haklı ya da haksız olmasından bağımsız olarak, çatışmaların asıl mağdurları hep aynıdır.
Artık klasik savaşlar yok. Yani askerlerin, cephelerin, siperlerin hikayeleri anlatılmıyor pek. Yeni dönem savaşları sadece silah tutanlar arasında -asker, militan, gerilla- geçmiyor.
Silahlar özellikle cephenin gerisini, savaş dışı olması gerekenleri; sivilleri, çocukları, kadınları, gazetecileri hedef alıyor. Kentleri ve medeniyet miraslarını yıkmayı hedefliyor. Zaten savaşlar, silahları birbirlerine doğrultulanlar kadar geri planda kalanları etkiliyor, onları "vuruyor".
Yıllar boyu süren travmalar, rövanş duygularının tohumları cephenin gerisinde atılıyor…Ve asıl dram cephenin gerisinde yaşanıyor. Savaşın arka cephesi; kentler, sokaklar, mülteci kamplarına sığınanların sayısı kadar farklı hikayeler barındırır. Bir kısmı eskiyi bulamayacağını bilir, çünkü savaşlardan sonra hiçbir şey eskisi gibi olamaz.
Savaş uzaktan göründüğü gibi değildir. Farklı çıkar hesapları için savaşı körükleyenlerin insanlık dışı stratejik hesaplarına benzemez. İnsanlar sadece ölmez, evleri, kentleriyle birlikte geçmişleri de yıkılır.
Savaşlarda, işgallerde insanlar topraklarından kovulur ya da kaçmak zorunda kalır.
Gazze'deki Cebelye kampındaki kadın ise, yıllar önce bıraktığı evinin tapusunu, anahtarını saklar. Geriye dönüşün zor olduğu bilinmesine karşın hemen her evin duvarlarındaki anahtar geriye dönüş umudunun simgesidir.
Suriye'deki kentler de giderek vahşileşen bir iç savaşın yeni cephesidir; kaybedenleri ise bugün bir çoğu Türkiye'de olan sığınmacılar ve hâlâ ülkelerinde kalmaya çalışan Suriyelilerdir.
Afganistan bir başka dram…ABD, şimdi, kendisinin hazırladığı bu trajediyi ellerini ovuşturarak seyrediyor.
İçimiz dışımız ve dört yanımız çatışma…Bir nihavend şarkı vardır: "Sonunda hicranı öğrettin bana/ Ben sana sevmeyi öğretemedim" (Turgut Yarkent-Avni Anıl). Şairin isyanı gibi, barışı öğrenemedik ama çatışma kültürünü birilerinden öğrenmiş olduk.
Barış öğrenilebilen bir şeydir. Bu topraklarda uzun bir süredir barış eğitimi terk edildiğinden bir çatışma kültürü gelişmiştir.
Barışı beceremedik. Peki çatışmadan kaynaklanan krizi yönetebiliyor muyuz? Onu da beceremiyoruz.
Başarılı bir kriz yönetimi; krizi savaşa tırmandırmadan ve ulusal çıkarlarımızdan ödün vermeden, kriz öncesi duruma dönmektir.
Tek adam yönetimi, diğer alanlarda olduğu gibi, kriz yönetiminde de yeterli olamamaktadır.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023